Su gibi aziz olun…

Değişen şartlara göre sürekli bir değişim içinde olan canlı hayat, gün gelip de su kaynakları tamamen yok olduğunda susuzluğa da ayak uydurabilir mi dersiniz?
Bu kuruyuş binlerce, hâtta milyonlarca, hâttâ milyarlarca yıl alırsa, belki.
Peki ya dünya onlarca yıl içinde susuz kalırsa?
Birkaç on yıl içerisinde susuz yaşayabilecek bir değişime uğrayabilir miyiz acaba?
Yani susuz yaşamayı öğrenebilir miyiz?
Yoksa susuzluktan kırılıp gider miyiz?

Yemek yemeden bir ay kadar dayanabilen insan vücudu, su içmeden en fazla on gün dayanabiliyorsa, bir insanın susuz yaşayabilmesi şu anda imkansız.
Develer bu konuda evrilmiş mesela. Develer besin bulabildikleri takdirde 6-7 ay çölde susuz yaşayabiliyorlarmış. Ya da bir kış boyu su içmeden yol yürüyebiliyorlarmış. On dakikada ağırlıklarının üçte biri kadar takribi 150-200 litre su içebiliyorlarmış. (Yakıt dolum diyelim.)
Yine bir çöl canlısı olan kaktüsler de susuzluğa iki yıl kadar dayanabiliyorlarmış. (Üçüncü yıl da su bulamazlarsa emr-i hak vaki oluyor demek.)
Çölleşen coğrafyaların sessiz sakinleri uzun süreli susuzluğa ayak uydurabilecek değişimi kim bilir kaç milyar yılda yakaladılar.
Bizimse o kadar vaktimiz yok…
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün tahminlerine göre 2025 yılında dünya nüfusunun % 66’sı su sıkıntısı çekecekmiş. (% 66’nın içinde miyiz?)

Asya kıtası dünya nüfusunun % 60’ından fazlasına sahipmiş ve dünyadaki kullanılabilir suyun % 36’lık bir kısmı Asya kıtasındaymış.

Güney Amerika kıtası ise dünya nüfusunun % 6’sına  sahipmiş ve dünyadaki kullanılabilir suyun % 26’sı Güney Amerika’da imiş.
Sadece Amazon nehri tüm dünya üzerindeki kullanılabilir suyun % 15’ini oluşturuyormuş.
2012 yılında Environmental Research Letters dergisinde yayınlanan bir araştırmada, kuraklıktan kırılan Afrika’nın aslında dev bir su kaynağının üzerinde oturuyor olduğu yazılmış.  (Afrika kıtasındaki yer altı sularının miktarı 0.66 milyon kilometre küp, yani yüzey sularının 100 katından fazla imiş.)
Ülkemiz ise göller ve nehirlerinden oluşan tatlı su kaynaklarına sahip olmasına rağmen, sanıldığı gibi su zengini bir ülke değil. Aksine, gerekli önlemler alınmadığı takdirde yakın bir gelecekte su sorunları yaşamaya aday bir ülke konumunda. (Evet, % 66’nın içindeyiz.)
Suyun tek başına var olmuş olması insanlar için yeterli değil. Bir de temiz olmalı. Yani su içilebilir olmalı.
İçilebilir temiz su kaynaklarının insan eliyle kirletildiğini ve bir yandan da müsrifçe tüketildiğini düşünecek olursak, kendi bindiğimiz dalı kendi elimizle kesiyoruz demektir.
Bugünün enerji kaynaklarına ulaşma savaşları gelecekte yerini temiz su kaynakları ulaşma savaşlarına bırakacak besbelli.
Çünkü öncelik hayatta kalmaktır.
Çünkü su hayattır.
Çünkü hayatın anlamının su olduğu onu yitirince anlaşılır…

****
Bursa Rotary Kulübü‘nün ‘SU’ya dikkat çekmek adına düzenlediği “Dünya Su Günü Konseri” SU temalı şarkılar eşliğinde Nilüfer Kadın Korosu tarafından BAOB Oditoryumu’nda verildi.
Konser girişinde Rtn. Prof.Dr. Ulviye Özer ve Rtn. Ersin Karaarslan tarafından hazırlanan“İklim Değişikliği ve Enerji-Su-Gıda-Eşya İlişkisi” ile “İklim Değişikliğini Durdurmak için Ben ne Yapabilirim?” kitapçıkları ve Rtn. Ersin Karaarslan tarafından hazırlanan“SANAL SU” broşürü ile karşılandık.

