Onko-Day hastalarını yuvasız bırakmıyor

ONKO-DAY denilince aklıma ilk gelen Ataevler’deki Onko-Day Parkı olur her zaman. Benim için yaz gecelerinin vazgeçilmezi o park, Bulvar’ın curcunasından uzak, eski mütevazı çay bahçeleri tadında, fiyatlarıyla ve yiyeceklerdeki kadın eli değmişliğinin farkıyla ilk tercih sebebim olur. Hele de baharın ilk ılık günlerinde insanın kendisini dışarı atması için bulunmaz bir nimettir. Bir vesileyle keşfedip arkadaşlarımın da ayağını alıştırdığım parkın Onkoloji Dayanışma Derneği bünyesinde olduğunu öğrenince daha bir sık gider olduk bu mütevazı bahçeye.
İçtiğimiz her çay hayırlara vesile oluyordu, bu da bizi mutlu ediyordu.
 
Vesileler çeşit çeşit
Bundan birkaç yıl önce Nilüfer Kadın Korosu’nun bir çalışmasına katılmış ve orada uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla karşılaşmıştım. Eski dost Nesrin Tunaboylu hem korodaydı, hem artık iyileşmiş bir onkoloji hastasıydı ve hem de bir Onko-Day gönüllüsüydü. Karşılaşmamızı izleyen günlerde Onko-Day yararına gerçekleştirdikleri bir konsere davet etti beni. O konser esnasında kanser hastaları için yaptıkları çalışmalardan bahsetti biraz. Özellikle de şehir dışından gelerek kanser tedavisi gören kişiler için hizmete sundukları evleri görmemi istedi. En kısa zamanda buluşmak için sözleştik.
O gece sözleştiğimiz buluşma hayırlı bir vesilenin de dahliyle ancak geçtiğimiz Salı günü gerçekleşti.
Yine Nilüfer Kadın Korosu koristlerinden ve çok uzun zamana dayalı bir dostluğumuzun bulunduğu Zuhal Doğru Kutku, el emeği-göz nuru ile ürettiği ürünlerin satışından elde ettiği gelir ile Onko-Day’a bir oda tefriş etmişti.
Daha önce aynı çalışma ile Devlet Hastanesi’ne hediye ettiği oda, babası Saffet Doğru adınaydı. Bu projesini ise geçtiğimiz senelerde aniden vefat eden ablası Ülkü Doğru için gerçekleştirmişti.
Günler öncesinden randevulaştığımız üzre Onko-Day Hasta Konuk Evi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde buluştuk kendileriyle.
Yeni yerleşim bölgesi olduğu için henüz herkesçe bilinmeyen Nilüfer-Altınşehir’deki tesiste, Onko-Day Yönetim Kurulu Başkanı Füsun Önen ve diğer arkadaşlar tüm içtenlikleriyle karşıladılar bizi.
Dernek, sakin ve sessiz bir ortamda, iki katlı bir binada yürütüyordu tüm çalışmalarını.
Kendisi de bir dönem kanserle flört eden ama sıkı dost olmayan Füsun Hanım, kanser hastaları ve aileleri için verdikleri emekleri ve emeklerin dönüşünün yüreklerdeki mutluluk izlerinden bahsetti.
Emeklerini anlatırken cimri, mutluluklarını anlatırken cömertti.
Yapılan iyiliğin gizli olması düsturunu benimseyenlerdendi besbelli ama iyiliğin çoğalabilmesi için kanımca anlatmakta da biraz cömert olmalıydı. Yoksa bu iyilik hareketi yeterince duyulmayacak ve bilinmeyecekti. Esas olan bu hareketin ‘muhtaç kişiler’ tarafından duyulur olmasıydı ve onun yolu da anlatmaktan geçiyordu.
97’de kurulan derneğin 2001’den beri başkanlığını yapan Füsun Önen, “Kanserim ben kanserim” sözleriyle etrafta dolaşarak ‘hastalık ve yardım ‘show’u yapanlarla aynı kefeye konmak istemiyordu. Haksız da değildi.
Lâkin bizde bir söz vardır, “Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz…”
****
Çaylar eşliğinde edilen kısa ama leziz sohbetin ardından üst kata çıktık ve Salı günleri bir araya gelerek atölyeye çevirdikleri odada üretim yapan dernek gönüllüleri ile tanıştık. Odada dikiş makineleri makaslar, iğneler, iplikler, ütüler, kumaşlar, kısacası üretmek için gereken her şey mevcuttu.
Kına kesesinden lavanta kesesine, havlu kenarından yaka iğnesine, yatak örtüsünden pike takımına kadar her türlü marifet geliyordu ellerinden. Sipariş üzerine de üretiyor, gelirini onkoloji hastalarına yönlendiriyorlardı.
Onların da bize katılımıyla üst katta Zuhal Doğru Kutku’nun tefriş ettiği odanın açılışı yapıldı ve Kutku’ya Füsun Önen tarafından bir anı plaketi verildi.
