Siz kendiniz yaptınız!

İnsana en büyük iyilik de, en büyük kötülük de hep kendisinden geliyor.
Kişi yıllar boyu ne ekerse onu biçiyor, ne ederse onu buluyor.
Her ne kadar zaferler benimsenip, yenilgiler silkelenip atılsa da; en büyük zaferler de, en büyük yenilgiler de insanın hep kendi eseri oluyor.
Geçtiğimiz günlerde izlediğim İlknur Kalıpçı’nın anlattığı bir Atatürk anısı bana bu sözleri yazdıran. Anlatayım kısaca:
“1915’te Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda Mustafa Kemâl’e karşı savaşan ve yenilen Anzak Kolordusu Komutanı General Birdwood, yıllar sonra Pera Palas Oteli’nde Mustafa Kemâl ile karşılaşıyor ve soruyor:
– Ekselans, bizi nasıl yendiniz?
Askeri dehadan girip, kahramanlıktan çıkmaz Mustafa Kemâl. “Sizin de bizim de tarihi ceridelerimiz var, tarih yazar.” der kısaca.
“Sizden öğrenmek isterim, Ekselans” der General Birdwood.
Bunun üzerine Gazi Paşa, Dr. Rasim Ferit Talay’dan kâğıt ve kalem ister. Yanında kâğıt olarak sadece reçete kâğıdı bulunan Dr. Rasim reçete kâğıdı ile altın kurşun kalem verir Mustafa Kemâl’e.
Mustafa Kemâl bir kroki çizer. Krokiyi göstererek şöyle der:
– Şu tarihte karaya çıktınız; filanca saate kadar siz şu, biz bu durumdaydık. Her şey lehinize idi. Neden şu çizgide durdunuz, neden ilerlemediniz?
General Birdwood:
– Askerlerimiz çok yorulmuştu.
Mustafa Kemâl Conkbayırı’nın krokisini de çizer ve sorar:
– Siz filan gün şu istikamette hareket ettiniz. Her şey lehinize idi, niçin ilerlemediniz?
General Birdwood
– Biz ilerledikçe arkadan su yetişmedi. Askerimiz susuz kaldı, durdu.
Mustafa Kemâl:
– Görüyorsunuz ki ben bir şey yapmadım; önce yorgunluk, sonra susuzluktur ordunuzu durduran.
Bu sözler üzerine General Birdwood ayağa kalkarak, “Sizin gibi kahraman ve ulüvvücenap sahibi bir general tanımadım” der ve Mustafa Kemâl ile kucaklaşır. Giderken de:
-Müsaade ederseniz, bu kâğıtla kalemi hatıra olarak saklayayım, der.
Kalemi ve kağıdı alarak hatıra olarak saklayan Atatürk hayranı General Birdwood, yıllar sonra Atatürk’ün cenazesinde İngiltere’yi Mareşal unvanı ile temsil eder.”
(O reçete bugün hâlâ İngiltere’de muhafaza edilmekte imiş.)
Yorgunluğa ve susuzluğa pabuç bırakmayarak ölümüne savaşan bir ordunun iç yüzünü, yıllar sonra Sakarya Savaşı’nda kendisini yağız bir at üzerinde, orduları da heybet ve azamet içinde resmeden tabloyu yapan ressama Mustafa Kemâl’in verdiği şu cevaptan anlayabiliriz: ”Savaşa katılmış olan herkes bilir ki hayvanlarımız bir deri bir kemikten ibaretti. Bizim de onlardan arta kalır yanımız yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da, savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle, Sakarya’nın değerini küçültmüş oluyorsunuz dostum.”
Bildiğimiz üzere; onlar ne düşman ordusundan daha az yorgun, ne de düşman ordusundan daha az susuzdular. Lakin durmadılar
Tarihi duranlar ile durmayanlar yazdı.
Biri edinme peşindeydi, biri kaptırmama.
Biri yayılma peşindeydi, biri olduğu yerden atılmama.
Elbette ki direnen kazandı.
Çünkü direnenin kaybedecek bir vatanı vardı.
****
Yazının başına dönersek;
Zaferleri nasıl güle oynaya kabulleniyorsa insan, yenilgiyi de sessizce kabullenebilmeli.
Bilmeli ki kazanç ne kadar kendinin ise, kayıp da o kadar kendinin.
En kolay yol kaybın suçunu başkasının üzerine atmak.
En onurlusu ise, reçeteden ders çıkartmak…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.