Kan tadında türküler

Uludağ Üniversitesi Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Sezen Özeke ile bir etkinlik gecesinde karşılaşmışken ve ayaküzeri sohbet ediyorken, çantasına el attı ve ‘unutmadan’ diyerek bir davetiye uzattı hemen.
“29 Aralık’ta konserimiz var, sizi de bekleriz” dedi.
Davet eden sizin için kıymetliyse “davete icabet adettendir” lafı laf olmaktan çıkıp keyifli bir vazife oluyor malum.
Hele de konseri gerçekleştirecek olanlar genç öğrencilerse, daha da hevesli gidiyor insan.
Konser, Uludağ Üniversitesi 40. Yıl Etkinlikleri kapsamında düzenlenen ve Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalıöğrencileri tarafından gerçekleştirilen Güz Yarıyıl Sonu Konseri‘ydi.
Konserin farklılığı temalı olmasındaydı ve tema da Bursa‘ydı.
Bursa Kantatı olarak isimlendirilen konser türkülerle ve gölge oyunları ile bezenmişti.
(* Benim gibi bilmeyenler için kısa not: Kantat, (Latince ve İtalyanca’da cantare, “şarkı söylemek”) kahramanlık ya da din konularında yazılan koşuk ya da bu koşuğun orkestra eşliğindeki tek ya da çok sesli bestelenmesi imiş.)
Uludağ Üniversitesi Prof.Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’ne adım atar atmaz Emre Özvatan, Ömer Ertürk Budak, Enes Şahin, Emre Demirel ve İrfan Babayiğit tarafından oluşmuş bir ekip böyle karşıladı bizi.

Salona geçip yerimize oturduktan sonra Sezen Özeke kısa bir hoş geldiniz konuşması yaparak sahneyi öğrencilerine devretti.

Müzisyenler ve koronun yanında kurulan gölge oyunu perdesinden fırlayan Deli Ayten’in çaresizce ‘Cümbüş’ünü arayışı ile başladı gece. Ayten ki Cümbüş’e sevdalı bir deli kadın. Cümbüş ki kendini meyhanelerden alamayan bir deli erkek. Sonu mu?
Sonu: “Neden bakıyorsunuz bana? Nerede Cümbüşüm, nerede? Nereye gitti söyleyin. Cümbüüüşşşşşş!!!”
Koronun ilk bölümde seslendirdiği ve sözleri Şair Turgut Çelik’e ait Bursa’yı anlatan şiiri Şef Hasan Adıgüzelzade bestelemiş. Dilara Fidan ve Anıl Köse’nin de birer parçayla solistlik yaptığı konserin ilk bölümünün ardından yine Bursa’nın önemli bir değeri olan “Hacivat-Karagöz” Gölge Oyunu olarak canlandırıldı.

Sonra da bağlamalar ve perdede dönen eski Bursa fotoğrafları eşliğinde Bursa yöresinden türküler söylendi.
Oturmuşlar Hereke’nin Ağaları, Arpa da Ektim Olacak, Zeytinyağlı Yiyemem Aman, Ben Yemenimi Al İsterim, Menevşesi Tutam Tutam, Cezayir, Bursa Köy Gevendesi, Bahçede Erik Dalı….
Derleyenler Muzaffer Sarısözen, Ömer Akpınar, Hüsnü Ortaç…
Hepsi ne kadar tanıdık isimler, ne kadar bildik türküler değil mi?
Türkülerin hepsinde yaşanmışlık izleri var.
Hepsinin bir tadı, bir kokusu var…
Cezayir‘in öyküsünü Öğretim Görevlisi Yaşar Kemal Alim anlattı kısaca. “Cezayir Türküsü ağır bir türküdür” dedi. “Bursa gibi bir çok yöre bu türküyü kendisine mal etmiştir” dedi.
Anladık ki öykü hazin.
Bu bir ağıtmış aslında. Bir rivayete göre; Cezayir’den sağ salim dönen askerlerin arkalarında bıraktıkları Cezayirli kızlara yaktıkları bir ağıtmış. Diğer bir rivayete göre, genç kızların askere giden yavuklularının arkalarından yaktıkları bir ağıt.
Türküler neşeli bile görünseler içlerinde hep hazin bir öykü yok mudur zaten.
Adeta pek çoğu kan tadında değil midir?
Zeytinyağlı Yiyemem Aman çalarken yerinde duramayıp oynamaya başlar insan mesela.
Hakkında iki rivayet olan türkünün iki rivayetinin de öyküsü aslında pek oynanacak gibi değilmiş.
Rivayetin birinde bu türkü için, “Gelin Nazlanması olarak da bilinen halk türküsüdür” deniyor. İyi yetişmiş, okumuş ve zengin bir genç kızın, bir dağ köyüne gelin olarak verilmesinin hikâyesi imiş türküde bahsi geçen. (ki türkünün sözlerine bakınca bu diğer rivayete göre daha yakın bir ihtimal)
Diğer rivayet daha ulusal boyutta ama türkünün sözleriyle, adı dışında, pek bağdaştığı yok açıkçası.
Ben yine de aktarayım, kararı siz verin…
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş.
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketi ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almış (wikipedia). ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesi ve birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracaatını keşfetmiş. Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı alması olmuş. (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).
Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulmuş. Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılmış. Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınmış ve mısırözü yağı TL karşılığında satılmış.
Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılmış. Bu amaçla zeytinyağı ısınırsa kanser yapar gibi yalanlar uydurulmaktan da geri kalınmamış.
Mutfaklardaki boy boy Vita kutularını ve sonrasında margarinle adı özdeşleşen naylon kağıt ambalajlı o malum paket yağları hatırlayalım bir yol.
Bugün bile bizden ucuza aldıkları zeytinyağını şişeleyip fahiş fiyatlara sattıklarını da ekleyelim araya.
Bu bir beyin yıkama yöntemi miydi neydi artık karar sizin…
****
Biz konsere dönelim yine:
Türkülerin ardından yine gölgelerin oynaştığı perdeye odaklandık hepimiz. Bu kez perdede ipekböcekçiliği konu ediliyordu. Dut yaprakları, kurtçuklar ve uçuşan kelebekler…
Bursa; ipeğiyle meşhur Yeşil Bursa
****
Bursa Kantatı, Uludağ Üniversitesi Rektörü Yusuf Ulcay’ın Şair Turgut Çelik’e, Gülnihal Gül’e, Hasan Adıgüzelzade’ye, tüm koristlere, sazlara, Gölge Oyununu gerçekleştiren Ali Osman Güllü ve oyunda Güllü’ye eşlik eden Samet Kurt ve Hatice Çekil’e teşekkür ettiği konuşmayla sona erdi.
Girişte bizi müzikleriyle karşılayan beşli dahil sahnedeki tüm ekip kapanışı hep birlikte seslendirdikleri Bursa Türküsü ile yaptılar. Bize de tempo tutup türküye eşlik etmesi kaldı…

Bursa Kantatı
Tophane’de Gazi Osman
Bir gurbet var bir Cem Sultan
Mustafa’yı kurban etmiş
Hıçkırıyor Mahidevran…
Emir Sultan alim, arif
Ulucami gülden zarif
Yeşil Türbe olmaz tarif
Mabedinde çini her yan…
Köpük köpük Gökderesi
Gizli tarih penceresi
Muradiye minaresi
Yıldızlara eyler ihsan…
Bulutlara kurmuş otağ
Göz kırpıyor denize dağ
Destan olmuş burda her çağ
Asırlara okur ferman…
Uludağ’dan süzülür bak dolunay
Nilüferler suda mehtap içiyor
Güne batmış yaratılmış da saray
Kapısından yüce hünkâr geçiyor…
Bahar olsun bağa cennet kurulur
Deli çaylar yaza kalmaz durulur
Gelin öksüz, kıza gönlüm vurulur
Ateş almış yüze güller açıyor…
Bu gülistan ne güzeldir gül açar
Utanır pencerelerden tül açar
Gözüm üstünde kalır, bir yol açar
O gülerken neden aklım kaçıyor…
Kılıç kalkan, şanlı heybet
Orhangazi ulu devlet
Namazgâh’tan başlar sefer
Elde silah hazır Mehmet…
Eser geçer seher yeli
Üftade, bambaşka veli
Kara elmas, Orhanveli
Ovadadır bet bereket…
Beyefendi ahalisi
Al yanaklı şeftalisi
Türk’ün devlet-i âlisi
Bursa, zümrüt gözlü cennet…
Ezel i Adem’den Nuh’tan
Her mabedi nurlu ruhtan
Şiir fışkırır ol şuhtan
Nilüfer Hatun, saadet…
Gül-Gülistan şehri Bursa
Hak-Adalet mührü Bursa
Bilim-Sanat nehri Bursa
Buradan başlar adalet…

Turgut Çelik

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.