Yasalarımız Var, Evet!

Yasalarımız Var!

Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Sözleşmesi’ne, yani İstanbul Sözleşmesi’ne neden karşı çıkar ve niçin bu sözleşmenin aile bütünlüğünü bozup aileye zarar verdiğini düşünür bir insan?
Tabi ki kişi şiddetle iç içeyse, “Kadın benim (malım) değil mi, hem severim hem döverim!” mantığı güdüyor ve o anlayışa hak veriyorsa düşünür. Çünkü bu sözleşme kadına şiddete karşı durma, şiddet uygulayandan korunma ve şiddet uygulayanı şikâyet etme hakkını verir.
Şiddet uygulayan kişi uyguladığı şiddetin şikâyet edilecek nesi olduğunu bir türlü anlamaz. Hâttâ şikâyet edildiği için daha da celâllelenir, bunun acısını eline geçen ilk fırsatta şikâyet edenden misliyle çıkartır. 
Sanki un çuvalını tekmelermiş gibi, sanki kum torbasını yumruklarmış gibi, sanki o kadının canı hiç yanmazmış gibi vurur da vurur. Sonra da çöker üzerine, nefsini söndürür. 
Ona göre kadının adı da yoktur, canı da yoktur, aklı da yoktur, fikri de yoktur, hissi de yoktur.
Ya kendisinin? Kendisinin var mıdır?

Yasalarımız Var!
Kadına uygulanan bitmek bilmez şiddeti ve kadını koruyan yasaları konuşmak üzere, Mor Salkım Kadın Dayanışma DerneğiBursa Barosu ve Almira Otel işbirliği ile Almira Otel’de düzenlenen “Yasalarımız Var!” panelinde, Prof.Dr. Feride Acar ‘İstanbul Sözleşmesi ve Grevio Süreci’ (Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla hazırlanmış olan Avrupa Konseyi Sözleşmesi -İstanbul Sözleşmesi’ni 12 Mart 2012’de onaylayan ilk ülke Türkiye oldu. Sözleşme 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. GREVIO olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubunun başkanlığını 2015’ten beri, kadına karşı şiddete ilişkin İstanbul Sözleşmesi’nin mimarlarından olan Feride Acar yürütüyor. 34 devlet onayladı, 11 devlet ve AB imzaladı.), Prof.Dr. Kadriye Bakırcı ‘Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Yasalar ve Uluslararası Sözleşmeler’Avukat Hülya Gülbahar ise ‘Yasaların Uygulanmasında Vak’a Örnekleri’ başlıklı birer konuşma yaptılar. 

Prof.Dr. Kadriye Bakırcı, Prof.Dr. Feride Acar, Burcu Üzümcüler

Moderatörlüğünü Burcu Üzümcüler’in yaptığı panele çok sayıda kadınaz sayıda erkekkatıldı.

Daha önce Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik Kolu ve Bursa Tabip Odası tarafından düzenlenen ve başlığı Kadın, Sağlık ve Muhafazakârlık olan ve V. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi’nde dinlediğim Hülya Gülbahar’ın, “Erkekleri rehabilite etmekle zaman kaybedemeyiz, kadınlara ayrılması gereken kaynakları erkekleri eğitmek için harcayamayız.” sözleri ile ‘denenmiş ve başarılı olmamış erkeği eğitme çalışmaları’ için İngiliz kadınlarının, “Biz arabayı atın önüne koymuşuz” sözlerini hatırlayıp bu ufak detaya takılmıyorum.
Salonda Uludağ Üniversitesi’nden gelmiş kızlı erkekli öğrenci grubunu görünce ise seviniyorum.
Ne de olsa gelecek gençlerde. Onlar dinlesinler, onlar anlasınlar ve hiç bıkmaksızın anlatsınlar, yeter…

