PARTİYE BEDEL ÖDETEREK SİYASET ÖĞRENİLMEZ!

“Düşünce yüklü insan, baktığı her insanda onun gerçekliğini örten bir imge geliştirir. İmge bir maskedir. Ciddiye alınmamalıdır! Biriyle dolaysız ve yalın ilişki kurmak için zihninizin ürettiği maskeleri atmadan, insanların gerçek yüzünü anlayamazsınız ve onun gerçeği ile hiç bir zaman yüzleşemezsiniz.”
Geçmişi görmezden gelerek yürümeye çalışmak, akıntıya kürek çekmektir.
Çok ilginç değil mi?
Demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını savunacaksın ancak, bunlara kendi partinde duyarsız kalacaksınız. Eleştiri yapılmasını istemeyeceksiniz. Anlayacağınız, gerçeklere sırtınızı döneceksiniz, partinin dışarıdan yönetilmesine ses çıkarmayacaksınız.
Örgütün adayını arkadan hançerleyeceksiniz. Kahve köşelerinde bulunan bir isimle “Yürüyelim arkadaşlar” diyeceksiniz. Hatta bazı yöneticilerin, yönetici yakınlarının hırsızlara destek vermesine ses çıkarmayacaksınız.
Böyle siyaset mi olur?
Kendi adayınıza “İstemezuk” şarkıları söyleyeceksiniz, başka partinin adayına ise mendil sallayacaksınız.
Sonra;
İlkeli, dürüst, ve demokrat rollerinde görüntü vereceksiniz.
“Nedense, biz, kendi içimizde çok eleştiriliyoruz” diyeceksiniz, “Görmeyin, duymayın, yazmayın” yani üç maymunu oynayın içerikli paylaşımlarla, gazetecilere gazetecilik öğreteceksiniz.
Bu ne rezillik?
Demokrasiye inandığını, özgürlüğü savunduğunu, insan haklarına saygı duyduğunu öncelikle evinde göstermelisin ki, sokakta inandırıcı olabilesin.
Gazeteciden adeta gazetecilik yapmaması isteniyor.
Siyasetin, olmazsa olmazları arasında yer alan bir ahlak sınırı olur. Bu anlayış çemberi içinde politika üretilir.
Çifte standart sergilenmez. Dürüstlükten hiç bir koşulda ödün verilmez.
Hırsızlarla seçim kazanmaktansa, gerektiğinde onurluca kaybetmek yeğlenir.
Gençler, zorla istifa ettirilerek partiden uzaklaştırılırken neden sessiz kalındı?
Kimse tribüne oynamasın!
Parti, birilerinin babasının çiftliği değildir ve kimsenin de deneme tahtası olmayacaktır.
Aksi savunulabilir mi?
***
Türkiye’yi Karacabey’den kurtaracak yazılar yazmadığımız savına gelelim:
Akıl tutulması yaşanmıyorsa, alzheimer belirtisiyle karşı karşıya olabiliriz.
Meltem’in arşivi ortada.
Yarım asra yakındır gazetecilik yapıyorum, arşive bakıldığında, Atatürkçü çizgiden hiç sapmadığımız, her koşulda Cumhuriyet değerlerine bağlı kaldığımız, bağımsızlığı ilke edindiğimiz, laik, demokratik, çağdaş Türkiye anlayışından hiç ödün vermediğimiz kolayca görülecektir.
Yarım asra yakındır hiç yandaş olmadık, havuz medyasına hiç girmedik. Sürekli baskı altında kaldık. Sürekli tehdit edildik. Gün geldi işyerimiz kapatıldı. Bıçaklandık, kurşunlandık, ancak hiç sarsılmadık. Doğrulardan ayrılmamaya özen gösterdik.
Yan gelip yatmadık. İdare-i maslahatçı olmadık. Sürekli taşın altında oldu elimiz.
Hakkımızda açılan dava sayısı 72’yi buldu. Geriye dönüp baktığımızda, ödenmemiş borçlardan kaynaklanan tek bir dava görmedik.
Emeği çalınanlarla, haksızlığa uğrayanlarla yürüdük. Güçlünün değil, haklının yanında olduk.
Dile kolay yarım asra yakındır hiç değişmedik, hiç boyun eğmedik. Yalancıları, talancıları, bölücüleri, vatan hainlerini haber yaparken açılan davaların tümünden onur duyduk.
Kontrolsüz öfkelerle kimseyi karalamadık.
Çünkü, yazdıklarımızın bilinci içindeydik
Ya siz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.