Teröre karşı Türkiye-Çin işbirliği

MUSTAFA SOLAK KÖŞE YAZISI

Bugün dünyadaki başlıca çekişme Atlantik ile Avrasya arasında. Ülkemizi ilgilendiren kısmı ise “Uygur sorunu” bağlamında hem de ticaret savaşı, Kuşak Yol’un ilkeleri gibi daha kapsamlı alanlarda güvenlik sorununa yol açan emperyalist merkezlerden gelen terördür.
Teori Dergisi, Nisan sayısında “Teröre karşı Türkiye ve Çin işbirliği” dosya başlığıyla konuyu ele alıyor. Derginin Yazı Kurulu Sekreteri Cemil Gözel “Gelişen Dünyanın, ABD emperyalizminin taleplerine direnme kapasitesini azaltmak için kullanılan bir silah niteliği de taşıyan terörün ve Çin Devletinin ifadesiyle dini ve etnik aşırılıkların, bölgemizde yaşanan son birkaç senelik gelişmelerin genel okuması yapıldığında, merkezde ortaya çıkan sınıfsal gerginlikleri dünya geneline yayarak bastırmaya da hizmet ettiği anlaşılmaktadır” diyor.
Dr. Doğu Perinçek “Türkiye ve Çin’in işbirliği ve güvenliği için ayrılıkçı ve dinci teröre karşı ortak mücadele” başlıklı yazısında emperyalizmin azamî kâr eğiliminin siyasal düzleme yansımasının millî devletleri tasfiye etmek olduğunu, çünkü millî devlet, gümrükleriyle, paranın giriş çıkışını kontrolüyle, kamu iktisadî kuruluşlarıyla, tarıma desteğiyle, millî pazarı korumaya yönelik kurumlarıyla emperyalist sömürüyü sınırladığını belirtiyor. Bunun için de ABD’nin Tek Kutuplu Dünya ya da millî devletleri tasfiye siyasetinin iki önemli aracı olduğunu şu sözleriyle açıklıyor:
“Birincisi, Gelişen ve Mazlum Ülkeler Dünyasındaki etnik ve dinsel ayrılıkları derinleştirmek. İkincisi, Neoliberalizmin ‘Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme’ adını verdiği süreçte millî devletin temeli olan millî ekonomilerin tasfiye edilmesi. Asya haritasına göz attığımız zaman, iki önemli terör odağı görüyoruz: Sözde ‘Doğu Türkistan’ ve sözde ‘Kürdistan’. Bu iki odak arasındaki ilişkiyi, ABD’nin strateji ve siyasetinde buluyoruz. ‘Doğu Türkistan’ ve sözde ‘Kürdistan’, her ikisi de ABD projesidir. Her iki coğrafya da, Çin ile Batı Asya’yı ve Avrupa’yı birbirine bağlayan İpek Yolu ya da Kuşak ve Yol üzerindedir.”
Bu nedenlerle Perinçek “Çin’in güvenliği Türkiye’den başlar, Türkiye’nin güvenliği ise Çin’den başlar” diyor. İki ülke arasındaki işbirliğinin örgütlenme biçimi olarak, Batı Asya ülkelerinin kendi aralarında örgütlenmeleri yanında, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün elverişli olduğunu belirtiyor.
Prof. Dr. Kemal Üçüncü “XXI. yüzyılın eşiğinde Avrasya perspektifi” başlıklı yazısında Türkiye’nin jeopolitik konumunun, onu Atlantik ittifakının hedef ülkesi haline getirdiğini, ABD’nin, Suriye’den çekildikten sonra ağırlığını Çin’i çevreleme ve kuşatma politikalarına verdiğini, bu anlamda son 5 yıldır ardı ardına Asya’daki Kuzey Müslümanlığı ve bölge halkları arasında başlayan din eksenli şiddet olaylarının dikkat çektiğini, bölgede El Kaide ve IŞİD benzeri yapıların hareketliliğinin arttığını vurguluyor. “Çin’in savunması Akdeniz seddinde, Türkiye’nin savunması Hazar ötesinde Türkistan’da başlar” diyen Üçüncü, iki ülke arasında işbirliğinin geliştirilmesini öneriyor.
