Senaryodaki Boşluk Ya da Hollanda Krizi

Sondan başlamak, gerilim filmlerinin en çok kullanılan senaryo tekniklerinden biridir. Filmin ilk sahnesi, anlatılan olayın son ya da sona yakın, ama en gerilimli anıdır. Yerde bir ceset ve bir adam ekinde bir silahla görünmektedir. Yani daha ilk sahne size suçlunun kim olduğu konusunda yönlendirme yapmaktadır.
Sonraki sahneler olayları baştan alarak adım adım cinayeti çözer ve gerçek suçlu ortaya çıkar. Filmin sonunda ortaya çıkan suçlu, beklenmeyen biridir. Çoğunlukla, ülkenin ya da o kentin en önemli kişilerinden biridir. Ünlü bir politikacı, çok zengin bir iş adamı ya da polis şefi gerçek suçludur. Usta senarist ve yönetmenler kurgu denilen bu yöntemde ilgiyi çekmek ve gerilimi artırmak için bu yolu izlerler. Filmin bir sahnesi kesildiğinde, ya da izleyici en kritik sahnelerden birini kaçırdığında sürpriz sonu asla anlayamaz.
Ülkemizde son 15 yıldır acemi bir senarist değişik oyunlar sahneliyor. Ve neredeyse bütün oyunlar ilk sahneler halktan gizleniyor ve son sahnesinden gösterilmeye başlanıyor. Böylece 80 milyon vatandaş ahmak yerine konarak bir süreliğine kandırılıyor.
Avrupa Birliği macerası, “kumpas” davaları denen “Ergenekon” ve “Balyoz” vb. davalar, 17-25 Aralık operasyonu adı verilen büyük yolsuzluk olayı, “Kürt açılımı”, Ermeni açılımı, FETÖ adı verilen CIA patentli örgütlenme ve darbe girişimi, Suriye’de çıkartılan ayaklanma sonucu başımıza gelenler, bağlı olarak Rus uçağını düşürülmesi ve Suriye’nin Kuzey kesiminde kukla bir Kürt devletçiğinin kurulma girişimi…
Benzeri pek çok olaya son günlerde Almanya ve Hollanda ile yaratılan suni gerilim eklendi. İnsanlardan bu olayların öncesi gizlenerek, olaylar denetimden çıktıktan sonraki gelişmeler gösterilerek son sahneye göre bir algı yaratılıyor.
Senarist acemi olmasına acemi. Ancak bu algı yönetimini ustalığından ya da acemiliğinden değil, milyonlarca insanı aptal yerine koymasından yapıyor. Aldatmaca ortaya çıktığında da “aldatıldık” ya da “Allah affetsin” diyerek işin içinden sıyrılacaklarını sanıyorlar. Köşe yazarlarını “bidon kafalı” dedi, “göbeğini kaşıyan adam” dedi diyerek hedef gösterenler bütün bir milleti ahmak yerine koyuyor.
“Avrupa Birliği’ne girdik” masalları ile güpegündüz Ankara’nın göbeğinde havai fişek gösterisi yapanlar, şimdi bunları unutarak “Avrupa Birliği rüyaları sona erdi” diyebiliyor. “Ergenekon” davaları başladığında “ben bu davanın savcısıyım” diyerek şimdi kaçak olan savcının altına zırhlı Mercedes verenler bunları unutup “aldatıldık” diyebiliyor. 17-25 Aralık sürecinde ayakkabı kutularında paralarla, yatak odalarında çelik para kasalarıyla yakalananlar bu olayda FETÖ rolünü öne sürerek mağdur pozuna giriyor. “Güzel şeyler olacak” diyerek başlatılan “Kürt açılımı” politikalarını başlatıp Habur rezaletini, Oslo ve İmralı görüşmelerini yürütenler, “sizi rahatsız eden yöneticiler varsa bildirin” diyenler, şimdi bütün bunları unutup, “Hayır diyenler PKK’lıdır, teröristtir” diyebiliyor. Ermeni açılımı yaptıktan sonra Bursa’da oynanan milli maçta Azerbaycan bayrağını yasaklayanlar, Kıbrıs’ta “yes be annem” diyenler şimdilerde bunları hiç anımsamıyor.
İktidara geldiklerinde FETÖ ile koalisyon kurarak “ne istediniz de vermedik” diyenler, şimdi “hayır diyenler FETÖ’cüdür” diyebiliyor.
Suriye’de iç savaş çıkartmak için dünyanın dört köşesinden gelen canilere eğitim kampı kurup ortada sığınmacı yokken 100 bin kişilik sığınmacı kampı kuranlar, milyonlarca sığınmacı ülkemize hücum ettiğinde ABD’li CIA ajanı artistler ile sığınmacı kamplarında gösteri yapıp IŞİD belasını başımıza saranlar, günün birinde yıllardır ülkemizde terör estiren PKK ile Suriye topraklarında “müttefik” konumuna geldiğimizi gördükten sonra Suriye’nin Kuzeyinde kukla Kürt devletçiğinin kurulmasına yol açtığımızın farkına varıp, “Emeviye Camiinde Cuma namazı kılma” vaatlerini unutuveriyorlar. “Rus savaş uçağının düşürülme emrini ben verdim” diyenleri unutturup uçağı düşüren pilotun FETÖ’cü olduğunu keşfediveriyorlar.
Son günlerde bu olaylara bir de Almanya ve Hollanda ile yaratılan suni krizler eklendi. Bu 2 ülke ile yapılan diplomatik görüşmeler gizlenerek, diplomasi kurallarına uymayan davranış ve konuşmalar unutularak, kendi yaptıkları seçim yasaları unutularak, kendi ülkesinde siyasilerin toplantıları yasaklanırken, salon verilmezken ya da elektriği kesilirken, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Türkiye’de miting yapmasına karşı demeçler verilmesi hiç olmamış gibi davranılarak olaylar tırmandıktan sonra konuyu “ulusal onur” platformuna taşımak bin cinlik midir? Yoksa bütün ülke halkını enayi yerine koymak mıdır.
Bütün bu filmlerin senaryolarını yazanlar en önemli sahneyi milletten gizleyerek eksik senaryo ile kurgu yapıyorlar.
Bugün için bazılarını bir süreliğine kandırabilirsiniz. Ancak herkesi sürekli kandıramazsınız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.