Tesadüfün Bu Kadarı…

Bazı tesadüfler insanı çok şaşırtır. Ancak aynı kişi ile ilgili tesadüflerin sayısı artınca şaşkınlık yerini soru işaretlerine, kuşkuya bırakır. Hele bu tür tesadüfler, sevimsiz olaylarla ilgili ise ve bir de tanıdığınız kişilerle ilgili ise, şaşkınlık, kuşku ve hüzün iç içe geçer.
Bursa 1990’ların son yıllarında büyük bir mücadeleye sahne oldu. Uluslararası bir tekel olan Cargill firması Orhangazi’nin Gemiç-Gürle sınırları içinde bütün imar mevzuatını hiçe sayarak mısır şurubundan şeker elde etmek üzere bir kimyasal sanayi tesisi kurmak için atağa geçti. Başlangıçta çok küçük bir azınlığın dışında neredeyse bütün Bursalılar bu tesise karşı birleşti. Validen belediye başkanlarına, BTSO^dan ziraat odalarına, meslek odalarından sendikalara, muhtarlardan esnafa kadar herkes bu tesise karşı çıktı. Her kesimin kendine göre başka bir karşı çıkış noktası vardı.
İznik gölünün sularının yok olmasından, Karsak deresinin sularının kirlenmesine, tarımsal alanların yok edilmesinden, başka tesislerin de önünün açılacağına, 2020 Çevre Düzeni Planı ilkelerine aykırılıktan GDO’lu mısır ürününün insan yaşamını etkileyeceğine kadar pek çok neden ileri sürüldü. Bir avuç yurtsever ise bu tesis ile birlikte Türkiye’de şeker pancarı üreten köylünün ağır bir darbe yiyeceğini, bunun sonucu olarak binlerce şeker fabrikalarının da kapanmak zorunda kalacağı ve bu durumun yüz binlerce insanı ekonomik olarak güç duruma sokacağını söyledi. Bu durum IMF’ye verilen niyet mektuplarında açıkça yer alıyordu
Sonuçta davalar davaları izledi. Yargının verdiği iptal kararları uygulanmadı. Uygulayan 2 vali görevden alındı. Dönemin Başbakanı ve bir başka vali tazminat ödemeye mahkum oldu. Bu uğurda yasalar değişti. Anayasa çiğnendi. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gitti. Ancak tesis yasadışı olarak üretime devam etti. Kısaca IMF dediğimiz Uluslararası Para Fonuna verilen niyet mektuplarında yazıldığı gibi şeker fabrikaları kapandı ya da özelleşti. Pancar ekim alanları daraltıldı. Pancar alımında kota uygulandı. Mısır şurubundan elde edilen şeker yaşamın her alanına girdi.
Bu mücadele sırasında yanımızda yer alan pek çok kurum ve kişi zaman içinde devşirildi. Bu adam ayartma konusu “başarı” öyküsü olarak iletişim fakültelerinin ders kitaplarına bile girdi. Ne var ki henüz insanlar ayartılmamışken, bir kişinin emperyalist şirketin yanında yer alması bizleri çok şaşırtmıştı. Bursa doğumlu olup, Bursa’da önce kaymakamlık, ardından Vali Yardımcılığı yapan bu kişi sürpriz şekilde tesisin destekçileri arasında yer alıyordu.
Bu şahıs siyasete de soyunmuş ve adında “sol” olan bir partiden aday da olmuştu. Ancak gittiği her ülkeden kovulan emperyalist şirketin destekçiliğini “sol” kimliği içine kolayca sığdırabiliyordu.
Aradan birkaç yıl geçti. Bu kez yeni bir olayda yine Bursalılar bütünleşti. Uludağ yağmalanıyordu. Bu yağma içinde aslan payını da tarikat ve cemaatlerin Uludağ’da yaptığı kaçak villalar ve Kuran Kursu adı altındaki yapılar alıyordu. AKP iktidara gelmiş, ancak yerel yönetimler henüz adında “sol” olan partilerde idi. Adında “sol” olan partili Belediye Başkanı İl Jandarma Komutanlığının da desteği ile bu tarikat villalarının yıkımına girişmişti ki, acele bir yargı kararı tarikat villalarının imdadına yetişti. Yıkımlar durdu. Yargıdan iptal kararını çıkartan avukat, Vali Yardımcılığı görevinden sonra avukatlık yapmaya başlayan ve Cargill’in gönüllü avukatı olan kişi idi. Ve elbette adında “sol” olan parti üyesi idi. Adında “sol” olan partili Belediye Başkanının cesur hamlesini durdurmuştu. Belediyenin yıkım kararına destek veren dönemin Jandarma Bölge Komutanının başına daha sonra gelmedik kalmayacaktı.
Aradan yine yıllar geçti. Türkiye 15 Temmuz 2016 günü Amerikancı, FETÖ’cü bir darbe girişimi ile sarsıldı. Girişim sonrası binlerce kişi tutuklandı. En ilginç tutuklamalar da Bursa’da gerçekleşti. Bir dönem valilik, emniyet müdürlüğü, başsavcılık yapanlar ellerine kelepçe vurularak tutuklandı. Yargı sürecinin henüz başındayız. Sonucun ne olacağını bilmek zor. Ancak bu olayda da aynı “sol” kimlikli kişi FETÖ davasından tutuklu eski valinin avukatı olarak karşımıza çıkıyor.
Savunma hakkı kutsaldır. Savunman, inançlarından bağımsız olarak herkesi savunabilir. Bu onun mesleğidir. Ancak bu kadar siyasal kimlik taşıyan, hele bir de bu siyasal kimliğinde “sol” adını taşıyan bu kişi için bu kadar tesadüf fazla değil mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.