Var mı böyle bir koro?

Nilüfer Kadın Korosu’nun ‘misafir kabul günü’ vardı dün.
105 kadın 105. kez şarkı söyleyeceklerdi bu günde konuklarına.
Konukların ağırlandığı Uğur Mumcu Kültür Merkezi sahnesinde bir gramofon ve 45’likler selamlıyordu gelenleri. Sahne kenarına iliştirilen Yeşilçam film afişleri de bizleri eski günlere davet ediyordu .
İkram olarak ilk bölümde Yeşilçam filmlerinden, ikinci bölümde ise dünya müziğinden şarkılar vardı.

‘Kabul günü’ diyerek başladım konseri anlatmaya ama yalan da değil. Koro bu kez basın mensuplarına, dernek ve STK üyelerine özel bir konser düzenlemişti.
Kurulduğu yıl olan 2005 yılından bu yana sayısız konserler vermişti dernekler yararına. Sadece geçtiğimiz yıl 80 bin liralık yarar sağlamışlardı mesela.
Kâh huzurevinde, kâh cezaevinde söylenmişti şarkılar.
Yurt içinde farklı şehirlerde olduğu kadar, yurt dışında da temsil etmişlerdi hem Nilüfer’i, hem de Türk kadınını.
Şimdi de aldıkları davet üzerine Hollanda’ya ve İtalya’ya gideceklerinin müjdesini verdi Şef Aysel Gürel. Eklemeyi de unutmadı: “Her yere tamamen kendi kişisel imkânlarımızla gidiyoruz.”

Onlar böylesine gönüllü bir kültür elçiliği yaparken Kültür Bakanlığı bu koroyu görmezden gelmemeliydi.
Var mıydı böyle “Her Derde Deva Bir Koro”? Yoktu…

İlk bölümle başlayalım anlatmaya;
60’lı yılların sonu, 70’li yılların başı. Henüz televizyon evlerimize girmemiş ve sinemanın en saltanatlı günleri.
Neler izlemiyoruz ki sinemada? Bol hıçkırıklı, bol gözyaşlı, bol şarkılı filmler ardı ardına geliyor şehrimize. Zamanında birer genç kız olan annelerimiz nasıl kaçırmadıysa o filmleri, aile olduktan sonra bu kez de çoluk çocuk gidiliyor sinemaya. Çocuk ağlaması duyuluyor filmin en heyecanlı anında. El feneri çevriliyor hemen sesin geldiği yere. “Hanım, sustur çocuğunu” diyor ışık açıkça.
Kadınlar içli içli döküyor incilerini perdedeki hazin aşklara, çocuklar sinemada büyüyor.
Uludağ gazoz, külahta çekirdek, frigo, loca, tahta iskemleler, maziden gelen sesler ile kokular birbirine karışıyor…

İşte bu günlerdi bu gece şarkılarla yâd edilecek olan.
Barkovizyonda Kartal Tibet – Hülya Koçyiğit ikilisi belirdi. Hani o aşıkların evlenemeyip de senelerce senede bir gün buluştukları film. Şarkısı da öyleydi zaten: “Senede Bir Gün”
Deniz Seki’nin “Aşkların En Güzeli” albümünde seslendirerek maziyi bugüne taşıdığı “Bir kere sevdim diye bin pişman etme beni”
Hülya Koçyiğit – Kartal Tibet ikilisinden yine bir kült film ve Suat Sayın’ın filmle aynı adı taşıyan kült şarkısı “Sevemez kimse seni”
Bestesi Teoman Alpay’a, güftesi Türkan Şoray’a ait bir eser: “Buruk Acı”

“Gurbet içimde bir ok, her şey bana yabancı, hayat öyle bir han ki, acı içimde hancı. 
Sevmek korkulu rüya, yalnızlık büyük acı, hangi kapıyı çalsam, karşımda buruk acı.”
Ne hissettin de yazdın bu sözleri Türkan Şoray? Nasıl bir buruk acıydı yüreğindeki? Dinlerken bir kez daha yüreğim dağlandı…

Sahnede bu kez Handan Selamet ve Güldal Yıldıran var. İlk kez geliyorlar mikrofon başına ve karşılıklı söylüyorlar parçalarını. Heyecan var belli ama Seven ne yapmaz?”