Çatışmaların yoğun olduğu yıllarda Suriye’de gazetecilik yapan Mehmet Kıvanç “Türk koridoru” başlıklı yazısında Amerika’nın bütün itirazlarına ve sabotaj girişimlerine rağmen Kuşak Yol İnisiyatifi kendisini ördüğünü, bu kuşağın içine bir “Türk kuşağı” eklemenin Türkiye’nin önündeki zorlukların aşılmasında tek çıkar yol olduğunu, Türkiye’nin, yükselen Kuşak Yol hamlesine yönelik tehditlerin bertaraf edilmesinde Pekin yönetimiyle ortak inisiyatif geliştirebildiği takdirde Amerika’nın S-400’ler üzerinden gündeme getirdiği yaptırım tehditlerine karşı da önemli bir direnç noktası yakalamış olacağını vurguluyor. Önerisi de Suriye yönetimine el uzatmak, Sinciang’da Pekin yönetimiyle yapıcı diyalog geliştirmek.
Şule Perinçek “İki tarafa da açılan önemli kapı: Sinciang” yazısında Çin Komünist Partisi ve Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi Yönetiminin ortak düzenlediği “Çin’in Etnik Siyaseti ve Etnik Gruplar Arasında Dayanışma Pratiği ve Sinciang Uygur Özerk Bölgesindeki Başarılar” konulu bir toplantı dolayısıyla bir hafta bulunduğu Pekin ve Urumçi’den edindiği izlenimleri bizlerle paylaşıyor. Çin ve Türkiye’nin sorunları ve çözümleri, benzerlikleri, benzemezleri, Çin’in yapay zekâda öncü rolünü, yoksullukla mücadelesini, Anadillerinde yayın durumunu ve birçok hususa dair gözlem ve düşüncelerini aktarıyor.
Prof. Dr. H. Zafer Kars “ÇKP’nin terörizmle mücadele siyasetleri üzerine kısa değerlendirme” başlıklı yazısında Çin’e yaptığı ziyaretteki tespitlerini aktarıyor.
Kaan Karagöz 15-17 Şubat günlerinde Almanya’nın Münih kentinde “Parçaları kim Toplayacak?” başlığı altında gerçekleştirilen 55. Münih Güvenlik Konferansı’na dair gözlemlerini “Atlantik’teki çatlak: Münih Güvenlik Konferansı” yazısıyla belirtiyor.
Tarihçi Osman Selim Kocahanoğlu “Sultan Abdülhamid 31 Mart İsyanının neresinde?” başlıklı yazısında 31 Mart isyanı’nda 2. Abdülhamid’in rolünü sergiliyor.
Kuntay Gücüm, Afrika’nın sömürgeleştirilmesi karşısında II. Abdülhamid yönetimi’nin tutumunu “1884-1885 Berlin Konferansı ve Kongo örneği” yazısıyla ortaya koyuyor.
Dr. Mehmet Perinçek Kemalist Türkiye’nin edebiyat ve bilim çevrelerinde önde gelen isimlerini tek tek ele alan 6 sayfalık 16 Ağustos 1933 tarihli Sovyet raporunu “Kemalist Türkiye’nin edebiyat ve bilim çevreleri hakkındaki Sovyet raporu” başlıklı yazısıyla yansıtıyor.
Şair Hüseyin Haydar Seyfeddin Aziz’in vatansever anısına yazdığı “On İki Makam Senfonisi” şiiriyle dergiye renk katıyor.
Türkiye-Çin ilişkilerinin geliştirilmesi ve teröre karşı ortak mücadele geliştirilmesi anlamında fikir sunan Teori dergisinin bu sayısını çevrenize de okutmanız dileğiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.