Türk siyaseti iki partili sisteme mi evriliyor? -2-

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Sayın Erdoğan Halife olabilir mi sorusunu yanıtlamadan önce, şu iki konu üzerine biraz kafa yoralım:
Birincisi, Halifelik anti-emperyalist mücadeleye önderlik etti mi?
İkincisi, Padişahlık ve Halifelik neden kaldırıldı?
Halifelik anti-emperyalist mücadeleye önderlik etmiş olsaydı, herşeyden önce İslâm dünyasının emperyalist Devletler tarafından sömürgeleştirilmesine seyirci kalmazdı. “Batı ekonomisinin hükümranlığı, Hilâfet imparatorluğunun başkentinin göbeğinde Düyun-u Umumiye imparatorluğu şeklinde”1 tam manasıyla pekişmezdi. Demek ki, Halifelik emperyalizmin hizmetinde bir işlevsellik içindeymiş. Aksi takdirde, Dört Halife Dönemi’nde olduğu gibi, dış müdahalelere (bugünkü anlamda emperyalizme) karşı mücadeleye önderlik ederdi.
Ne ibret vericidir ki, Halife, çökmüş İmparatorluğu’nun kuşatılmış başkentini savunmak için elinde kılıcı surlarda vuruşarak kahramanca ölmeyi tercih etmiş olan Bizans Hükümdarı’nın cesaretini dahi gösteremedi. İstanbul’un İngiliz askerlerince işgal edilmesine boyun eğdi. Bunu sineye çekti. Dayatılan Sevr ölüm fermanının imzalanmasına karşı sesini yükseltmedi. Seyhülislâm’ın da imzalamasını kabul etti.
Halifelik anti-emperyalist mücadeleye önderlik etmiş olsaydı, Türkiye halkının Çanakkale’de, Anadolu’da emperyalist işgalcilere karşı yürüttüğü silahlı mücadelenin başında Halife’nin olması gerekirdi.
Görüldüğü üzere, Halifelik anti-emperyalist mücadeleye önderlik etmemiştir.
Halife İngiliz emperyalizminin koruyuculuğunda sarayında yaşarken, Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal 21 Nisan 1920 tarihli “TAMİM”de şöyle diyordu:
“1. Bimennihilkerim (Allah’ın yardımıyla) Nisan’ın 23. Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2. Vatanın bağımsızlığı, yüce hilafet ve saltanat makamının kurtarılması gibi en mühim ve hayati vazifeleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü cumaya tesadüf ettirmekle,…”2
Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan, Reisi sin (Meclis Başkanlığı yapan en yaşlı üye anlamında) Sinop Mebusu Şerif Bey’in Meclis’i açış nutkunda şöyle deniyordu:
“(…) Metbuu akdesimiz (Tabi olunan en mukaddes varlık) olan, bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların padişahı Sultan Mehmet Hanı Sadis (Padişah 6. Sultan Mehmet Han) Hazretlerinin yabancı kayıtlarından kurturalmasına ve yüce saltanatın ebedi payitahtı olan İstanbul’umuz ile işgal altında ve türlü zulümler ve facialar içinde maddeten ve manen insafsızca imha edilmekte bulunan bütün mazlum öilayetlerimizin kurtarılmasına muvaffakiyet ihsan buyurmasını Cenabı Allah’tan niyaz eylerim.”3
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Soru şu:
“…bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların padişahı Sultan Mehmet Hanı Sadis Hazretlerinin yabancı kayıtlarından kurtarılması” için savaşmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi padişahlığı ve halifeliği neden kaldırdı?
Anti-emperyalist Milli Kurtuluş Savaşı Mustafa Kemal’in önderliğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi öncülüğünde ve Türkiye halkının silahlı mücadelesi sonucu askerî zaferle sonuçlandırıldı.
Bu durumda Vahdettin’in, Osmanlı Devleti’nin Padişahı ve Halife olarak halka ve dünya kamuoyuna Osmanlı Devleti’nin yegane meşru Hükümeti’nin Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti olduğunu açıklaması gerekmez miydi?
Lozan’da toplanacak olan barış konferansına emperyalist Devletler İstanbul Hükümetini de davet ettiklerinde, onlara, İstanbul’da Hükümet bulunmadığını, gerçek ve meşru Hükümet’in Ankara’da işbaşında olduğunu bildirmesi geremekz miydi?
Milli Kurtuluş Savaşı yılları boyunca sarayında İngiltere’nin himayesinde yaşamıştı. Ama artık zafer kazanılmış ve yurteserliğini kanıtlama zamanı gelmişti. Yurtseverce davranacağı, halkından özür dileyeceği, TBMM ve Hükümeti’nin hoşgörüsüne sarılacağı yerde, İngiliz emperyalizmine sığınmayı ve Malta’ya gitmeyi yeğledi.
Dikkat edilirse, TBMM Vahdettin’in Padişahlığına emperyalistlerin “böl ve yönet” oyununu oynamaya kalkıştığı zaman son verdi. Böylelikle emperyalizmin oyununu bozmuş oldu.
Padişahlığın kaldırılmasının hemen ardından, İngiltere’nin yeni bir Halife ortaya çıkarmasına meydan vermeden, TBMM veliaht Abdülmecit’i gıyabında Halife seçti.
Osmanlı’nın son Halifesi Vahdettin gibi, TBMM’nin Halifesi Abdülmecit de emperyalizm gerçeğini kavramaktan uzaktı. Bu yüzden, bütün umudunu Şükrü Hoca’nın, “Halife Meclis’in, Meclis Halife’nindir.” görüşüne bağladı. Dolayısıyla, emperyalizme karşı mücadelenin zorunlu kıldığı TBMM ile istişareyi bir türlü kuramadı. Devlet içinde devlet olma hayaline kapılarak emperyalizmin hesaplarına çanak tutan davranışların kurbanı oldu. O’nun bu yaklaşımı, TBMM ve Hükümeti’nde, Halife’nin tekrar İngiliz ve Fransız emperyalizminin etkisinde kalabileceği endişesinin doğmasına neden oldu. Emperyalizme böyle bir koz vermemek amacıyla Halifelik makamı kaldırıldı.
Sayın Erdoğan Halife olabilir mi sorusunun yanıtı haftaya kaldı.
Kaynakça:
1. Niyazi Berkes, Batıcılık, Ulusculuk ve Toplumsal Devrimler, İstanbul 1988, s. 74
1. Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt: 7, (1920), s.344
2. a.g.e., Cilt: 8, (1920), s. 25

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.