Yunan uyruklu Batı Trakya Türkleri gerçeği -1-

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Bu yazı dizisi süresince Yunan uyruklu Batı Trakya Türkleri gerçeğini; İstanbul Rumları, Türk-Yunan ilişkileri ve dünya siyasetindeki gelişmeler bağlamında açıklamaya çalışacağım.
Batı Trakya Türkleri dünya siyaset literatürüne İmparatorluğun çöküş evresinde meydana gelen birinci Balkan savaşı yenilgisiyle girdi. 1913 ile 1923 yılları arasında, Bulgar, Fransız ve Yunan yönetimlerinin hüküm sürdüğü Batı Trakya’da, bölgedeki Türk asıllı nüfus Batı Trakya Türkleri diye tanımlandı.
Türklerin bölgedeki hikayesi Osmanlı Devleti’nin İmparatorluğa dönüştüğü süreçte Rumeli fetihleri ile başlar. Aslında bölgeye daha Bizans İmparatorluğu zamanında bazı Türk boyları gelip yerleşmişler. Örneğin, bugünkü Batı Trakya’nın Evros (Dedeağa) ilinin kuzeyinde bulunan birkaç köyünde Türkçe konuşan Gagavuz Türkleri yaşıyor. Bunlar daha o zamanlar din değiştirmiş, Ortodoks-Hristiyanlığa geçmişler.
Günümüzde sözü edilen Batı Trakya Türkleri 1363’te bölgenin fethinden sonra Konya civarından bölgeye nakledilen Türklerdir. Fetih sonrası bölge halkıyla birlikte dirlik toprak sisteminde tarımsal üretime katılmışlar, askerlik hizmetinde bulunmuşlar.
Zamanla dirlik sistemi bozulmuş, geniş araziler gasp ve değişik yöntemlerle özel mülkiyete geçmiş. Bu süreçte bölgede binlerce dönümlük çiftlik sahibi Beyler türemiş.
Sanayi devrimini başaran Batılı ülkeler ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler giderek Osmanlı’nın aleyhine bir sürecin başlamasına yol açtı. Bu süreç, İmparatorluğun Batılı emperyalist Devletlerin yarı-sömürgesi haline gelmesine, askeri işgaline kadar vardı.
Yaklaşık 550 yıl Osmanlı yönetiminde kalmış olan Batı Trakya Balkan savaşlarıyla birlikte yitirildi. 10 Ağustos 1913 Bükreş Antlaşması ile bölge Bulgar yönetimine geçti. Bulgar işgaline karşı silahlı direniş başlatıldı. Başarılı olan direniş sonucu 1 Eylül 1913’te bölgede Batı Trakya Geçici Hükümeti kuruldu. 7-18 Eylül 1913 tarihlerinde İstanbul’da başlayan Osmanlı-Bulgar barış görüşmeleri, 29 Eylül’de İstanbul Antlaşma ile sonuçlandı. Kısa bir süre sonra Osmanlı Hükümeti Batı Trakya Geçici Hükümeti’nin dağılması ve Osmanlı askerlerinin bölgeyi terk etmesi emrini verdi.
Yurtsever subaylar Başkumandanlığın geri dön emrini kabul etmedi. 25 Eylül 1913’te Batı Trakya Bağımsız Hükümeti’ni kurduklarını Babıâli’ye, Başkumandanlığa, Onuncu Kolordu Kumandanı Hurşit Paşa’ya ve Kurmay Başkanı Enver Bey’e gönderdikleri tezkere ile bildirdiler.
Ne var ki, çökmüş olan İmparatorluğun Batı Trakya için yardımda bulunacak ekonomik ve siyasal gücü kalmamıştı. Öyle ki, Maliye Bakanı Cavit Bey Fransa’dan para yardımı sağlanması için Batı Trakya meselesinin bir an önce halledilmesi gerektiğini söylüyor, Babıâli’nin çabuk karar vermesine sebep oluyordu. Böylece, nüfusunun ezici çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Batı Trakya halkının Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Bulgar uyruğunda yaşamasının yolu açılmış oldu.
Paris Barış Konferansı 18 Ocak 1919’da açıldı. Konferans’ta Osmanlı topraklarının paylaşım pazarlıkları yapıldı. İngiltere, Fransa, İtalya ve onların safında yer almış olan Yunanistan paylarına düşen bölgeleri askerî olarak işgal etmeye başladı.
Konferansta Batı Trakya’nın da Yunanistan’a verilmesi kararlaştırıldı. Bu karar aşamalı olarak gerçekleştirildi. Önce, 27 Kasım 1919 Neuilly Antlaşması ile Trakya Bulgar yönetiminden alındı. Sonra, sekiz ay gibi bir zaman Fransız koruyuculuğunda tutuldu. Ardından, 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması ile Yunanistan’a verildi.
Birinci Balkan savaşından sonra Lozan Barış Konferansı’na kadar bölgede yürütülmüş olan kurtuluş hareketleri kalıcı başarı elde edemedi. Çünkü çökmüş İmparatorluğun o toprakları elinde tutma gücü artık kalmamıştı.
Türk Devrimi’nin askerî evresinin amaçlarını saptayan Misak-ı Milli’nin üçüncü maddesi Batı Trakya ile ilgiliydi. Bölgede halk oylaması (plebisit) yapılmasını öngörüyordu. Türk Temsilci Heyeti Lozan Barış Konferansı’nda bu konuyu gündeme getirdiğinde, İngiltere Temsilci Heyeti Başkanı Lord Curzon, “Türkiye’nin de belli bölgelerinde plebisit yapılmasını” ileri sürünce, Batı Trakya’da plebisit yapılmasından vazgeçildi. Böylece, Lozan Barış Konferansı’nda Batı Trakya’nın plebisit yoluyla Türkiye’ye katılımı yönündeki girişim, güçler dengesinin Türkiye’nin lehine olmaması yüzünden sonuçsuz kaldı.
Lozan Barış Konferansı’nda İngiltere ve Fransa’nın dayatmasıyla gündeme gelen “zorunlu nüfus mübadelesi” görüşmelerinde, özellikle İngiltere’nin ısrarı üzerine Batı Trakya Türkleri İstanbul Yunanlılarına karşılık mübadele dışında tutuldu. Türkiye’nin ısrarı üzerine, Konferans’ta koruma kapsamına alınan İstanbul’un; Ermeni, Yahudi ve Yunan nüfusu “Müslüman-olmayan azınlıklar”, Batı Trakya’nın Türk nüfusu “Müslüman azınlığı” olarak tanımlandı. Söz konusu Azınlıkların hakları Antlaşma’nın ilgili maddelerince (37-45) “karşılıklılık” ilkesi temelinde güvence altına alındı.
Türkiye Konferans’ta ulusal değil de dinsel azınlık terimi üzerinde neden ısrar etti?
Haftaya, yazı dizimize bu soruyu yanıtlayarak devam edelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.