Ersin Karaarslan konser öncesi kısa bir sunum yaparak bizlere ‘H2O’nun oluşumunu ve yok oluşunu anlattı kısaca. En büyük dikkati de ‘SANAL SU’ya çekti.
Karaarslan tarafından hazırlanan broşürde “Sanal Su” için şöyle yazıyordu: “Ürünlerin üretimden kullanma ve tüketime sunuluncaya kadar geçirdiği evrelerde harcanan suların toplam miktarı” imiş.
Mesela: 1 kg ekmek için 1250 lt su, 1 kg pirinç için 3 bin 400 lt su, 1 çift ayakkabı için 8 bin lt su, bir otomobil için 400 bin litre su harcanıyormuş.
Sanal Su tasarrufu önerileri için de alışveriş bilgisinden tazeliğini kaybetmiş ürünleri değerlendirmeye, psikolojik durumdan dost ziyaretine giderken tatlı yerine kitap götürmeye kadar pek çok öneri sıralanmış broşürde.
Malum klasik hareket “dişimizi fırçalarken suyu açık bırakmama”nın önemine de değinmeden geçmedi.
E ne demişler, “İşten artmaz, dişten artar”
****
Sunumun ardından açılan perdede, koro üyeleri ve sazlar sahnedeki yerlerini almış halde çıktılar karşımıza. Ardından da yağmurdan ıslanmış şefleri Dr. Aysel Gürel şemsiyesiyle ve yağmurluğu ile koşar adım geldi sahneye.

Şemsiyesinden ve yağmurluğundan kurtulduktan sonra da su tasarrufu için kendi uyguladığı bireysel yöntemleri izleyicilerle paylaşarak “BİR KİŞİ”nin de yapabileceği çok şey olduğunu gösterdi.
“Damlaya damlaya göl olur, damlacıklar sel olur”du, değil mi?
O zaman işe damlalardan başlamalıydı.
Çeşmeler kat’iyetle damlatmamalıydı…
****
Ve konser başlıyor…
Merak ediyorum; su temalı hangi şarkıları seçmişti acaba Aysel Hoca?
Gözyaşları  ve yağmur da ‘su’ya dahil miydi?
“Yağmurun Sesine Bak”acak mıydık, “Susadım çeşmeye, varmaz olaydım” diye nedamet getirecek miydik, “Su gibi akar giderim” deyip isyan bayrağını çekecek miydik, bekleye bekleye “Suya hasret güle dönecek” miydik, yoksa “Gözyaşımda saklısın, ağlayamam ben” diyerek gözyaşlarımızı içimize mi dökecektik?

Bir çeşit ‘müzikal yağmur duası’ olan “Yağdır Mevlam Su” ile başladı ilk bölüme Nilüfer Kadın Korosu ve “Dere Geliyor Dere” ile nihayetlendirdi bu bölümü.
İkinci bölümde ışıl ışıl ve rengarenk kıyafetleri ile sahne alan koro “Gözlerin Bir İçim Su” dedi ilk şarkısında. “Nasıl Geçti Habersiz” ve “O Ağacın Altı” şarkıları, bir Nilüfer Kadın Korosu Klasiği olan, “izleyici-koro düeti” ile söylendi. “Çamlıca Yolu”na da çıktık şarkılarla, “Ellerim Böyle Boş mu Kalacaktı?” diyerek de sızlandık.

Komşu tenor çıktı
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim;
Yanımda oturan beyefendi konser boyu şarkılara gayet güzel eşlik etmekteydi. Lakin sıra düete gelince Allah vergisi sesi öyle bir yükseldi ki, Aysel Hoca dahil tüm salon bu sese dikkat kesildi. Şefimizin merak ederek sormasıyla Mehmet Ali Kayış’ın eğitimli bir ses olduğunu öğrendik.

İmre Erten kendi yazdığı “yağmur” temalı şiiri ile yer aldı gecede. İlk bölümde Vildan Öztürk, Nesrin Çavusoğlu, Gönül Temelli ve Nuran Eken, ikinci bölümde ise Gülay Sürücü ve Aynur Öztan solist olarak söylediler şarkılarını. Koristler “Bursa’nın Ufak Tefek Taşları” türküsü eşliğinde dans sergilediler. Zümrüt Sanlı ve Güler Tarımeri “Katibim” şarkısını teatral bir gösteriyle renklendirdi. “Yıldızların Altında” şarkısında Aysel Gürel de dans ekibinin içindeydi.

Konserin sonunda Rotary Kulübü, bu geceye katkı sağlayan kurumlara ve Şef Dr. Aysel Gürel’e, Berrin Kızancıklı Kırkyama Grubu tarafından “yama işi” olarak hazırlanan Atatürk portreleri hediye etti.
Konserde su, müzik ve yürek böyle bir araya gelmişti işte…

Ve dedim ki;
Sevgili Nilüfer Kadın Korosu, sevgili Rotary Kulübü üyeleri, “Su gibi aziz olun, olur mu?”

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.