Siyasetin Almancıları

“Almancı” kavramı dilimize 1960’lı yıllardan sonra girdi. Türk emekçilerinin ekmeğini aramak üzere yoğun şekilde başladıkları Almanya macerası bu kavramı da yarattı. Yıllarca Almanya’nın, daha sonra başka Avrupa ülkelerinin en ağır, en pis işlerini yaptılar. En ağır koşullarda yaşayıp kazandıklarını biriktirip ülkelerindeki ailelerine gönderdiler. Sadece ailelerinin değil, “70 sente muhtaç” olan Türkiye’nin döviz açığını kapatmada en büyük umut oldular.
Almanya’dan başka ülkelerde çalışanlar da genel olarak “Almancı” deyimiyle anıldılar. Bu sıfat hiçbir zaman “Amerikancı”, “İngilizci” gibi kötü ve aşağılayıcı bir anlam taşımadı. Geçmiş yıllarda ve günümüzde ülkemizde Almanya’nın siyasi çıkarlarını koruyan bir takım insanlara rağmen “Almancı” sözcüğü bizde hep iyi duygular uyandırdı.
Aradan yıllar geçti. Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde ikinci, hatta üçüncü kuşaklar da yetişti. Artık sadece ağır işleri yaparak değil, sendika önderi, işadamı, sanayici, akademisyen, futbol gibi farklı alanlarda da kendilerini gösterdiler. Derken politika alanında da öne çıkmaya başladılar. Bu ülkelerde siyaset bize göre biraz daha kurallara dayalı yapıldığından kısa sürede adını duyuranlar oldu. Bulundukları ülkelerin belediyeleri ve derken parlamentolarında da görev aldılar. Buradan Avrupa Parlamentosuna gidenler oldu.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın başarıları ile her zaman övünsek bile bu parlamenterler arasında bizi utandıracak işler yapanlar da oldu. Cem Özdemir “Ermeni soykırımı” yalanlarında şampiyonluğu göğüsledi. Yakın zamanda kaybettiğimiz yazar ve mimar Demirtaş Ceyhun’un oğlu Ozan Ceyhun her cinsten partiye girip çıktıktan sonra son seçimler öncesinde kapağı AKP’ye atsa da İzmirli’lerdcn gerekli ilgiyi göremedi.
Siyasete Almanya’da girenler arasında kamuoyunun sempatisini kazananlar da oldu. Bunların bir kısmı da CHP içinde siyaset yaptı. Genelleme yapmak doğru olmasa bile bunların önemli bir kısmı Türkiye’deki siyasi gelişmelere bir Türk Siyasetçi gibi bakmadı. Bakamadı. Siyaset yapma biçiminde bir Avrupalı gibi davranmakla, siyaseti Avrupa ülkelerinin bakış açısıyla yapmak arasındaki farkı algılayamadılar.
Bu siyasetçilerden biri de Ercan Karakaş oldu. Geçmişte Kültür Bakanlığı da yapan Karakaş, şimdilerde CHP Genel Başkan Yardımcısı görevini yürütüyor. Önceki gün Cumhuriyet gazetesine yaptığı “ CHP içinde ulusalcı kanat yok” açıklaması basında yankı buldu. Doğru algılayabilmek için Karakaş’ın sözlerini aynen verelim: “Geçen dönemde parlamentoda ‘ulusalcı kanat’ olarak nitelenen beş-altı milletvekili arkadaşımız vardı biliyorsunuz. Bir araya gelip açıklamalar yapıyorlardı. Onların birçoğu artık milletvekili değil. Dolayısıyla farklı düşünceleri dile getiren ayrı, ulusalcı bir kanat yok. Sosyal demokrasinin içinde farklı fikir ve düşünce kanatlarının olmasını ve bunların yapıcı eleştirilerde bulunmasını doğal görürüm.”
