“Öğrenci değil, seçmen yetiştiriyoruz”

– Büyüyünce ne olacaksın bakalım?
– Doktor!
– Ya sen?
– