“Bir Hayalim Var”, dı…

Martin Luther King kusura bakmasın ama başlık İbo’nun o meşhur balonlu şarkısına benzedi.
Milli Piyango’ya bel bağlamış herkes 31 Aralık’a kadar King gibi düşünüyordu eminim.
1 Ocak itibariyle balonu elinde patlayan pek çok kişi bu kez İbo’dan söylemeye başladı.
Hatta İbo’nun Tatlıses olanının şarkıları bile dolanmıştır dillere.
Şöyle en bol acılısından, en bol isyanlısından…Şans oyunlarına bel bağlamamak lazım tamam da, umut da fakirin ekmeği.
Çok çalıştıkları halde iki yakasını bir araya getiremeyenler, bir dikili ağaç edinemeyenler ve emeklerinin karşılığını hiç göremeyenler istiyorlar topluca bir parayı.
“Şöyle nefes alacak kadar”
Hayatını hiç çalışmadan geçirenlerin gözü ise hep yüksekte.
“Olacaksa büyük ikramiye olsun, olmayacaksa biz böyle iyiyiz…”
****
Bir hayal kuralım ve eğer ki büyük ikramiye bize çıkarsa rutinimizi bozmadan neler yapabiliriz ona bakalım:
Şöyle koltukların eprimiş döşemelerini değiştirip, yeni bir yüzle kaplayıp mobilyaları da cilalattık mı tamamdır. Mutfak, banyo, tuvalet üçlüsüne de bir el atmalı. Seramikleriydi, dolaplarıydı bir elden geçirmeli. Şöyle ışıl ışıl, yepyeni, en moda renklerinden. Bir boya badana da yapmalı tabi, eşyalar o kadar yenilenecek… Halıları ve lambaları da yeni döşemelere uydurmalı. Parkeler de çok mu eskimiş sanki? Acaba işe önce onlardan mı başlamalı?
Yok ı-ıh böyle olmayacak.
Eskiden yeni yaratmaya çalışacağımıza en iyisi yeni bir ev almak. Eski model site mite olmasın.
Rezidans olanlardan olsun. Hani kapısı güvenlikli, akıllı fikirli bir ev.
Havuzu da olsun elbet. Sosyal tesisleri de olsun…
Yoksa bahçe içinde bir villa, şato ya da malikane mi yaptırsak acaba? İçini de çeşit çeşit yepyeni eşyalarla doldursak…Arabayı da bakıma sokalım diyeceğim de, yeni evin otoparkına bu külüstürle mi dayanacağız? Olmaz, bunu satalım, yenisini alalım. Almışken de şöyle karizmamıza(!) yakışır bir şey olsun bari… Köşeyi döndük mü şöyle bütün başlar bir çevrilsin… Hatta içindeki ses sistemi öyle muhteşem olsun ki, biz daha köşeyi dönmeden mahalleli geldiğimizi hissetsin.
Bu arada yazlık almayı da ihmal etmemeli. Öyle bahçe içinde bahçesine zerzavet ektiğimiz bir şey almayız artık herhalde…
(‘Ben Kalender Meşrebim’e dönüyor iş ufaktan)Kışlık tamam, yazlık tamam, araba da tamam. Gelelim kılık kıyafete.
E artık level atladık, ona göre olmalı her şey. Bundan böyle saçımızdan makyajımızdan, ayakkabımızdan çantamızdan, taktığımız kaç taş takılardan anlaşılacak durum vaziyet.
Süzüleceğiz tepeden tırnağa… Hazır mısın?
Nasılsa kapılar açık artık önümüzde. Lüküs Hayat tam bizlik…
Boşverir çalışmayız, gezeriz dünyayı, bakarız keyfimize…
“İki tane otomobil
Biri açık, biri değil
Aşçı, uşak, hizmetçiler
Dolu mutfak, dolu kiler”

Bu arada bankadaki parayı hesaplamayı unutmayalım. Yetti mi, arttı mı, geriye ne kaldı? Şimdi çıtayı yükselttik ya, orada kalmak biraz masraflı elbet. Ayda 10 lira merdiven yıkatma parasından imtina etmeye benzemez iş. Giderler gürül gürül…
****
İmdiii, geldiğimiz bu noktada;
Biz düşündük de, olmayacak bu iş.
En iyisi çıkmasın bize ikramiye, loto, toto. İstemeyiz.
Korkarım işin sonunda bir daha fabrika ayarlarına geri de dönemeyiz.
Buyrun işte size “Bir hayalim var” sözünün -di’li geçmiş hali…
****
Demek ki neymiş, paranın varlığı her şeyin başı değilmiş. Devamlılığı sağlayamadığın sürece kaynak da bir gün kesilirmiş. (Hayat düzeyinin değişmesi ve görgü görenek liyakat tarafını hiç karıştırmıyorum. Orada epey ters işleyen bir şeyler var…)
“Haydan gelen huya gider” mi dediniz sanki içinizden? Onu da diyeyim, o söz öyle değilmiş, “Hay’dan gelen Huy’a gider” sözü yanlış yerde kullanılırmış hep. Hay ve Huy Allah isimleri imiş ve emeksiz kazanç ile hesapsız harcamalar için kullanılmaması gerekiyormuş.
“Hazıra dağ dayanmaz” derseniz, doğru derim…

Parayı yöneten hayatı yönetir yazısında anlatmışım hepsini:
“Parayı sonradan bulanlar paraya alışık olmadıklarından ve bunun bitebilir olduğunu anlamadıklarından parayı nerelere harcayacaklarını şaşırıyor, har vurup harman savuruyor, sonra da hayatlarını geldikleri noktadan geride tamamlıyorlar. Bakınız çekilişlerde büyük ikramiye kazananların hallerine… Parayı yönetmeyi bilmediklerinden pek çoğu sefil durumda. Özellikle de parayı bulunca öncelik olarak evdeki hatunu değiştirdiklerinden, sıfırı tükettiklerinde geri dönecek iki göz odaları bile olmuyor.”
devamı için tıklayınız:
****
İnsanın insanî şartlarda yaşamayı istemesi güzel şey elbet.
İnsanın bir hayalinin olması da güzel şey.
Hayale giden yolda yol almak ise en güzel şey.

Nasıl Zengin Olunur? fıkrasındaki gibi zengin olmuyor herkes.
Bir gazeteci, ülkenin en zenginlerinden, 65 yaşlarında bir iş adamıyla röportaj yapmaktadır:
– Efendim, bize bugünlere nasıl geldiğinizi, bu serveti nasıl oluşturduğunuzu anlatır mısınız?
– Zevkle… 1920’lerin sonuydu. 1. Dünya Savaşı’nın etkileri yeni yeni siliniyordu, benimse cebimde birkaç sentten başka bir şey yoktu. Cebimdeki 5 sentimle, bir elma aldım. Akşama kadar onu parlatıp, 10 sente sattım. O gece sabahı zor ettim. Ertesi sabah, 10 sentimle 2 elma aldım ve onları da sattım. Sonra yarım kasa elma aldım aynı işlemi yaparak iki katı paraya sattım. Böyle çalışarak, bir ay sonunda, 50 dolardan fazla para kazanmış oldum. Ertesi ayın başında, karımın dedesi öldü ve bize 20 milyon dolar miras bıraktı…

Malum, yola hayalsiz çıkılmaz,
Hayaller, uğrunda emek sarf edilmeden gerçek olmaz…

(* Bu kadar sözün üzerine, ben biletimi kontrol edeyim bakalım ne durumdayız.)

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.