“TUZLU VANİLYALI DONDURMA”

Pepo Zarko Köşe Yazısı

“1973 tarihinde gençliğini doludizgin yaşadığı günlerdi. Beyoğlu’na yakın zamanda, gerek ailece, gerek arkadaşlarınız, Pazar sabahları erkenden uyanıp, sinemalarla giderdik. O günün şartlarımı uygundu yoksa bizim de ekmeğini sanıyordum birebir ama kulakları çınlasın evin gerçek reisi anneciğimin burada harçlık, harca harmez bitmezdi bir türlü. Tiyatrolar ikinci adresimizdi. Öğrenciydik ve Şehir Tiyatrolarının oyunlarını ucuz, ucuz seyrederdik. Özel Tiyatrolara safra giderdik. O kadar ki, öğrenci olmanın avantajıyla bu tiyatrolara nerdeyse Şehir Tiyatroları rekabet bekleniyor paralar öderdik oyunlarını seyretmek için. O günden hatırladıklarım, Ulvi Uraz, Devekuşu Kabare, Nejat Uygur, Muzaffer Hepgüler, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner, Dormen Tiyatrosu gibi sayısız tiyatroların vardıydı. Her oyun güldürüyle birlikte mesaj verirdi. Ders verirdi.
Hele Genco Erkal’in genç oyunları oynadığı oyunlar. Adam resmen deli gibi bir şeydi sanırım. Ama; oynadığı! O deli adam, sahnede isyanları bağırarak tüm dünyaya haykırıyor, adeta ŞİİR gibi oynardı o deliliği. Neden mi? Çünkü RUH vardı Genco’da. Aşk vardı. Sevdaştı, adı ve yurtdışında barış yaptı sevdağındaharmanlaşarak, tiyatro eylemini gerçekleştirdik.
Ve o dönemlerde resmen tabu olan ” Sol ” kelimesi, resmiyet kazandı mavi gömleğiyle budama mitingi toplu fırtına gibi eserek yığınları kendinde toplayan bir lider tarafından. Dağa, taşa, hatta denizlere genişletiliyordu, ” Karaoğlan ” diye. Özgürlüklerin simgesi kuşları uçururdu, anlatmak için halkın ulusal bağımsızlığını.
”Adil, herkesin hakça paylaşacağı düzen! ”, ” Bozuk düzen! ”, ” Bu düzen değişecek! ” Gibi bir avazda söylenen sloganlar, alışılanın çok ötesinde halkçı ve mütevazi bir liderin varlığını müjdeliyordu. Küfür ve hakaret etmeyen, kendisiyle konuşmak isteyenlerle nezaketin en üst seviyesinden konuşuyor, kibirsiz, mütevazılığın mümessili bir liderdi o. Bu liderin adı Bülent Ecevit’ti.
İşte böyle bir zamanda gelenlerdi yeni komşularımız, Şişhane, Çıkmaz Sokaktaki ” Şalom Fresko ” adlı köhne ve apartman demeye bin şahit istersiniz. Karşı daireye taşınmışlardı Aliye, Hüsnü ve küçük kızları Zekiye. O günler komşuluğun gerçek komşuluk olduğu günlerdi. Hani derler ya, komşu komşunun tuzuna muhtaçtır diye, gerçekten öyleydi. Vesileğinizisa o kadar kolaydı ki; gidersin dairesine, kapısını vurursun çekinmeden kapıyı aç, komşun o günlerin gülen gözleriyle ” Hoş geldin ” der, sen uzatılabilir; ” ya komşucuğum olun, yağım (veya tuzum veya başka bir şeyin…) bitmiş. Bir fincan kadar var mı? ” Der; sonrada bir tepsi börek veya şimdi başka ne yaptıysan tekrar kapısını çalar o gülen gözleriyle ” buyurun… ” der, komşunda ” gelin o zaman çayı da birlikte içelim… ” der, ayda GERÇEK dostluğa dayanan komşuluk başlardı. (ki bu dostluk kardeşliğe safra dönüşürdü)
……………………………………………………………
Kapı çalındı. Annem bir telaş ıslak havlu önlüğünde silerek bir tekerlekli kapıya giderken, şaşırarak bana bakarak ” ne işin var burada… ” der gibi. Bende ” hiç… ” anlamında omuzlarımı kaldırdım. Kapıyı açmasıyla kollarını açması, gelen o kadınında annemin kollarına sardığını seyrettim içeride hayretler.
