Onurlu yaşamak

Bugün Selamiçeşme semtinin pazarı. Bizim eve  de yakın. Sebze ve meyve ihtiyacımızı genellikle marketlerden karşılamamıza rağmen, zaman zaman bu pazara gittiğim olur. Yine böyle birgün pazarı gezmeyi düşündüm.
            Meyve ve sebze sergilerinin arasında bir küçük sehpanın üzerinde kağıt mendiller ve asfaltın üzerinde oturan özürlü bir genç gördüm. Başında üç beş kadın, özürlü gence para vermeğe çabalıyorlar. Özürlü genç, kendini ifade etmekte başarısız. Çünkü, bedensel, zihinsel ve konuşma özürlü. Kendisine sadaka vermek isteyen kadınlara, kendi uslübü ile itiraz ediyor ve mendil satın almalarını işaret ediyor.
            Yani, dilenmek için orada olmadığını, mendil satarak geçimini sağlamayı amaçladığını anlatmak istiyor. Özürlü ama; gururlu, onurlu ve haysiyetli. Toplumun, kendisine sadaka vermesini kabüllenemiyor.
            Birkaç gün önce de Fatih Belediyesi’nce kurulan iftar çadırını görmeye gitmiştim. Büyük ve görkemli bir çadır. Masalar sıralanmış, oruçlu olduğunu sezdiren birkaçyüz kişi  sandalyelerine oturmuş, akşam ezanının okunmasını bekliyorlar. Doğaldır bir kısmı hakikaten ihtiyaç sahibi, fakat büyük kısmını ise, ihtiyaç sahibi olmayıp, asalak yaşamayı kendisine şiar edinmiş kişiler olduğu kanısındayım. Giyimleri, kuşamları ve ciltlerinin rengi ve parlaklığı kanaatimi güçlendirmektedir.
            Derken, gözümün önüne Başbakan’ın gezi otobüsü geliverdi. Başbakan otobüsün ön kapısında elinde oyuncaklar, aşağıda ise her yaştan çocuklar. Kimileri o kadar küçük ki, ancak annesinin kucağında otobüsü takip edip, oyuncak kapmaya çabalıyor. Bir defasında da, Başbakan’ın attığı oyuncak küçük bir çocuğun kafasına isabet etmişti de; basında günlerce çocuğun kafa travması geçirebileceğinden dem vuruldu. Ancak hiç kimse çocukların psikolojik travmasından bahsetmedi ne yazık ki.
            Hadi toplum ve toplumu yönetenler, çocukların bu yaşta avanta oyuncak peşinde koşmasından veya koşturulmasından dolayı psikolojik travmaya uğrayacağı konusunda hassas değiller. Peki, çocukların aileleri neden duyarsız kalıyor?
            İşte bu çocuklar, büyüdüğünde kömür ve erzak torbası koşturacaklar ve karşılığında da en kutsal varlıkları olması gereken oylarını, torbalar doğrultusunda kullanacaklar. Bu oyuncak dağıtımı bir ön hazırlık olmuyor mu?
            Kendimden bahsetmeyi sevmem ama, konu ile çok yakın olduğu için gündeme getirmek zorudayım. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisiyim. Geometri dersindeyiz. Geometri takımım yok, yanımda oturan arkadaşımın işlemi bitince ben kullanıyorum. Öğretmenimizin dikkatini çekmiş olmalı ki,sordu.
            -Senin gönyen, iletkin ve pergelin yok mu?
            -Öğretmenim, paramız olmadığı için alamadık. Yetiştirdiğimiz ürünleri satınca alacağız. Şu an yok…
            Öğretmenim, sınıf mümessiline, benim adımın da yardıma muhtaç öğrencilerin listesine yazması için talimat verdi.
            Yüzümün nasıl kıpkırmızı olduğu bugün dahi gözlerimin önünde. Ve ben yardımın yapılacağı Salı günü okula gitmedim. Öğretmenimiz de hassasiyetimi anlamış olmalı ki, beni çağırdı ve davranışımdan dolayı kutladı.
            Anlatılması güç duygular yaşadım. Özürlü gencin, sadaka kabül etmeyişi gibi. Onbir yaşındaki bir çocuğun, üzerinde yamalı elbise olduğu halde elbise ve ayakkabı yardımı kabül etmeyişi gibi.
            İnsanlar, çocukluktan itibaren asaletin, haysiyetin ve onurun tadını alabilmeli. Sonrası kendiliğinden geliyor.
            Çok aciz ve yokluk içinde olup da, yardım kabül edenler veya talep edenlere bir sözüm yok. Fakat, yaşam tarzını asalaklığa ve avantaya dizayn  edelere şunu söylemeden geçemeyeceğım:
            İnsansak, insan olduğumuzun farkına varalım. Onurlu, gururlu ve haysiyetli yaşamanın çok güzel bir ideal olduğunu öğrenelim. İnanın avantacılıktan aldığımız  hazdan bin kat daha fazlasını alırız.
            Ne diyor Akif:
            Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası:
            Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.