‘Termik’e evet demek kolay, hayır demek bilgi ister’

Kömürün ne menem bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Evlerde yaktığımız kömür sobalarının külünü temizleme zahmeti bir yanda, lodos havalarda karbonmonoksit zehirlenmeleri öte yanda.
Sobalı evde değil de kömür kullanılarak ısıtılan kaloriferli evlerde oturuyorsanız, kış gelip de bodrum katına kömür indiği zamanki kirliliği unutmanız mümkün değildir. Kapı-cam sımsıkı kapalı dahi olsa odalardaki, mutfaktaki dolap içlerine kadar giren bir kömür tozunu görünce insan, aynı tozun ciğerlerine kadar indiğini anlıyor.
Neyse ki senede bir, bilemedin iki…
Ya ömrünü kömür ocaklarında geçirenler?
Dünyaya bıraktığı karbon ayak izi olarak en suçlu enerji kaynağı kömür!
Milyarlarca yıl yer altında sıkışıp ve fosilleşmiş canlıların intikamı belki…
****
Biliyorsunuz Demirtaş Organize Sanayii Bölgesi’ne yapılması planlanan bir termik santral var. Benim de tanıtım toplantısına katılıp, onların anlatımlarına göre Bursa’ya özel yapılacak olan bu santrale ‘Haute Couture’ dediğim ve çizdikleri pembe tablolara rağmen, termiğin sabıkasından ötürü tüylerimin termik termik olduğundan bahsettiğim santral.
Şimdi tüm Bursa bu projenin ötesini berisini konuşuyor. Termikçiler bir şey olmaz diyor, karşıtları da ÇOK ŞEY OLUR diyor ve daha önce karşı çıkılıp da yaptırılmayan Marzinc’in yeni yerinde sebep olduklarını örnek gösteriyor.
Muhalifler, “Onlar da böyle masum masum anlatıyorlardı cici projelerini, lakin sonuç ortada” diyor.
Ee, bütün aşklar tatlı başlar da, çoğu isot kıvamında biter…
****
Nilüfer Kent Konseyi de yapılması planlanan termik santralle ilgili olarak düzenlediği panelle, sadece DOSAB’ın yol açacağı değil, tüm termik santrallerin yol açtığı çevre sorunlarını tartıştı.
Panel öncesinde Praksis Grubu Gezi duruşu sergileyen çevreci ve barışçıl-protest parçalarıyla panele katılanları konuya ısıttı.

3 Fidan Parkı’nda düzenlenen panele Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de dinleyici olarak katıldı.

Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri Elvan Atay’ın moderatörlüğünde başlayan panelde ilk olarak TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Bursa İl Temsilcisi Dr. Efsun Dindar söz aldı. Konuşmasında kömürlü termik santrallerin çevreye olan etkisine değinen Dindar, “Bu tür çevresel projelerde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu çok önemlidir. Türkiye’de ÇED raporu resmi bir prosedür olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de, ilgili bakanlığa sunulan ÇED raporlarının yüzde 97’si kabul ediliyor. DOSAB’da ÇED süreci devam ediyor. ÇED raporlarında halkın raporları çok önemlidir. OSB bölgesi olduğu için burada halkın katılımı yönetmeliklerce bakanlık inisiyatifindedir. Burada maalesef halkın katıldığı bir toplantı yapılmamıştır. Bu proje domino etkisi yapabilir. Termik santrallerde çevresel etkilerin en büyüğü hava kirliliği daha sonra sera gazı emisyonları, su, toprak kirlilikleri ve küresel ısınma ile iklim değişikliği olarak görülmektedir” dedi.

