Püsküllü Beladan Fesli Deliye

Adamın biri yıllardır kafasına taktığı fesi ile dolaşıp Cumhuriyet Devrimlerine saldırıyor. Başındaki fes ile şapka devrimine karşı olduğu mesajını veriyor. Her fırsatta Atatürk’e dil uzatıyor. Ulusal Kurtuluş Savaşımız için “keşke Yunanlılar kazansaydı” diyebiliyor. Başı sıkıştığında ise elindeki deli raporu ile yasalardan kurtuluyor. Buna rağmen Atatürk’ün makamında bulunan zat, kendisinin ayağına kadar gidip ziyaret edebiliyor.
Adam, başındaki fesi ile ünlü olduğuna göre bu topraklara fesin nasıl girdiğini bir kez daha hatırlatmak zorunlu hale geldi.
Bir Oğuz boyu olan Kayılar Asya steplerinden kopup batıya yöneldiklerinde göç yollarında ilerlerken bütün eşyalarını yükledikleri devleri, atları ve eşekleri yanında önlerinde keçileri de vardı. Bugünkü Suriye topraklarında beyleri Süleyman Şah’ı defnedip Anadolu topraklarına girdiklerinde önlerinde güttükleri keçi sürülerinin günün birinde dünya tekstilinin en kıymetli ham maddesi olacağının farkında olmasalar da keçileri ile ilgili önemli kural ve gelenekleri vardı. Aşiretleri dışına asla bir erkek ve dişi keçiyi vermiyorlardı. Kayı boyu Anadolu’ya yerleşip Osmanlı devletini oluşturduğunda, tarihi ipek yolunu da denetim altına almışlar, bu arada Kayıların tiftik keçisinin yünü ve bu yünden üretilmiş tekstil ürünleri ipek yolu ticaretinin en değerli değişim ürünleri arasına girmişti.
Kayı boyunun keçileri Ankara civarındaki ormanları tüketirken tiftik keçisinin yünü “Angora yünü” olarak ünlenmiş, İngiltere’nin tekstil üretimini de çökertmişti. İngiliz Kraliçesi Birinci Elisabeth (1533-1603) İngiltere tahtında oturduğu yıllarda Osmanlı devletine gönderdiği bütün elçilerine Türklerin yünlü teknolojisini öğrenme görevi veriyor, bu arada erkekli dişili keçi ailesinin edinmek için her türlü hileye başvursa da sonuç alamıyordu.
İngiliz yünlü sanayi çökmek üzereydi ki kırmızıya boyanmış yünden keçeleştirerek yapılmış kesik koni şeklindeki bir başlığı Fas ülkesinin erkeklerine giydirmeyi başararak kalitesiz yün ürünleri için bir pazar yarattılar. İlk önce Fas’ta kullanıldığı için bu serpuşa “fes” adı verildi. Aradan yaklaşık 250 yıl geçti. Osmanlı devletinin çöküşe gittiği dönemde fes ilginç bir şekilde Osmanlı resmi kıyafeti olarak önümüze geldi. (Osmanlı devletinin çöküş dönemine girmesi ile İngilizler Türklerin Tiftik keçilerinden bir sürüyü alarak benzer iklim koşullarının olduğu Afrika’da üretmeyi başardıktan sonra yünlü teknolojisinde ilerleme gösterdiler. Bu gelişmeler Yazar Metin Aydoğan tarafından dile getirilmiş, ilk sosyalistlerden Sadri Ertem de Osmanlı devletinde İngiliz rekabetine dayanamayan dokumacıların çöküşünü “Çıkrıklar Durunca” adlı eserinde anlatmıştır.)
Osmanlı devletinin çöküş döneminde III. Selim artık yozlaşan Yeniçeri ocağı yerine Nizamı Cedit adlı yeni bir ordu kurmak istedi. Bu orduya başlık olarak “şubara” adlı bostancıların giydiğine benzer silindir biçimli bir serpuş giydirildi. Ancak başlarına geleceği sezen Yeniçeriler Kabakçı Mustafa isyanı ile ayaklanarak III. Selim’i devirdiler. Yerine kısa süreliğine IV. Mustafa geçirilse bile Alemdar Mustafa Paşa önderliğinde bir bastırma hareketi ile III. Selim’in torunu II. Mahmut tahta getirildi (1808). II. Mahmut bir süre sonra duruma hakim olarak “Vakayı Hayriye” adı verilen bir hareket ile Yeniçeri ocağını yerle bir etti. (1826) Bu sırada kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni ordunun başlığı tartışılırken fes giyilmesi kararı alındı.
Fes giyilmesi kararına karşı o zamanın gericileri dini gerekçeler göstererek büyük bir direniş gösterdiler. 1845 tarihinde fesin şekli ile ilgili önemli kurallar getirildi. Tüm düzenli birlikler ile devlet görevindekiler fes giyecekti. Ancak fesin tepesinde bükülmemiş ipekten yapılmış püskül bulunuyor ve fırtınalı havalarda bu püsküller darmadağın oluyordu. Oysa bu püsküllerin düzenli olması ve her gün taranması bir zorunluluktu. Bu nedenle sokaklarda tıpkı ayakkabı boyacıları gibi püskül tarayıcıları türemiş ve para karşılığı püskül taramaya başlamışlardı. Yani İngilizlerin tekstil sektörünü kurtarmak için Fas halkına giydirdikleri fes 250 yıl sonra Osmanlı topraklarına geldiğinde tepesine püskül takılmış, püskülün düzgün olması askerlerin ve devlet memurlarının başının belası olmuştu. Bugün kullandığımız “püsküllü bela” deyiminin kaynağının bu olduğu söylenir.
Osmanlı devleti dönemindeki gericilerin dini gerekçelerle karşı çıktıkları fes, günümüz gericilerinin simgesi oldu ve günümüz gericilerinin simgesi fesli deli de başımıza “püsküllü bela” kesildi.
Tarih bilmeyen sahte tarihçilere anımsatırız…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.