“Türkiye Devletinde Taçlar Yoktur ve Olmayacaktır”

Büyük zaferin kazanılmasından sonra 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan birinci meclis görevini tamamlamıştı. Lozan Barış görüşmelerinin kesilmesine neden olan maddelerin Büyük Millet Meclisindeki görüşmeleri sırasında kararsızlık ve güvensizlik belirtilerinin baş göstermesi üzerine meclisin yenilenerek seçimlere gidilmesi zorunluluk halini aldı.
Seçimlerin yenilenmesi görüşmelerinin yapıldığı 1 Nisan 1923 günü kürsüye çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün egemenlik kavramını ele aldığı konuşmasının en çarpıcı bölümü şöyledir:
“Arkadaşlar; Türkiye Devletinde ve Türkiye Devletini kuran Türkiye halkında taçlar yoktur, diktatör yoktur. Taçlar yoktur ve olmayacaktır! Çünkü olamaz. Bütün cihan bilmelidir ki; artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da hakimiyet-i milliyedir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”
Yine Atatürk’e ait olan “Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar” sözü de tek adam yönetimine karşı ulusal egemenlik kavramının gücünü anlatır.
Büyük kurtarıcının “taç” sözcüğü ile kast ettiği, yönetim biçimi, meclisi olmayan, ya da olsa bile yetkisi olmayan, bir meclis ile mutlak yetkilere sahip bir padişah ya da krallık idaresidir. Türk devlet geleneğinde, hiçbir zaman, Batıdaki krallık yönetimlerinde olduğu gibi “taç” simgesi olmamıştır. Dahası “taht” simgesi de Batıdakinden çok farklıdır. Ancak “taht” ya da “taç” olmaması, Osmanlı devlet düzeninin mutlak sisteminin demokrasiye benzer bir şey olduğunu göstermez.
“Taht” ya da “taç” unsurlarının olmadığı Osmanlı devlet düzenine “saray” kavramı da sonradan girmiştir. İlk Başkent sayılan Bursa’da saray o kadar zayıf bir simgedir ki bugün uzun aramalara rağmen Bursa’daki Osmanlı sarayının yeri bile tam olarak bilinmemektedir. Bursa zapt edilinceye kadar beyliğin başkenti sayılan Söğüt ve Domaniç’te, devlet, daha önceki Türk devletlerinin büyük kısmında olduğu gibi çadırdan yönetilmektedir. Ancak bu durum güçlü ve mutlak bir yönetim şeklinin olmadığı anlamına gelmez.
Saray kavramı Osmanlı devletine Edirne’nin başşehir olması ile girmiş, İstanbul’un fethinden sonra daha da güçlenmiş, devletin çöküşe gittiği dönemlerde ise çok daha görkemli saraylar, köşkler inşa edilmiştir. Uzun yıllar kullanılan Topkapı Sarayına ve sonraları, Dolmabahçe, Yıldız sarayları eklenmiş, yönetim merkezi olarak kullanılmasa da Beylerbeyi, Çırağan ve pek çok köşk, kasr inşa edilmiştir.
Görüldüğü gibi Osmanlı devletinin mutlak devlet yapısında asıl simge saray, ama saraydan da önce “tanrısal” olduğu söylenen yetkidir. Öylesine bir yetkidir ki, kardeşleri ve oğulları boğdurtabilen zalim bir düzendir. Fatih Kanunnamesi ile kalıcı hale getirilmiştir.
Zaten adı, ister krallık, ister sultanlık, emirlik, şahlık olsun, bu türden tüm devlet idarelerinde yönetenler yetkiyi tanrıdan aldığını söylemektedir. Cumhuriyet idarelerinin laik olma gerekliliğinin özü de buradadır ve yetki doğrudan ulustan alınmaktadır.
Bu nedenledir ki kurtuluş sonrası için hedefinde Cumhuriyet olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, 23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisi üyeleri için derhal samdık kurmuşlar ve Ulusal Kurtuluş Savaşının en ateşli günlerinde bile ulus egemenliğinin simgesi meclisi dağıtmak akıllarının ucundan geçmemiştir. Zafer kazanıldıktan sonra, daha Lozan görüşmeleri sonuçlanmadan yeniden halkın iradesine başvurmak için yukarıda kısaca özetlendiği gibi büyük bir mücadele vermişlerdir. O kadar ki, 1923 yılında yapılan bu seçimler öncesi Tunalı Hilmi Bey, kadınların da oy kullanmasını önermiş, ancak o günün koşullarında bunu meclisteki muhalefete kabul ettirememiştir.
Şimdi de yapılmak istenen anayasa değişikliğinde ve getirilecek başkanlık sisteminde ulus egemenliği yerine mutlak ve tek kişi egemenliği esas olmakta, II. Abdülhamit dönemindeki gibi “şartlı” yani “meşruti” yönetim gelmekte, dilediği anda meclisi dağıtabilecek yetki istenmektedir. Getirilecek sistemin “meşruti” yönetimden tek eksiği bir “taht” ile “taç”dır. O da Osmanlı düzeninde yoktur. Muazzam gösterişli bir saray ise çoktan inşa edilmiştir.
Türk ulusu taçlara, tahtlara ve saraylara yine “HAYIR” diyecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.