Sunulan ÇED raporlarının % 97’sinin kabul edildiği ne anlama geliyor az çok tahmin edersiniz. O raporu almak artık üniversiteye hazırlanan çocuğuna okula değil de dershaneye gidebilmesi için rapor almak gibi bir şey olmuş.
“ÇED’i de hallettik mi kim tutar bizi!” Olay bu…

Domino etkisi ise tüm dünyaya yayılan bir bozulma. Havaya, buluta, yağmura, toprağa, suya, ekine, gıdaya, hayvana, insana, iklime….. diye sürüp giden. İlk taşa tıkladığınız anda gerisi gelen.
Şu anda yaşadığımız tayfunlar, hortumlar, seller işte hep bu yüzden diyor uzmanlar.
Seçim zamanı dağıtılan ucuz kömürlerin dahi katkısı var bu işe diyorlar. ‘Hadi canım!’ demeyin, var…
Burada da kullanılacak olan kaliteli kok kömürü değil, linyit kömürü ve kömürün her ne kadar kapalı kasa taşınacağı söylense de, yazının başında dediğim gibi, kömür tozu bu, gözümüzle göremeyeceğimiz boşluklardan dahi sızabilir diye düşünüyor insan.
’20 yıl boyunca Balıkesir-Bursa arasında, her gün yaklaşık 100 kamyon ile 365 gün taşınacak. Çıktısı, yüklendisi, vardısı, boşaldısı derken epey bir iş var’ diye de ekliyor.

“Kömürlü termik santraller dünyanın baş belasıdır”
Bursa Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala da, termik santrallerin insan sağlığı üzerindeki etkileri hakkında önemli bilgiler verdi. Termik santrallerin etkisinin yüz kilometreye kadar ulaşabildiğine dikkat çeken Pala, “Kömürlü termik santraller insan sağlığı açısından baş belasıdır. Eğer bir insan termik santralin olduğu bölgede yaşıyorsa çocuklarda astım, yetişkinlerde ise akciğer kanseri riski büyük ölçüde artmaktadır. Ayrıca bu tesislerde çalışanlarda da genetik ve üreme problemleri sıkça görülmektedir. Türkiye’de bir yılda trafik kazasında dört bin kişi ölüyor. Trafik, Türkiye’de en büyük sorun iken, bir yılda kömürlü termik santralinin etkilerinden dolayı yedi bin dokuz yüz kişi hayatını kaybediyor. Bursa, kanser ölümlerinin en yüksek olduğu illerden bir tanesi. Sanayi şehri olan Bursa’da bir de termik santraller baş belası olursa, birileri kâr elde edecek derken, çoğu masum insan da hayatını kaybedecek” diye konuştu.

“Santralin Demirtaş’ta olmuş olması Nilüfer’in ya da Yıldırım’ın ya da diğer ilçelerin tehlikeden uzak olduğu anlamına gelmez.” dedi.

“Evet demek kolay, hayır demek bilgi ister”
Panele katılan TMMOB Bursa İKK Sekreteri Remzi Çınar, kurum olarak termik santrallere her zaman karşı olduklarını belirterek, “DOSAB’da sanayici doğal gaz ile ürettiği buharı kömürle üretmek istiyor. Böylece, buhar ihtiyacını ucuz elde edecek. Yerli enerji kaynakları kullanılırken bilinçli hareket edilmesi gerekir. Bu projenin Bursa’nın göbeğinde olması son derece yanlıştır. Sanayici ucuz buhar istiyorsa, halk da temiz hava, çiftçi tarım, turizmci de kar yağmasını istiyor” ifadelerini kullandı.
Panelistler DOSAB’ın kendisinin de kaçak olduğunu ve Demirtaş’ın verimli arazileri üzerine kaçak kurulduğunu, sonrasında da bir virüs gibi yayıldığını söylüyorlar. DOSAB’ın tek amacının buharı ucuza getirmek olan santrale Termik Santral yerine Buhar ve Elektrik Santrali demesinin de projenin süslenmesi ve masumlaştırılması olarak görüyorlar.
DOSAB’ın kullandığı su ile atık suyunun metrekübüne bakıldığında ortaya fazladan kullanılmış bir su çıktığını, bunun da yer altı kaynaklarını kullanıyor olmakla açıklanabileceğini, Bursa’nın sorunlarını çözecek proje olarak lanse edilen bu projenin denildiği gibi bir proje olmadığını söylüyorlar.

