Uluslar Arası Finans Spekülatörlerinin inanılmaz kazançları

2008’in son çeyreğinde ABD’de başlayan ve bütün dünya ülkelerini, etkisi altına alan küresel ekonomik kriz, pek çok ülkede, üretim daralması ve yüksek işsizliğe sebep olmuştur. Bu durumda gelişmiş ülkeler, düşük faizlerini daha da aşağıya çekip, parasal tabanlarını genişleterek, (piyasaya para pompalamak) sağladıkları tüketim artışı ile öncelikle sanayi üretimlerini ayakta tutmaya özen göstermişlerdir. Genişleyen bu üretim artışı ile ihracatı; sağlanan bu ihracat ile de ülkenin büyüme ve istihdamının korunması hedeflenmiştir. Ancak Avrupa Birliği ülkelerinden pek çoğu bütçe açıkları ve yüksek borç stokları nedeniyle Mastrid Kriterleri’ne uyamamışlar ve borçların milli gelire oranı nedeniyle iflasa doğru sürüklenmişlerdir. Bir ülkenin gelirinin adil dağılımı için devletin verdiği reel faizin (faizden enflasyonun indirilmesi) büyüme hızından düşük olması gerekmektedir. Avrupa merkez Bankası aldığı son bir kararla faizleri % 1’de tutmaya devam edeceğini açıklamıştır. AB Ekonomisi ara tahmin raporları ise 2012 yılı genelinde tüfenin AB genelinde %2,3’e ve Euro bölgesinde % 2,1’e düşmesini öngörmektedir. Avrupa merkez bankasının uyguladığı % 1’lik faizinden AB genelinin ortalaması olan  %2,3’lük enflasyonu  indirdiğimizde  eksi %1,3 ‘lük bir reel faiz oranı elde edilecektir. Ortalama büyüme oranı  % kaç olursa olsun, ortada başka ülkelere aktarılacak pozitif bir kaynak transferi söz konusu olmayacaktır. Ülkemizde ise Merkez Bankası uyguladığı faizi söyleme cesareti gösterememekte ve biraz kafaları karıştırarak, adına faiz koridoru dediği (%5,75 ile %11,5 arasında) bir bant sistemi uyguladığını söylemektedir. Bu gün 05.03.2014 tarihli gösterge devlet tahviline uygulanan faiz oranı ise % 9,41’dir.  Bu orana  % 10’luk bir stopaj uygulandığında net % 8,469’luk bir faiz geliri elde edildiğini görebiliriz. İMF dünya ekonomik görünüm raporunda Türkiye’nin enflasyon oranı tahminini 2012 için % 10,6 olarak öngörmüştür. Şimdi % 8,469’luk faiz oranından %10,6 olan enflasyon oranını indirdiğimizde eksi % 1,531 gibi bir negatif reel faiz buluruz. Ülkemizin 2012 yılı için tahmini büyümesi % 4,6 olduğundan, sanki bir kaynak aktarılması yapılmadığı şeklinde görülmektedir. Aksine eksi faizin (negatif faiz)  yerli tasarruf sahiplerinin bankalar tarafından sömürülmesine yol açan bir düzenin parçası olduğunu, söyleyebilirim. Zaten bunun tepkisini ülkemizde ki tasarruf oranlarının %23,5 düzeyinden %12,7’lere kadar inmesinden anlamaktayız. Bankalar topladıkları bu düşük maliyetli plasmanları yüksek maliyetlerle satmaktadırlar.Bunun sonuçlarını elde ettikleri dönem sonu net karlarında görmekteyiz. Burada bankalarımızın mevduat sahiplerine enflasyonun üzerinde bir faizi uygulayabileceklerini düşünmekteyim. Ülkemize finans yatırımı yapmış bulunan çeşitli yabancı fonlar ve yabancı spekülatörlerin enflasyonları kendi ülkelerinde olduğundan ve kurlar yaklaşık on yıldan beri küçük oynamalarla yerinde saydığından ( düşük kur politikası) Uluslararası finans spekülatörleri   %1 maliyetle ülkelerinden borçlanarak aldıkları parayı net  sekiz buçuk katlık bir bedelle ülkemize satarak dünyada hatırı sayılan  bir gelir elde etmiş olmaktadırlar. Kredi derecelendirme kuruluşları bu ortamın devamı için kredi notumuzu haritada yerini bile bilmediğimiz bir Afrika ülkesi olan Gabon ile eşit tutarak, yıllık On Dört Milyon TL’lik alın terinin ülkemizden çıkmasına sebep olmaktadırlar. Görüldüğü gibi ülkemizde yabancılara kaynak transferinin bugün bile devam ettiğini üzülerek söyleyebilirim. Ülkemiz bu zor süreçten, ithalata dayanmayan, istihdam odaklı, yüksek katma değer üreten kobileri ve yan sanayini destekleyen, cari açığı azaltan, yüksek teknolojili üretim ile büyüyen bir ihracat politikası izleyerek kurtulabilir.

S.M.M.M.
Ulvi Kırlağaç

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.