Varsayalım yok saydık!

Telefonda konuşan kişinin tacizkâr sözlerini duymamak için ahizeyi kulaktan alıp duvara tutmak iyi gelir insana.
Varsın bilmeden ‘ha sana konuşmuşum ha duvara’ desin ahizenin ucundaki.
O önce insanca konuşmayı öğrensin.

Üç gün televizyon izlemeyip beş gün gazete okumazsan, güllük gülistan olur dünya. Gülücükler saçan çocuklar, sakin bir parkın bankında oturmuş huzurla sohbet eden yaşlılar, yollarda sarmaş dolaş yürüyen aşk sarhoşu sevdalılar, işine gücüne koşturan insanlar, radyoda çalan şarkı, yaramaz oyuncu kediler, coşkuyla ötüşen kuşlar, çiçekler böcekler, ağaçlar dallar yapraklar…

Varsın sana bakıp ‘hangi dünyada yaşıyorsun sen?’ desin hayatı cehenneme döndüren hain.
O önce insanca düşünmeyi öğrensin.

Sen sana söylenen sözleri söylenmemiş, yaşanan acıları yaşanmamış sayarsın lakin yok saymakla yok olmaz hiçbir şey.
Uzağa değil, son on beş yıla bakınca; Güneydoğu’da binlerce asker şehit düşmedi, Madımak’ta otuz beş insan yanmadı, Suruç’ta, Ankara Garı’nda, Sultahahmet’te ve daha pek çok yerdeki canlı bomba patlamalarında onlarca insan ölüp bir o kadarı sakat kalmadı, aydınlar, düşünürler, bilim adamları, iyi yetişmiş askerler hain kumpaslar ile mapuslara atılmadı, sınavlarda, seçimlerde, ihalelerde yolsuzluklar yapılmadı, el ele kol kola beraber yürünen yollarda al takke ver külah işlere imza atılmadı, devletin altı oyulmadı, kurumların içi boşalmadı, ordu hain yuvası yapılmadı.
Şimdi bunları oldu mu sayalım, olmadı mı sayalım?

‘Osmanlı’ tarihini var sayıp Cumhuriyet tarihini yok sayma derdindeler ya hani, varsayalım yok saydık, buhar olup uçtu mu şimdi 1919’dan sonraki tüm tarih?
Ya öncesi?
Selanik’ten, Arnavutluk’tan, Dağıstan’dan kopup gelmedi o zaman atalarım. Yunan, İngiliz, Ermeni, İtalyan, Fransız işgal etmedi yurdu. Onca kan akmadı, onca nesil heba olmadı…

Hangisini yok sayalım?
Üç kıt’aya nam salmış Muhteşem Süleyman’ı mı, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan’ı mı, Mondros’a, Sevr’e imza koymak zorunda kalan son padişah Vahdettin’i mi, kısacası, kuruluşuyla, yükselmesiyle, duraklamasıyla, gerilemesiyle 1299’dan 1922’ye uzanan 623 yıllık Osmanlı hanedanlığını mı; yoksa Samsun, Erzurum, Sivas, Sakarya, İnönü, Anafartalar, Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal ve O’nun Osmanlı’dan geriye kalan biçare halktan yarattığı yepyeni, genç, hevesli, heyecanlı, atak bir devleti, Türkiye Cumhuriyeti’ni mi?

****
Yeni bir tarih yazmaya çalışıyorsunuz farkındayız. Yeni bir Kurtuluş Savaşı destanı, yeni bir Mustafa Kemal yaratmaya çalışıyorsunuz kendinizden.
Bunun için adeta önce kargaşa çıkartıp, sonra da kahramanı oynuyorsunuz.
Hani hoşlandığı kızın üzerine arkadaşını saldırtıp, sonra da kızı kurtaran çakma kahramanlar gibi.
Oysa kolayına kaçmadan, sevgiyle, ilgiyle, bilgiyle, şefkatle, beceriyle, akılla, dürüstlükle, emekle, şeffaflıkla da olunurdu kahraman.  Zor değildi.
Hem;
Varsayalım tarihimizi yok saydık,
Onlar yoksa biz de yokuz o zaman.
Siz kendinizi var sayıyorsanız düşünürüm ki, kökleriniz bu geçmişe dayanmıyor o zaman…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.