Şık bir insana dönüp bakmaz mısınız?

Şehrin kalabalığına girdiğim günlerde insanların giyimleriyle tavırlarının zaman zaman ne kadar müsemma, zaman zaman da ne kadar aykırı olduğunu gözlemlerim.
O kalabalık güruh içinde kendi yaşadığım muhitteki insanların alışageldiğim görüntülerinden farklı pek çok görüntü takılır gözüme.
Saçları rastalısı da geçer önümden, kulağı küpelisi de, kendisini tırnağına kadar kapatmışı da, saçından gayrı her tarafını açmışı da, en mini şortlusu da, en derin dekoltelisi de, en mutedil giyimlisi de…
Bu canlılık ve karışıklık içinde en dikkat çekenler, ya çok şık olanlar ya da en pejmürde olanlar olurlar genelde.
Beden dillerini giyimlerini bağdaştıranlar ve kendi iç dünyalarını giyimlerine yansıtanların yanında, giysilerini bir askı kadar dahi taşıyamayan, giydikleri her ne varsa üzerlerinde eğreti duran insanlar da çok ne yazık ki.
Üzerlerine giydikleriyle bütünleşemeyen ya da kendilerini tamamlayan kıyafetler seçemeyen insanlar bunlar.
Üstelik bir de büyük çoğunluğumuz manken ölçülerinde olmamamıza rağmen, kendimizi onlarla bir tutmamız ve onlardan aşağı kalmamamız öz güvenimizin tavan yapmış olmasıyla açıklanabilir ancak.
Vücut yapımıza uyup uymayacağını düşünmeden, sadece moda ya da marka diye alıp üzerimize geçirdiğimiz, ne bir aksesuar, ne de kendimize has küçük bir müdahaleyle farklılık yaratamadığımız kıyafetlerle ortalarda dolanan çakma model insanlar olup çıkıyoruz işte o zaman.
****
Şık olmanın anlamının ne demek olduğunu kavrayamayanlar için şık olmaya çalışmak epey zorlu bir yol tabii ki.
Hangi renk, hangi desen, hangi boy, hangi takı, hangi çanta, hangi ayakkabı, hangi oje diye dellenmez mi insan?
Bu mücadeleyi veren insanların bazen güzel ve dikkat çekici olmak adına üzerlerine geçirdikleri her kıyafet parçasının birbirinden bağımsız takıldıkları durumlar olur.
Her parça kendi başına güzeldir, kalitelidir ve şıktır. Ve fakat hepsinin karışımıyla ortaya felaket bir görüntü çıkabilir.
Or vice versa…
Bu arada minik sırları da bilmek gerekir.
Boyuna takılan büyük bir kolyeye, kulağa iliştirilen minik küpelerin yakışacağı atlanır çok zaman.
Ya da kulakta sallanan büyük küpelerin ensede toplanmış saçlarla, straplez bir kıyafetle ve gerdanın boş bırakılmasıyla daha bir alımlı duracağı.
Gece davetinde kullanılacak çantanın valiz kıvamında olmayacağı.
Sırt dekoltesi, göğüs dekoltesi ve bir de yırtmacın aynı anda kullanılmayacağı…
Ve bunlar gibi pek çok minik dokunuş.
Ee, şeytan ayrıntıda gizli demezler mi zaten…
Şık giyinmek de para ister diyeceksiniz şimdi.
Seçmesini bildikten sonra şık olmak hiç de zannedildiği kadar pahalı bir durum değil aslında.
İnsan eninde sonunda -ha pahalı bir mağazadan, ha pazardan- bir pantolon ya da bir etek almıyor mu? Üzerine de bir gömlek, bir kazak ya da bir tişört de alıyor.
Bunları alırken birbirleriyle en alakasız olanları seçerse işte o zaman da rüküşlüğü ya da sakilliği baştan garantilemiş oluyor.
Bunun yanında bazı insanlar da uyumsuzluğun uyumunu gayet güzel yakalayabiliyorlar.
Bazıları da o kadar fazla uyumlu giyiniyorlar ki, kendilerince yaptıkları o uyumdan büyük bir uyumsuzluk çıkartabiliyorlar.
Sandıktaki sepetteki her ne varsa hepsini bir arada takıp gayet hoş olan da oluyor. Ya da Bursa’nın meşhur Deli Ayten’ini hatırlatan da…
Herkesin zevki de başka başka.
Sizin hiç beğenmediğiniz bir elbiseyi ayıla bayıla alanlar da var. Asla giymem dediğiniz bir rengi kendisine yakıştırıp sizi kıskandıranlar da.
Bazen sizin içinizden de; denediği (aslında kendisine hiç yakışmayan) kıyafetin kendisine ne kadar yakıştığını düşünüp, aynada kendisini hayran hayran seyreden mağazadaki kabin komşusu müşterinin kulağına eğilip “Olmadı!” demek gelmiyor mu? İtiraf edeyim; benim bazen geliyor. Punduna getirirsem diyorum da…
O kıyafetin ‘olmadığını’ söyleyebilecek birileriyle alışverişe çıkmak lâzım belki de…
Alışveriş demişken; kadınların bu işe bayıldıklarını ama erkeklerin kendi eşlerinin giyim alışverişine pek anlam veremediklerini ve hâttâ çok zaman karşı çıktıklarını, güzel giyimli bir kadın gördüklerinde ise hayran hayran baktıklarını fark etmiyor değiliz.
Güzel giyimden kastım frapanlıktan ziyade hoş bir hava yaratabilmekte aslında.
Ve bence iyi giyinmenin sihri de yerine göre kıyafet seçmekte.
Malum her yerin kendine özgü bir giyim tarzı var.
Düğüne gidermiş gibi pazara gitmiyoruz mesela. Ya da iş toplantısına katılacakmış gibi yürüyüşe çıkmıyoruz.
Güzel giyinmek için yazılı olmayan kurallarımız ve her sene değişen maalesef çok vefasız bir moda anlayışımız var.
Bu kurallar ve kanunlarla cebelleşirken bir yandan da “bırak insanlar istediklerini istedikleri gibi giysinler” diyor insan kendi kendine.
Canı öyle istemiş, aklına öyle yatmış, onu beğenmiş, onu seçmiş, onu giymiş.
Keyfinin de kâhyası değilsin ya.
Sana ne!
Hakikaten de;
Bana ne!
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.