“Kirlettiğini temizlemek her zaman daha pahalıdır”
Panelistler arasında yer alan Bursa Barosu Çevre Komisyon Başkanı Av. Eralp Atabek, hukuksal süreç, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy, tarımsal etkiler ve DOĞADER Başkanı Murat Demir ise termik sürecinin eylemselliği hakkında katılımcılara bilgi verdi.
Badırga’ya yapılacak olan boyahaneler ile Demirtaş’a kurulacak santralin çeliştiğine dikkat çekildi. “Boyahaneler Badırga’ya taşınacaksa o zaman bu santral kim ve ne için?”denildi.
Kömürden dolayı doğacak kirliliği temizlemek için daha büyük bir maliyet gerektiğine, genelde de bunun es geçildiğine, arıtmaların ve filtrelerin göstermelik olup maliyet yükselttiği için devre dışı bırakıldığına değinildi.

“Peki, buhar elde etmenin başka bir yolu yok mu?”
Gecenin sonunda katılımcılar panelistlere sorular sordular.
Benim de aklıma takılan “Artık ilk çağlara dönmeyeceğimize, bu fabrikaları el mahkûm döndüreceğimize, ısınmak için, üretmek için ve dahi tüketmek için enerjiye ihtiyacımız olduğuna göre ne yapalım? Termik’in yerine alternatif ne sunalım ki bu insanlar HES’lere ve Termik’e yönelmesinler. Madem bu sisteme karşıyız, mühendisler proje geliştirsinler, sunsunlar, Bundan böyle onu değil bunu kullanın desinler. Bu konuda çalışma var mı? Ya da mevcut durum ne şekilde kullanılırsa en az zararlı olur?” sorusunu en yetkin kişi olarak, izleyicilerin arasında olan, TMMOB Makine Mühendisleri Odası Başkanı İbrahim Mart yanıtladı.
“Biz santralin kentin ortasında kalmasından, santralin çalışmasının ve atıkların değerlendirilmesinin gerektiği gibi olmayacağından, enerjinin gerekeni kadarının üretilmesinden, fazla üretimin gereği olmadığından yanayız. Ülkenin bir enerji politikası olmalı. Bu da “Önceliği enerji üretim ve tüketiminde verimliliği arttırmaya vermek, bu uygulamalara rağmen karşılanmayan enerji ihtiyacının temini için, çevreye saygılı ve verdiği zarar asgari düzeyde olan, yerli yakıtlara/yenilenebilir kaynaklara uyumlu, tasarımları yerli mühendislik ile yapılmış, yerli müteahhit, yerli iş gücü ile inşa edilmiş, uygun yerlerde konumlandırılmış, yeni yüksek verimli enerji santralleri ve daha çok enerji üretimi” olmalıdır. Artan elektrik ihtiyacını karşılamak için ilk yol, bugüne kadar uygulanan çok sayıda yeni elektrik tesisi kurmak yöntemi yerine, talebi yönetmek, enerjiyi daha verimli kullanarak sağlanan tasarrufla talep artışlarını karşılamak öncelikli olmalıdır. Türkiye’nin enerji politikası, bugün uygulandığı gibi, “Ne pahasına olursa olsun daha çok enerji yatırımı, daha çok enerji üretim santralleri inşası” OLMAMALIDIR.” dedi.
Ve şehir dinamiklerinin projeler geliştirirken akademik odalarla işbirliğine gitmesi gerektiğinin altını çizdi.
Makina Mühendisleri Odası’nın internet sayfasında yaptığım kısa bir gezintide Termik Santraller ile ilgili bir yazının ön sözü çıktı karşıma.
“Ülkelerin enerji ihtiyacı; nüfus, sanayileşme, kentleşme gibi sosyo-ekonomik faktörlere bağlı olarak değişir. Enerji üretiminde hedef zamanında, yeterli, kaliteli, ekonomik, güvenilir ve temiz enerji üretmek olmalıdır.
Bugün tüm dünyada, elektrik üretiminde kullanılan kaynakların başında fosil(termik) yakıtlar gelmektedir. Kömür dünya enerji arzı içinde % 25’lik payı ile petrol ardından ikinci sırada yer alırken, % 40’lık pay ile elektrik enerjisi üretiminde ilk sırada bulunmaktadır. 2009 verilerine göre ülkemizde elektrik üretiminin % 48,50’si doğalgaz, % 27’si ithal/yerli kömür olmak üzere, genelde % 80,75’i termik santrallerden karşılanmıştır. Her ne kadar yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı hızla artsa da, önümüzdeki yıllarda da, fosil yakıtlara dayalı termik santraller enerji üretiminde birinci sırayı koruyacaktır.”