İşte o bir… İlk kez gözlerine takılı kaldım. Adeta hapsetmiştin beni kendine, sen farkında bile olmadan. Ardından o yakışıklı ve genç adamla, küçük kızları da geldi. Göz göze gelmemek imkânsızdı. Adam bana yaklaştı, başımı okşadı, gerçekten içten ve samimi bir şekilde ” Nasılsın ufaklık… ” dedi. Hapsolduğum kadın, sende yaptın. Sonrada, anneme şehri;
“Üniversiteyi kazanan oğlunuz, değil mi… Maşallah, ne kadarda boy benziyor… ” dedin. Sonra, bana yine baktın.
“Ben karşı komşunuz, Aliye! ” O ki ki yakışıklı adam göstererek ” eşim, Hüsnü, bu çitlembikte kızımız Zekiye… ”
Bense, nasıl çıktığını bugün bile inanmadığım bir ses ile sadece,
“Memnun oldum… ” dedim.
Aslında dedim mi, demedim mi, yoksa ağzımdan ses kırıntıları mı çıktı, inanın hiç birini hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey bugün bile saf unutamadığım o anlamlı ve gülen gözlerindi. Ela, ela ararkendun şeye, yere ve tabi ki bana. Mutluluk, sevinç, huzur vardı bakışlarında. O günlerde 28, 29’undaydın bilemedin. 30 safra yoktun. Ama olgun bir tasarımcı tümleşik koleksiyonuyordun o incecik ve naif bedeninde. Benim için dünya güzeliydin o ……………. (ve devam ediyor hikaye) ”
Sevgili Arkadaşlar,
Okuduğunuz bu satırlar, benim naçizane ” Tuzlu Vanilyalı dondurma ” romanımsı hikayeden başlangıç ​​pasajdı. Bir kısmı capcanlı, bir kısmı (isimleri değiştirdim) abartılı kendimce hikayecik işte. 20 Temmuz 1974 yılında ülkemiz hakkı ve haklı olarak Kıbrıs’ta ” Kıbrıs Barış Harekatı ” yaptı. Şair bir başbakan, söz konusu Türkiye ne olursa olsun elinden geldiğini ardına koymadığını tüm dünyaya haykırdı. Kahramanlık destanlarının hazırlanmasığı adaylığı bağımsızlığa kavuştururken, Kıbrıs Türkü bir tane artık çok iyi biliyordu. ” Hiçbir kuvvet bizi acımasızca yok edemez !!!”
Kıbrıs, emperyalizme meydan okuyan milli hükümetin ayarlamalığıyla, dünya tanımasa dahi bir devletti artık. Onun bağımsızlığın bedeli olarak elbet ki şehitler verildi.
Hikayede o zaman başlıyor zaten. Bir tarafta henüz 19’unda ki bir gencin platonik aşkı, orada hayran uyandıran sadakati ve eşi şehit olunca eşinin ailesini köyüne gidiyor Aliye’nin dramını. Bu kadar.
Arkadaşlar, söz konusu ülke menfaatleri olunca akan sular durur. Bunun için halkın bilinçli olması, yurttaşlık görevlerini bilmesi, her türlü yalandan dolandan ve boş inançlardan sıyrılması, yeterde artar safrası. Bugün Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta yine pis kokulu oyunlar oynanıyor.
“Efendim, A..B. ve USA yaptırım yapabilirmiş, Kıbrıs Barış hareketinde olduğu gibi gibi ambargolar olabilirmiş. ”
Sorarım büyüklüğü; izole hangisi Türkiye’nin HAKLI OLDUĞU DAVADA BİR ADIM GERİ ÇEKTİREBİLİR Kİ? Elbet ki çektiremez! Çünkü dediğim gibi; HAKLIYIZ! Nasıl ki 1974’te haklıysak, bugünde haklıyız. Yeter ki bir olalım, biz olalım.
Bu ülke küllerinden doğup Kurtuluş Savaşını canı pahasına olmasını bağımsızlığınız kazandı. Yine her türlü zorluğu yener ve kazanır. Çünkü muhtaç olunan kudret, damarlarda akan asil kanda onu zaman mevcut.
Not: kola dile, tam 45 yıl şaka maka. 20 Temmuz; unutulmaz anı ve buruk bir acılarla, onu zaman hatırlanacak bir gün olacak; beynim ve bedenim bana ihanet etmedikçe… Pepo-19. Temmuz. 2019

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.