Karakaş elbette deneyimli ve dikkatli bir siyasetçi. Bu açıklamayı yaparken “ulusalcı kanat” diye adlandırdığı milletvekillerini aşağılayıcı bir tutum almasa bile bu yurtsever milletvekillerini CHP için bir renk, çeşit olarak gördüğünü ifade ediyor. Tarihin ilk Ulusal Kurtuluş Savaşını veren partinin Genel Başkan Yardımcısının ulusalcı vekillerin tasfiye edilmesinden duyduğu en küçük bir üzüntü de yok. Üstelik CHP tabanını hiçe sayıyor ve CHP içindeki ulusalcıları “bir araya gelip açıklamalar yapan 5-6 milletvekili olarak algılıyor..
CHP içindeki son gelişmeleri izleyenler için bu durum şaşırtıcı değil. Daha önce de CHP içinde önemli koltukları kapan ve CHP ile ilgisi olmayan kişilerce de benzeri açıklamalar yapılmıştı. Ancak bu vahim açıklamaya şu ana kadar Onur Öymen dışında yanıt vereni de duymadık. Vekilliği bitenlerin açıklamaları basında değer bulmasa bile şu anda CHP Milletvekili sıfatı taşıyan ve ulusalcı olduğuna inandığımız çok sayıda milletvekili arkadaşımız var. Onlardan ses çıkmamış olması üzücü.
Çiçeği burnunda milletvekilleri arasında ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Yönetim Kurulu üyeliği görevini en zor günlerde ve en zor koşullarda yapanlar var. Biz onları ADD’ye operasyon yapılırken, yöneticilerimiz tutuklanır, yargılanırken, Silivri ve Beşiktaş Adliyesi koridorlarında sınadık. Son dakikaya kadar ADD Şube Başkanı ya da Yönetim Kurulu Üyesi sıfatı taşıyan arkadaşlarımız var. Yakın Geçmişte ADD Şube Başkanı olanlar var. Ve çok sayıda ADD üyesi var. Bunlardan da ne yazık ki bir ses duymadık. Ancak şimdilik sesleri çıkamasa da bu vekillerin varlığı, Ercan Karakaş’ı yalanlıyor.
“Almacı” siyasiler Türkiye’ye bir Alman siyasetçi gibi bakmaktan vazgeçip Türkiye’den bakmayı öğrenmeliler. Bir Alman siyasetçi Komünist, Sosyalist, Sosyal Demokrat, Hıristiyan Demokrat olarak kendi ordusuna, kendi dış siyasetine, sanayicisine, emekçisine, kendi ülkesinin gözlükleri ile bakacaktır. Almanya’da yaşayan bir “Almancı” siyasetçi, Almanya’nın iç sorunlarına oradaki partisinin çıkarları ve siyaseti açısından bakabilir. Ancak sıra Almanya’nın çıkarları açısından Türkiye’ye bakmaya gelince Alman, “Almancı” ya da Türk olduğu anlaşılır.
60-70 yıl önce bütün dünyayı gözünü kırpmadan ateşe vermiş bir ülkenin siyasetçisinin ordu konusunda, finans kurumları ve tekeller konusundaki bakışı istediği kadar gerçekçi ve radikal olsun aynı bakış açısını Türkiye için uygulayamaz. Ulusal Kurtuluş Savaşı vermiş Türk Ordusu NATO üyesi olduktan sonra bile son tahlilde milli ordudur.
Bu nedenle Türkiye’nin 68’lileri Mustafa Kemal yürüyüşleri yaparken, Almanya’nın 68’deki “Kızıl Dany” lakaplı gençlik önderi Daniel Con Bendit Alman Parlamenteri olduktan sonra bize parmak sallayıp “Kemalizm’i terk edin” nutukları atar.
Altı ok orada durdukça CHP’den ulusalcılık tasfiye edilemez. Olsa olsa “ulusalcılığı tasfiye” düşüncesi tasfiye edilir. Ercan Karakaş’ın 2015 seçimleri öncesindeki önseçimlerde CHP tabanından yeterli desteği görememiş olması düşündürücüdür. CHP tabanı umulmadık anda reflekslerini ortaya koyar. Aksi halde ortada CHP kalmaz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.