Sabah namazını müteakip!

Kusura bakmayın, ayıp oldu biraz ama oldu bir kere. Zaten sistem bu. Çat kapı!
Herkese neyse size de o. Demokratik bir ülkedeyiz ne de olsa.
“Bi maniniz yoksa…” diye haber salmamızı beklemiyordunuz herhalde.
Devlet devlet içinde, devlet kimin içinde. Matruşka bebekler gibiler. Açtıkça çıkıyor, açtıkça çıkıyor. En sonuncu bebeğe(!) bir türlü ulaşılamıyor.
Yıllardır bilinen ve elleşilmeyen, hatta desteklenen ne varsa birdenbire elleşiliverdi. Ne menem olduğu belli olmayan kaset servisleriyle de daha çok elleşilecek anlaşılan.
Malûm yolla getirdiklerini yine aynı yolla alaşağı etmeye çalışıyorlar.
“Biz yaptık biz bozarız” diyorlar.
Sözlerini dinletemeyip “Gel dediler geldim, git dediler gittim” demeyenlerin çemberini daralttıkça daraltıyorlar.
Yerinden edilmek istenenin de ses etmeye hakkı yok aslında.
Nasıl geldiğini unutmuş olamaz…
Gemi azıya alıp kendini yetiştirenlere biat etmemesi suçuyla cezalandırılacak şimdi.
Halktı, milletti her iki tarafın da umrunda değil. Güç kimin eline geçecek onun derdindeler.
Gücün bir tarafı diyor ki; ya ben geleceğim ya da ben gelene kadar sözümü dinleyecek adamları getireceğim.
Hükmedemediğimi indirip, hükmedebileceğimi bindireceğim.
Diğeri de diyor ki, “Yap da görelim!”
Şimdi üzerine kahpece oyunlar oynanan sen; eğer ki yıllar içinde halka tepelerden bakıp küstahlaşmasaydın, eğer hep aynı argümanları kullanmasaydın, eğer bitmek bilmez mağduriyet öykülerini anlatarak milleti yıldırmasaydın, eğer “ezilen kesimi temsil ediyorum” deyip deyip “ezilmeyen kesim”i ezmeye çalışmasaydın, eğer milleti din-iman-müslüman hikayeleriyle uyuturken, sahip çıktığın kesimin arka sokaklardaki yolsuzluklarına göz yummasaydın, eğer ki sana ‘doğru’yu söylemek isteyenleri bir çırpıda susturmasaydın, halkın her kesimini aynı içtenlikle kucaklasaydın, bu halk sana sonuna kadar sahip çıkardı.
Halka yaşattığın itip kakmalar, küstahça tavırlar, aşağılamalar, yargılamalar…
Sonradan görme gavurdan dönme derler ya hani, merdivenleri adım adım çıkan, çıkarken de basamakları yıkıp dökmeyen kişi zirveyi hak eder ve hazmeder.
Tepeden indirilense “Vay be, ben neymişim!” der.
Sonra da geldiği yeri inkâra başlar.
Ve işte sonuç…
Bu ürkütücü hamlelerin son vurucu hamlesi ne olacak dersiniz?
Şimdi bu gidişata sevinenler, vurun kahpeye diyerek en bel altı vuruşlara dahi onay verenlerin sevinci ne kadar sürecek?
Farkında mıyız ki beğenmediğimizden dolayı eleştirdiğimiz tavırların daha keskin ve daha radikalinden medet umar haldeyiz.
Ak Parti’den yaka silkerken, Ak Parti ortadan kalksın diye Ak Parti’nin yaratıcısıyla el ele veriyoruz.
Bu nasıl bir paradokstur? Bu nasıl bir tuzaktır? Bu nasıl bir girdaptır?
Ki hepimizi yutmaya çalışıyor…
Kanserin ele geçirdiği bir vücut gibiyiz sanki. Kendi kendini yiyip bitiren, beslenmek için o vücudu kullanarak kendi sonunu hazırlayan, sonra da o vücutla birlikte yok olan.
Etliye sütlüye karışmayan sade vatandaşlarsa tenis maçı izler gibi izliyorlar olan biteni.
Bir o vuruyor topa, bir öteki.
Başlar bir o yana, bir bu yana.
Set kimde, servis kimde meçhul….
Dilerim ki kesrin payı ve paydasındaki aynı rakamlar birbirini götürsün ve artık kesir sadeleşsin.
Ve millet de huzura ersin…
Bekleyelim ve görelim…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.