“Git, nereye şikayet edersen et!”

Başlıktaki “Git, nereye şikayet edersen et!” sözcükleri yetersizliği ifade eder. Oldum olası sevmemişimdir bunları. Duymak istemediğim sözcüklerin en son sırasına iteklemişimdir hep. Karşımdaki adına rahatsızlık duyduğum “Yetersizlik çırpınışları” ile ne yapılmak istendiğini de bir türlü anlamlandıramamışımdır.

Çözüm yerine, sorun üretmeye yönelmek sağlıklı bir çıkış olabilir mi?

Hele, hele yaşamsal önem taşıyan bir alanda yapıyorsanız bu savrulmaları, şapkamızı önümüze koyarak bir değil, bir kaç kez düşünmeli!

Benzetme yaparsak, “Kalitesizliğin dışa vurumu” inanın hafif kalır.

Özgüvensiz, ruhsal yapısı dengesiz, desteğe ihtiyaçlı konumdaki bir insanın çaresizliğini düşünün.

Öne çıkma içgüdüsünün tutsağı olmuş. İçindeki “Ben”in tetiklediği kimlikle bağırıyor:

“Kaşının altında gözün var” bahanesiyle döver gibi azarlıyor.

Yetmiyor, hastaları hastaneden kovabiliyor.

Sözde doktor.

Hasta hakları uyarısı yapıldığında kızılca kıyamet kopuyor. En son söylenecekler başlanıyor sıralanmaya.

Gittiğinize pişman olursunuz. Sanırsınız hastane babalarının çiftliği.

“Sana bakmıyorum. Git, nereye şikâyet edersen et!” derken, aslında gerçek görevini unutuyor ve “Görün beni” demeye getiriyor.

Keyfi uygulamalarla şov yapılıyor.

Bir değil, iki değil, üç değil.

Devletin şapkasıyla efelik taslanıyor.

Hipokrat yemini etmiş doktorlar.

Kendilerine özgü kostümlerle sahne alıyorlar.

Karacabey Devlet Hastanesi’ndeki Radyoloji bölümünden söz ediyorum.

Birilerinin  özel çalışma ofisi sanki.

  1. Ocak. 2017 Cuma günü 11.45’de, doktorunuzun isteği üzerine ultrason çektirmeye gidiyorsunuz, “Öğleden sonra 13.30’da gel” diyorlar.

Nedenini soruyorsunuz, ortam gerginleşmeye başlıyor. Çalışma saatinin bitimine 15 dakika olduğunu anımsatıyorsunuz, mantıkla bağlantı kesiliyor.

Hastaneden kovuluyorsunuz: “Gidin, nereye şikayet ederseniz edin” sözcükleriyle karşılaşıyorsunuz.

Daha fazla direnemiyor, gidiyorsunuz.

Öğleden sonra, 13.30’da  yeniden hastanedesiniz ve oturmuş sıranızı beklerken, durduk yerde yeniden parpulanmaya başlanıyorsunuz.

Belli ki, öğleden önceki öfke sürüyor.

Doktor beye, “Söylemek istediklerinizi daha alçak sesle anlatabilirsiniz” diyorsunuz. Film kopuyor. Bir saniye bile duraksanmadan yine kovuluyorsunuz: “Sana bakmıyorum. Git, nereye şikayet edersen et.”

İnanılacak gibi değil, ancak gerçekler ortada.

Başhekime gidiyorsunuz, sonuç çıkmıyor. Üstelik, Başhekimin, “Ultrason çekimini yapar mısınız” ricası da kabul görmüyor.

Kimlerin yönettiği pek belli olmayan hastanede huzurlu bir çalışma ortamı sağlanabilir mi?

*****

Radyoloji bölümünde sıkça yaşanan olumsuz uygulamalardan birini daha aktararak yazımı noktalıyorum: Tarih, 11. Mart. 2016. Z. Y. adında bir eğitimci, aile hekiminin isteği üzerine, 2.5 yaşındaki çocuğunun ultrasonunu çektirmek istiyor.

Çocuk ağlıyor.

Doktor: “Susturmazsan şunu, bakmam” diyor.

Çocuk ağlıyor… Tabi ki çekim yapılmıyor.

Anlayacağınız, “Git, nereye şikayet edersen et” denmeye getiriliyor.

Çocuğunun hasta hakları kullandırılmayan Anne aşağılanıyor ve çaresizlik içinde bırakılıyor.

En önemlisi de, olaylar sırasında Anne azarlanırken psikolojisi darmadağın olan 2.5 yaşındaki yavru o günden sonra doktor sözcüğü duyduğunda ürküyor, korkuyor ve başlıyor ağlamaya.

N’olacak şimdi?

Karacabey Devlet Hastanesi Radyoloji bölümündeki hekim dayanışmasına(!) gel de isyan etme.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.