İşte bir damar parça daha: “Seni andım bu gece, kulakların çınlasın”
Parçalar arasında ettiği tatlı sohbetlerle şarkıları birbirine bağlayan Aysel Gürel soruyor bu kez: “Aşkınız için zehir içer misiniz?” Şarkının be olduğunu anlıyoruz tabi hemen. Cevap ise, yok
Sahnede Rabia Yılmaz solo söylüyor: “Kadehinde zehir olsa”
Şarkının bitiminde torunu koşturuyor sahneye elinde bir buket çiçek ile.
Anneannesini kutsuyor adeta.

“Dudaklarında arzu kollarında yalnız ben”“Arım balım peteğim”, “Aşkımla oynama kumar değildir” veMavi boncuk ile bitiriyoruz ilk bölümü. (Yazarın notu: Nasıl ki sıra gecesinde lahmacun yediysek, bu gecede de Yeşilçam şarkılarını dinlerken simit-gazoz yapabilseydik keşke. Konser boyu barkovizyondan yansıyan bilgisayarın ekran görüntüsü yerine de filmlerden sahneler dönebilirdi sessizce.)
Bu filmlere hayat vererek hepimizin hayatına bir şekilde dokunan ‘Yeşilçam’a selam olsun…
****
İki bölüm arasında verilen on dakikalık arada sevgili Ergun Kâğıtçıbaşı ve eşi Fügen Hanım ile sohbet ediyoruz. Sevinç Feyzioğlu‘nun çalışması olan ve hem Ergun Kâğıtçıbaşı’nın hayatını, hem de Bursa’nın ekonomik tarihini anlatan “Dibace’nin Ertesi Günü” kitabını henüz yeni okumuş olduğum için hikâyeyi biliyorum. Konuşacak çok şey var. Daha uzun sohbet edebilmek için sözleşiyoruz.

Ve ikinci bölüm:
Geçtiğimiz ay bir uçak kazasında 68 üyesinin yaşamını yitirdiği Alexandrov Kızıl Ordu Korosu‘na ithafen söyledikleri “Katyusha“yı “Aşkım Bahardı”ya bağlayarak başlıyorlar ikinci bölüme.

Yabancı parçaların söylendiği bu bölümü daha önce de izlemiş, “Kadın Korosu Türkiye’yi aştı dünyaya ulaştı” başlığı ile yazmış ve “Rusça’dan İspanyolca’ya, Fransızca’dan Arapça’ya ve İtalyanca’ya dünya dillerinden şarkılar söyledikleri yetmezmiş gibi, bir de bunu alaturka sazlarla, üstelik Türkçe parçalara bağlayarak yaptılar” demiştim.

Yine o program dahilinde Yunanca “Aman Katerina mou”dan “Şu Gelen Atlı mıdır?”a, Arapça “Bint El Chalabiyadan “Köylü Güzeli”ne ülkeler ve diller arasında adeta raks ederek gezdik.
İspanyol kadınlarını canlandıran beş koristin yaptığı Flamenko’yu alkışladık.

İkinci bölümün sonunda bir anı anlattı bize Aysel Gürel.
Nilüfer Kadın Korosu’nu hiç tanımamasına rağmen kendileri için şiir yazan Ergun Kağıtçıbaşı’nın şiirinden kısa bir bölüm okudu. “Yalnız Bursa değil, duysun seni Türkiye” diyordu şiirin sonunda Kâğıtçıbaşı.
Aysel Gürel kendilerini böylesine yürekten destekleyen Bursalı iş adamı ve BTSO’nun efsane genel sekreteri Ergun Kağıtçıbaşı’na izleyicilerin huzurunda teşekkür ederek bir anı plaketi takdim etti.
Kağıtçıbaşı da tüm kadınları kutlayarak bu koronun desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Konser, Elif Gürel’in solistliğinde “We Are The World” parçasının hep bir ağızdan söylenmesiyle nihayetlendi.
****
Konser izleyicisinin yaş ortalaması (laf aramızda) 40+ olduğu için tüm şarkılarda yine düet yapılmıştı. Her zamanki gibi yine bir koro sahnede, bir koro da koltuklardaydı.

Ancak Ergun-Fügen Kâğıtçıbaşı’nın kızları Begüm henüz 16 yaşındaydı ve o bu şarkıları ne kadar biliyordu?
Sordum elbet kendisine. “Şarkıların sözlerini bilmediğim için eşlik edemedim ama çok keyif aldım” dedi.
****
Görüldüğü üzere bu konserler bırakın yurt dışında Türk kültürünü temsil etmeyi, yeni gelen nesiller için de bir çeşit kültür aktarımı elçisi oluyor.
Sanatın kaynaştırıcılığı bir kez daha ortaya çıkıyor…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.