Demek ki, rüzgâr, dışkı, dalga ve güneş enerjisi üzerine biraz daha çok yoğunlaşmak gerekiyor.
Araştırma Geliştirmelerle kullanıma sunulacak olan Yenilenebilir Enerji Kaynakları yaratmak gerekiyor. Alternatif uygulamalar sunmadığımız kadar “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik” der gibi, “Ucuzu ve çevrecisi vardı da biz mi kullanmadık” derler.
Millî tüketiciler olarak bize de diyecek söz kalmaz…
Susar otururuz…
Elbette ki yeni ve temiz kaynaklar bulana dek de mevcut olanları minimum zararda kullanmak herkesin boynunun borcu…
Ha, projenin gerçekleşmesi yolunda tüm seslere kulak tıkayıp bildiğimi okurum deniyorsa da projeden en çok kimin kârlı çıkacağına bakmak lâzım derim. Kullanıcı kâr etmeyecekse, çevre ve insanlar sebeplenmeyecekse ve üstelik zarar görecekse, sadece projeyi gerçekleştirenin gönlü olsun diye midir yoksa bütün bu kavgalar?

Bursa’nın ‘hem’leri
Bursa’nın hem turizm, hem sanayii, hem tarım kenti olmasının bedelleri hep bunlar.
Lakin kurulması planlanan santralin 170 dereceyi bulan baca ısısı nedeniyle ne dağda kar kalacak deniliyor, ne de kar turizmi. Tarım zaten sizlere ömür…
Bir de üzerine ülke olarak enerjide % 70 dışa bağımlı olmamızın mecburiyetleri galip gelince…
Enerji elzem ama pahalıysa, bu pahalılık da kazanca ket vuruyorsa, maliyeti azaltıp kârı çoğaltmak için elden ne gelirse yapılıyor işte böyle.
“O zaman gelsin Termikler, gitsin HES’ler. Bizim daha çok enerjiye (paraya) ihtiyacımız var! Dünya mı, boşverin onu!”
“Pardon, merak ettim, siz hangi gezegendensiniz?” diye sormak istiyorum sadece.
****

Ben; kendileri de Bursa’da, hatta DOSAB içinde yaşayan DOSAB patronlarının Bursa’ya ve Bursalılar’a göz göre göre böyle bir zarar vereceklerine inanmak istemiyorum.
Bu işin şakası yok.
DOSAB olarak ya inandıkları konuda karşı tarafı ikna edecekler ya da muhaliflerin sesine kulak verip girdikleri yolu iyi değerlendirecekler. Karşı tarafın haklılığına inanırlarsa da yol yakınken yoldan dönecekler.
İki taraf da olayı siyaset ve rant çizgisinden çıkartıp “Bursa” olarak değerlendirirlerse eminim ki bir orta yolu bulacaklardır…
“Hangisi doğru hangisi yanlış zaman gösterecek. Lakin bazı şeyleri deneyerek öğrenme lüksümüzün olmadığını da unutmayalım…” diyerek bitirmişim bir önceki yazımı.
Tekrarlamakta fayda var.
Başka Bursa yok, hatta başka dünya yok…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.