EV İÇİ ŞİDDET NEDİR?
Anlaşılması gereken şudur ki; aynı haneyi paylaşmasa da, sizin, eşinizin, çocuklarınızın ya da aile mensubu sayılan diğer kişilerin arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet, EV İÇİ ŞİDDET‘tir.
Tokat atmak, tekmelemek, yumruklamak, hırpalamak, kolunu bükmek, boğazını sıkmak, saçını çekmek, kesici ve vurucu aletle yaralamak, kezzap veya kaynar su ile yakmak, vücudunda sigara söndürmek, ellerini ve ayaklarını ezmek, sakat bırakmak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olarak bedensel zarar görmesine neden olmak gibi eylemler FİZİKSEL ŞİDDET‘tir.
Bağırmak, korkutmak, küfür etmek, tahdit etmek, hakaret etmek, ailesiyle ve akrabalarıyla, komşu, arkadaş ya da başkalarıyla görüştürmemek, eve kapatmak, küçük düşürmek, çocuklarından uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, başka kadınlarla kıyaslamak, kadının nasıl giyineceği, nereye gideceği, kimlerle görüşeceği konusunda baskı yapmak, kadının kendini geliştirmesine engel olmak PSİKOLOJİK ŞİDDET‘tir.
Evli olduğu kişi bile olsa kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimlerde cinsel ilişkiye zorlamak (tecavüz), başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel organına zarar vermek, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya zorlamak, kürtaja zorlamak ya da izin vermemek, enseste (akrabalar arası cinsel taciz ve tecavüze) zorlamak, fuhuşa zorlamak, zorla evlendirmek, telefonla, mektupla ya da sözlü olarak cinsel içerikli rahatsızlık verici davranışlarda bulunmak CİNSEL ŞİDDET‘tir.
Para vermemek ya da kısıtlı para vermek, ailenin tasarrufları, gelir ve giderleri konusunda bilgi vermemek, kadının mallarını ve diğer gelirlerini elinden almak, çalışmasına izin vermemek, istemediğinde ya da istemediği işte zorla çalıştırmak, çalışıyorsa iş hayatını olumsuz etkileyecek kısıtlamalar getirmek, aileyi ilgilendiren ekonomik konularda kadının fikrini almadan tek başına karar vermek, kadının geliri, üzerine tasarruf yapmasına izin vermemek EKONOMİK ŞİDDET‘tir.
Töre, namus bahanesiyle kadına uygulanan şiddet, yani Kadın Cinayetleri, kadına yönelik fiziksel şiddetin en ağır biçimlerinden biridir.
Kadının giydiği kıyafet, gittiği yer, yabancı kişilerle konuşması, evlilik dışı ilişkisi olması, evlilik dışı hamile kalması, bakire olmaması, ailenin ya da akrabalarının uygun gördüğü kişi ile evlenmek istememesi, boşanması gibi bahaneler kadına eşi ya da akrabaları tarafından şiddet uygulanması ya da öldürülmesi TÖRE / NAMUS BAHANESİYLE kadına uygulananŞİDDET‘tir.
(Dijital Şiddet, Flört Şiddeti ve Israrlı Takip de Şiddet Literatüründe yerini almış.)

Dürüst Olalım
Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği’nin hazırladığı broşürde yer alan, benim yukarıda yazdığım bu tanımları okurken kaç tanesinde duraksadınız, kaç kez yutkundunuz, kaç tanesini bire bir yaşadınız, kaç tanesine bire bir şahit oldunuz?
Bu yazıyı okuduğunuza göre, okuması yazması olmayan, eğitim görmemiş, kendisinin ve haklarının farkında olmayan, bilmediğimiz hayatları yaşayan kadınlardan değilsiniz. 
Eğer ki bu tanımların birkaçıyla dahi olsa bir yerlerde kesişiyorsanız siz de aile içi şiddet ile (farkında dahi olmadan) iç içesiniz.

Farkında Olalım
Farkında dahi olmadan dedim ya, işte sır orada.
Tam da bu yüzden İstanbul Sözleşmesi sakıncalı bulunuyor olmalı.
Farkında olmayalım ve itile kakıla yaşamaya baş kaldırmayalım diye önümüze Aile Birliği sürülüyor, Namus sürülüyor, Töre sürülüyor, Annelik sürülüyor, Yuva sürülüyor, Dişi Kuş sürülüyor.
Tamam da,
Niçin dünyanın bütün yükünü kadınların sırtına vurdunuz ki şimdi siz?
Eğer bizim tüm bu yükü tek başına sırtlayacak kadar güçlü olduğumuzu düşünüyorsanız o zaman bize saygı duyun ve yolumuzdan çekilin, yok güçsüz olduğumuzu düşünüyorsanız destek olun, el verin.
Yuvayı dişi kuş yapar deyip deyip, ama sen annesin deyip deyip, ama sen kadınsın deyip deyip, ama ben erkeğim deyip deyip tepemize binmeyin.

