Parayı yöneten hayatı yönetir

Kılıç, “Hay’dan gelen Huy’a gider” sözünün yanlış yerde kullanıldığına, Hay ve Huy’un Allah’ın isimleri olduğuna, emeksiz kazanç ve hesapsız harcamalar için kullanılmaması gerektiğine özellikle dikkat çekti.
****
Seminer boyu aklımdan geçen, “Okullarda nasıl para kazanılacağının hedeflendiği ama nasıl harcanacağının öğretilmediği” üzerine oldu.
Genellikle insanların çocukluk günleri ya okullarda ya da çırak olarak bir meslek erbabının yanında geçiyor. Hedef; meslek sahibi olup, iş kurmak ve kazanmak.
Hatta daha çok kazanmak, en çok kazanmak.
Parayı kazanmak zor belki ama kazanılıyor. Mühim olan onu elde tutup doğru yönlendirmekte.
Yani kazanç ne kadar olursa olsun ona hükmedebilmekte.
Bu konuyu enine boyuna anlattı uzmanlar.
Özellikle çocuklarda para harcama ya da parayı tutma konusunda yoğunlaştılar.
Neden çocuklar derseniz; anne babasının zor günlerden gelip, çalışıp didinip kazandıkları parayla rahat ettirmeye çalıştığı çocuklar yokluk bilmiyorlar. Çünkü anne babalar kendi yokluklarını çocukları yaşasın istemiyorlar. Böylece de çocuğa Gak dedi mi su, Guk dedi mi ekmeği dayıyorlar.
Çocuk da sadece Gak Guk sesleriyle yaşamaya alışıyor, hayatı kendisine hizmet edilmesi gerektiğinden ibaret sanıyor.
Ya da parayı sonradan bulanlar paraya alışık olmadıklarından ve bunun bitebilir olduğunu anlamadıklarından parayı nerelere harcayacaklarını şaşırıyor, har vurup harman savuruyor, sonra da geldikleri noktadan geride tamamlıyorlar.
Bakınız çekilişlerde büyük ikramiye kazananların hallerine…
Parayı yönetmeyi bilmediklerinden pek çoğu sefil durumda. Özellikle de parayı bulunca öncelik olarak evdeki hatunu değiştirdiklerinden, sıfırı tükettiklerinde geri dönecek iki göz odaları bile olmuyor.
Bir de ilk gençliklerinde delice paralar kazanıp, 30’lu yaşların sonuna doğru basketbolu bırakan, bıraktıktan sonra da gelmesine alışkın olduğu gelirin birdenbire düşmesiyle yeni hayatına ayak uyduramayan NBA oyuncularının durumu.
Yine birdenbire ünlenip, ummadıkları bir paraya kavuşup, paranın hep böyle akacağını düşünen sahne starların durumu…
Sürdürülebilirliğin esas olduğunu, gün gelip çeşmenin suyunun kesilebileceğini, akarkendoldurmak gerektiğini kimse öğretmemiş onlara demek.
Söyleyenlere de kulak vermediler ihtimal.
“Para benim değil mi, istediğim gibi harcarım!”
Bir para show da, Amerikalı namağlup boksör Floyd Mayweather’den.
Mayweather kendisi birbirinden pahalı saatlerini düzenlerken, yatakta gözüken iki kadın da ortaya dizilen paralar ile “100 bin doları ilk kim sayacak” oyununu oynuyor. Mayweather’in sosyal medyada kendi eliyle paylaştığı bu görüntüler dönüyor.
Bu da bize Köyden İndim Şehire filmindeki Zeki Alasya’nın altınları sayma sahnesini hatırlatıyor.
****
Eskinin gösteriş ayıp, tevazu şart hallerinin yerinde yeller esiyor açıkçası…
Ki o günlerin mahalle kültüründe çocuklar tatillerde bir esnaf yanına verilir ya da memleketteki köy işlerine yardım ettirilir, böylece de canlı canlı hayat eğitimi alırlardı. Şimdi çocuklarımız okullarda o kadar yoruluyor ki, tatil boyu hepsi el ense yatmakta. “Hangi tatil köyüne gitse, hangi gezi programına katılsa” programları daha kış aylarından yapılmakta.
Tatil de lazım elbet. Lakin hayat tatilden ibaret değil…
Tasarruf için, “gelen paradan arta kalan paranın” değil, “gelen paradan ayrılan belli bir miktar paranın” muteber olduğunu öğrenmek lazım öncelikle. Harcamaya programlanmış bu düzende arta kalan parayı beklersek, daha çoook bekleriz.
Tasarrufu hayatın her alanına yaymalı üstelik. Hoyrat ve limitsiz yaşanan bir hayat hem bedeni, hem ilişkileri, hem maneviyatı, hem de maddiyatı tüketir…
Malum, gelirinden fazla gideri olmak son zamanların en moda hali.
Sokaklarda stant açılarak dağıtılan kredi kartları ve dışarıda alınacak onca şey varken kim takarborcu! Öderiz nasılsa değil mi? Ödeyemezsek de kredi çekeriz, onun borcunu ödemek için diğer bir bankadan kredi çekeriz. Tam bir ip cambazlığı…
Derken gün gelir delik kapanamaz hale gelir ve….
GÜM!
Gümleriz…
Para yerine ilk kullanılan objenin deniz kabuğu olduğunu öğrendik sunum esnasında.
Acil Durum Fonu’nun gerekliliğini, kenarımızda kötü günler için bizi en az 3 ay idare edebilecek paramız bulunmasını teyit ettik.
İçimizden, “Hayat bir gün, o da bugün” deyişini bir kez daha düşünmeli dedik.
“Bugünü, geçmişi unutmadan, geleceği yakmadan yaşamalı” dedik.
Sınırlı kaynaklar ile sınırsız ihtiyaçlar dengesi uzmanlığına deniyor EKONOMİ…
Ve artık ‘ekonomi’ Milli Eğitim’in müfredatında muhakkak yer almalı.
Kişiler de alış veriş çılgınlığına kapılıp her gördüğünü almamalı.
Bunun için 10 saniye kuralını uygulamalı.
10 saniye kuralı da ne diyeceksiniz? Söyleyelim. Bilinç ile bilinçaltı arasında 6 saniye varmış.
Almalıyım! dediğimiz bir şey için içimizden 10’a kadar ağır ağır saymak gerekli demek ki. 8. saniyede İhtiyacım var mı? sorusu gelecektir aklımıza. Ondan sonra bir kez daha düşünmeli…
İhtiyaç mı istek mi iyi karar vermeli…
Zihin böyle işliyor; doymak için de zamana ihtiyacı var, trafikte olanların intikal etmesi için de…
O zaman ona göre davranacağız. Onun sesine kulak kabartacağız…
Yoksa parayı yönetmeyi bilenlerin yönettiği hayatların birer figüranı olmaktan öteye geçemeyeceğiz…
****
Bu faydalı seminerin sonunda seminere katkı sağlayanlara ve destek olanlara birer plaket verildi.
Umarız ki orada bulunan eğitmenler ve öğrenciler bunca konuşmadan gereken bilgileri edindi…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.