Uzun zamandır onkoloji hastalarına psikolojik destek veren Uzm. Psikolog Birgül Aydın’a tahsis edilecek olan odanın maliyeti, ilmek ilmek dokunan el işi ürünlerden oluşmuştu. O yüzden de çok kıymetliydi.
Sosyal sorumluluk projeleri, sosyal sorumluluğu yüreğinde hisseden insanların elinde bir başka şekilleniyordu.
Açılışın ardından gönüllü üyelerin evlerinde hazırladıkları yiyecekler eşliğinde çaylarımızı içerken sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.
2012’de bu binaya taşındıklarını, gönüllü üyelerinin toplam sayısının hayli çok olduğunu söyledi Füsun Önen. Gönüllü çalışanların illa ki kanser hastalığıyla tanışmış kadınlar olmadığını, aynı zamanda eşlerin de bu çalışmalara verdikleri desteği ve burada bir aile olduklarını anlattı.
Elbette ki eşlerin desteklemediği bir gönüllülük havada kalırdı.
Masa başı sohbeti zor da olsa bırakıp hasta evlerini gezmek için bahçeye çıktık.
Bir avlu etrafında 6 adet tek katlı ve çift yüzlü ev sıralanmıştı. Tesisin tatil yörelerinin kamplarını hatırlatır bir görüntüsü vardı. Toplam 12 adet olan evler iki odalı, banyolu ve mutfaklı prefabrik konutlardı.
Komplekste toplam 24 oda, toplantı salonu, dinlenme salonu, hobi odası ve konferans salonu ile mutfak ve yemekhane vardı.
Lions 118-K Yönetim Çevresi ve Nilüfer Belediyesi işbirliğiyle yaptırılan Hasta Konuk Evi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde şehir dışından gelen kanser hastalarının nezih bir ortamda kalmaları sağlanarak tedavilerine yardımcı olmak amaçlanıyordu.
Evler kendilerine hayat verenlerin isimlerini taşıyordu. Ali Durmaz, Havva Esen, Müşerref Döngül, Figen Yılmaz Yıldırım, Hisar, Bademli, Nilüfer, Koza Lions Kulüpleri bu evlerle hastalara umut oluyorlardı.
Evlerde kalan hastalar genelde imkânsızlıklar içinde hayata tutunmaya çalışan insanlar olduklarından, bu evler onlar için birer ışık oluyordu.
Evlerin içine göz attığımızda hastalar tarafından bırakılmış eşyalar dikkat çekiyordu. Belki duvara astıkları bir tablo, sehpa üzerine örttükleri dantel bir örtü ya da bir koltuk minderi. Kaldıkları odaları ‘ev’e çeviren minik dokunuşlardı hepsi.
Kendi evlerinden daha donanımlı bu evlerde kalanlar, aynı yollardan geçtikleri için birbirlerini anlıyorlardı, birbirlerine destek oluyorlardı. Bir yandan tedavileri boyunca hastaneye gidip geliyor, diğer yandan geçici de olsa komşuluk ediyorlar, böylece sosyalleşiyorlardı.
Dernek gönüllüleriyle olan ilişkileri ile de kendi hayatlarından farklı hayatları keşfediyor, daha önce şahit olmadıkları etkinliklerde yer alıyorlardı.
Hastalar kişisel çamaşırlarını kompleksteki çamaşır makinelerinde yıkıyorlardı. Hastanın odadan ayrılmasının ardından değişen çarşaflar ve yorganlar ise görevliler tarafından sanayi tipi makinede yıkanıyordu. Hijyen önemliydi.
Sponsorlar ve bağışların artması kompleksteki şartların günden güne gelişmesini sağlıyordu. Herkes karınca kararınca bir ucundan tutuyor ve ayağa kaldırdıkları kurumun güçlü bir şekilde ayakta kalmasını sağlıyordu. Böylece kurumun gücü insanlara daha kuvvetli akıyordu.
Bu olayda iki sivil toplum kuruluşu Lionlar ve Onko-Day el ele vermiş, “El ele Daha Güçlüyüz”demişlerdi…
****
STK’ların ve tek tek insanların yardımseverliği ile aşılmaz denen engeller kolayca aşılıyor. Lâkin insanlar yardımlarını yönlendirirken kurumun içini dışını, gelmişini geçmişini ve niyetini iyi bir irdelesinler derim.
Yerine ulaşmayan bir yardım sadece ‘’veren el’i memnun eder, vicdan temizler. Verilenler de kim bilir nerelerde erir gider.
****
Evleri dolaşırken ‘Bu kadar iyi organize olmuş bir kompleksteki tüm evler doludur ve hâttâ sıraya girmiş hastalar vardır’ diye düşündüm. Değilmiş. Doluluk diğer zamanlarda nasıldır bilmem ama o gün yarı yarıya dahi değildi.
Genelde doktorların yönlendirdiği hastalar oluyordu evlerde. Acaba bu kez hasta mı yoktu, yoksa iletişim eksikliği mi vardı?
Vedalaşıp ayrılırken “Gönül ister ki böyle evlere hiç hacet kalmasın, kaldığı zamanlarda da ihtiyacı olan herkes yararlansın” diyorum ve tüm emekleri için hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.