Ama Ama Ama
Ama’lar bitmez. Kafasına vurula vurula sindirilen kadın el mahkûm AMA’larda alıyor soluğu.
Ama beni seviyo, o yüzden kıskanç deyip avutuyor kendini.
Ama beni gözünden sakınıyo, o yüzden dışarı salmıyo deyip avutuyor.
Ama beni para işleri ile yormuyo, o yüzden bana para göstermiyo deyip avutuyor.
Benim bey biraz maço deyip avutuyor.
“Ben bilmem beyim bilir” deyip ömrünce kendi varlığını unutuyor.
Peki ya “Bey” biliyor mu hakikaten de?
O da bilmiyor aslında. 
Hiçbir zaman insan yerine konmamış bir annenin yetiştirdiği oğul belki o da. Bilmezliğini gizlemek için o da babası gibi saldırgan belki de. 
Hep korkudan, hep toplumsal baskıdan, hep yazılmayan kanunlardan yaşanıyor her şey.
Ya yazılan kanunlar?
Yazılmayan kanunlara uyulduğu kadar yazılan kanunlara, yani hukuka da uyulsa keşke.

En Büyük Ama
Boyun eğen kadınlar sessizce yaşamaya devam ederken, canından bezdiği için baş kaldırarak şiddet uygulayan kocasından şikâyetçi olan kadınların da geri adım atmak için başka AMA’ları var. 
“Ama tapu adamın üzerine!” ama’sı bu da. Adam da bunu bildiğinden tapuyu en büyük silah olarak kullanıyor.
Kadının şikâyetçi olup polise ya da mahkemeye intikal eden davalarda kadın çok zaman davayı bu sebeple geri çekiyor. Kocası için kesilen para cezasını işe giderek kendisi ödeyen kadınlar da çok. 
Hani öyle bir durum ki; “Kırk satır mı kırk katır mı, seç beğen al”. 
Başımda kocam dursun deyip eğiyor başını çaresiz. Biliyor ki bir kocadan olursa bin koca ile boğuşacak!
Mahalleli, köylü, çalışıyorsa iş yerindeki kişiler, eski koca, kayınço-ağabey-ana-baba-amca-yenge-dayı-yeğen, elâlem, hâttâ belki evlat. Oldu mu sana Bilmemkaç Kocalı Hürmüz! 
Kafesteki tekerleğin içinde dönüp duran bir hamster gibisin işte.
Tekerleğin içinde deli gibi koşsan da hiçbir zaman çıkışa ulaşamıyorsun. Bu sonsuz koşu hiç bitmiyor.
Madem canlı çıkamayacaksın bu koşudan, en iyisi kendi BİR‘ine razı olman. Hem ne demişlerdi sana, “Alemin iyisinden kendi kötün daha iyidir”, “Kan kus kızılcık şerbeti içtim de”, “Uysal ol, itaatkâr ol!”
Ama neden razı olan hep kadın?
Tapu yüzünden, öyle mi? 
Ya çocuklar?
Yaa, onları unuttunuz değil mi?
O tapu o çocukların güvenli ortamda büyümesi için o kadar önemli ki, kadın rıza göstermesin de ne etsin?

Tapu Yoksa Sığınak Var
Tapunun kifayetsiz kalıp can güvenliğinin söz konusu olduğu durumlarda, şiddete uğrayan kadınlar ilk anda güvenli bir yere ihtiyaç duyduklarından herhangi bir şehirde barınma yeri isteyebilirler. 
(Ana-baba-kardeş-arkadaş yanına sığınamayan, sığınsa da orada da rahat bırakılmayan, belinde silah ile kapıya dayanılıp kapıya kim çıkarsa hepsi birden katledilen yüzlerce vak’a ile dolu gazeteler.)
Sığınakların adresleri ise gizli tutulur ve bu bilgilere kimse ulaşamaz. Şiddet durumunda en yakın karakola, Koza Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM)‘e, Cumhuriyet Başsavcılığına, Kaymakamlığa, Valiliğe ve Aile Mahkemeleri’ne başvurabilir ve sığınma talep edebilirsiniz. ŞÖNİM, karakol ya da Kaymakamlık/Valilik şiddet gören kadını sığınağa yerleştirmekle görevlidir ve bunun için herhangi bir mahkemenin kararı gerekmez.
(Karakollarda, “Ne yaptın da kocan seni dövdü?”, “Kocandır, yuvanı bozma, evine dön.” diyerek yuvayı yıkılmaktan kurtaracağını sanan görevliler var mı hâlâ? Ortada yuva mı kalmış? Yuva çoktan yıkılmış, kadın enkazdan çıkmaya çalışıyor, anlasanıza.)

6284 Sayılı Kanun ile neler yapılabilir?
2012 yılında büyük mücadeleler sonucu kabul edilen 6284 sayılı Kanun ile Geçici Koruma talep edebilir, şiddet uygulayanı evden uzaklaştırabilir ya da size yaklaşmasını engelleyebilirsiniz. Kimlik bilgilerinizi gizlenmesini ya da değiştirilmesini isteyebilirsiniz. Şiddet uygulayanın silahını polise teslim etmesini talep edebilirsiniz. Çocuklarınızın geçici velayetini alır, kendiniz ve çocuklarınız için tedbir nafakası talep edebilirsiniz. Geçici maddi yardım talep edebilirsiniz. Oturduğunuz evin kocanız tarafından satılmasını engellemek için eve Aile Konutu Şerhi konulmasını talep edebilirsiniz. 6284 sayılı kanun kapsamında koruma altına alındıysanız, sigortalı değilseniz ya da sigorta prim borcunuz olsa dahi sigortalı sayılır ve genel sağlık sigortasından yararlanabilirsiniz. (Yaşadığınız ildeki Baro size ihtiyaç halinde ücretsiz avukat tayin edecektir.)

Şiddet Hattı
Şiddete maruz kaldığınızda Polis 155‘i, Jandarma 156‘yı, Sosyal Destek Hattı 183‘ü,Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı 0 212 656 96 96 ve 0 549 656 96 96‘yı, ŞÖNİM 0 224 223 03 68‘i, ALO Şiddet Hattı 0 531 033 88 44′ü arayabilirsiniz. 

Psikolojik Otopsi, Eziyet, Cezalar
Avukat Hülya Gülbahar ‘Yasaların Uygulanmasında Vak’a Örnekleri’ni anlatırken, son dönemlerde gittikçe artan, Şule Çet gibi şüpheli ölümlerde uzmanların ölen kişinin ardında bıraktığı hayat izlerini, fotoğraflarını, sosyal paylaşımlarını, arkadaşlarını ve akrabalarını izleyerek bir rapor hazırlamaları gerektiğini söyleyerek, “Ölümlerde patolojik otopsi ne kadar önemliyse, şüpheli ölümlerde Psikolojik Otopsi de o kadar önemli” diyor.
Hülya Gülbahar’ın anlatacak o kadar çok deneyimi var ki, o hangi birisini anlatacağını şaşırıyor, ben de hangisini yazacağımı:
“Mahkemelerde tacize uğradığını söyleyen bir kadının bu işte rızasının olup olmadığı, tecavüze direnip direnmediği sorgulanıyor. Boğazına bıçak dayanmış bir kadının canını kurtarmak için, sağ kalmak için, sağ kalanlardan olmak için, gıkını çıkartamayacağı düşünülmüyor.” 
“Kadın açık ve net bir EVET (ve sonuna kadar evet) demediği sürece kadının rızasının olduğu söylenemez.”

Avukat Hülya Gülbahar

“Kadın cinayeti ya da tecavüz davalarında uzlaşma ve zorunlu arabuluculuk sistemi kat’iyetle devreye girmez.”
“Kadına uygulanan şiddet süreklilik gösteriyorsa bu eziyettir ve 96. madde (Türk Ceza Kanunu’nda) işkence bölümü altında özel olarak düzenlenir. Eziyetin cezası ayrıdır, eziyeti oluşturan her bir eylemin cezası ayrıdır.” 
“Kadının beden işçisi ya da tacize uğrayan kişinin LGTBİ bireyi olması suçun cezasında bir indirim yapılmasını gerektirmez. Suç insanlık suçudur.”
****
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu‘nun hazırladığı 2018 veri raporunda “2018 yılında erkekler tarafından 440 kadın öldürüldü, 317 kadına cinsel şiddet uygulandı” yazıyor. Yine platformda 2019 Ocak ayında erkekler tarafından 43, Şubat ayında ise 31 kadın öldürüldüğü yazıyor. 
Yine platformda gözüme çarpan bir haberi okuduğumda, İçişleri Bakanı’nın 2017 yılında ve 2018 yılının ilk 7 ayında 393 kadın cinayeti işlendiğini açıklamasının nasıl bir duygu olduğunu düşündüm de, ben İçişleri Bakanı olsam bunları böyle çıkıp sanki gelir-gider tablosu açıklar gibi soğukkanlılıkla açıklayabilir miydim, acaba içimde hiçbir sorumluluk hissetmez miydim dedim kendime. 

Hümanizm – Feminizm – Menizm – LGBTİ
Hep eziyet gören ve öldürülen kadınları, çocukları, LGBTİ bireyleri, dolayısıyla da kendisinden aciz bireyleri öldüren erkekleri konuşuyoruz ne yazık ki. Kadın Cinayeti, Trans Cinayeti geçip gidiyor, kendisinden kat be kat büyük erkeklerin tacizine uğramış küçücük çocukların hayatlarının bundan sonrasının nasıl devam edeceğini görmezden geliyoruz. Belki de kendimizi korumak adına bazı şeylerin üzerinde fazla durmuyoruz. Yaşanan şiddeti, “kanıksamak” gibi bir duyarsızlıkla tariflendirmeye çalışmak vasatlık olur. Üzerinde durmamak ve görmezden gelmek ise sorunu daha da büyütüyor. 
Ve susan her kişi suça ortak oluyor… 

Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği tarafından yayımlanan bilgilendirme ve rapor kitapçıkları

İnsanlık Suçu
Kendisinden zayıf canlılara karşı işlenen tüm suçlar İnsanlık Suçu olarak değerlendirilmeli aslında. Gözden kaçmaması gereken bir konu da, suçlanan kişi her zaman gerçek suçlu olmayabiliyor.
O yüzden hukuk dava evresinde sanığın suçluluğu kanıtlanana dek sanığı suçsuz olarak nitelendirip onu da koruyor. Ancak suçlu olduğu her şekilde kanıtlanmış bir kişiyi kurtarmak için tacize uğrayan kişiyi giyimi, tavrı, geç saatte sokakta oluşu gibi konularla didikleyerek, mağduru neredeyse ‘Hak etmişsin sen de’ye getirerek, suçlu kişinin cezasını hafifletmeye çalışmıyor mu, işte o zaman bir kez daha hakka, hukuka, insanlığa, yaradılışa, geçmişe, geleceğe tecavüz ediliyor.

Soralım o zaman:
İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan gayet kapsamlı bir sözleşme, 8264 sayılı kanun gayet kapsamlı bir kanun, kadınlar başınızın tacı, cennet anaların ayağının altında, çocuklar geleceğimiz, iyi de; o zaman neden bu kadar şiddet var, neden bu kadar eziyet var, neden bu kadar kadın cinayeti var, neden bu kadar çocuk tacizi var, neden bu kadar eşitsizlik, haksızlık, neden bu kadar adaletsizlik var?

Yasalarımız var, evet!
Peki ya yasaları tanıyacak vicdanlı ve ahlâklı vatandaşlarımız ile yasaları uygulayacak vicdanlı ve ahlâklı hukukçularımız da var mı? Var elbet, lakin az.
Onlar yeterince çok olmuş olsa biz neden burada olalım?
Ve tüm bunları neden konuşalım?

Artık utanan taraf kadın olmayacak!
Bu ne demek biliyor musunuz?
Utanan taraf mağdur olan taraf olmayacak artık demek…
Utanacak birisi varsa o da tacizi yapan taraf olmalı demek,
Tacizci bununla böbürleneceğine yaptığının aşağılık bir şey olduğunu öğrensin artık demek,
Yaptıklarının yanına kâr kalmayacağını bilsin demek,
Eline-diline-beline sahip olamamanın bir bedeli olacağını ve bunun da burnundan fitil fitil getirileceğini idrak etsin demek…
Haberiniz olsun;
Bundan böyle tacize uğrayan kadın susmayacak…
Bundan böyle dayak yiyen kadın karanlıklara kaçmayacak…
Bundan böyle kadın konuşacak…
Anlatacak.
Anlatmaktan utanmayacak…
Artık o kadın ayıplı mal sayılmayacak…
Kadının konuşacağını ve kadının dinleneceğini bilen erkek de frenlerinin bakımını düzenli yaptıracak…
Her taciz ettiğini de öldüremez ya!
****
İşin kadın tarafı böyle işte…
Bu arada erkekler ne durumda dersiniz?
Kadınlara yapılan tacizleri onaylayanlara söylenecek her şey söyleniyor zaten.
Söylenenleri anlıyorlar mı bilmem ama anlamasalar da toplumun tepkisinden bir nebze de olsa tırsıyorlardır belki…
Onaylamayanlarsa öfkemize destek verip katılıyorlar kadınlara. Lakin hemcinslerinden utanmış halde başları öne eğik…
Sözümüz kadınlarla el ele veren siz erkeklere değil…
Siz utanmayın…
Bu utanç, sistemin…
O da değişecek böyle böyle…
Maalesef ki kurbanlar vere vere…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.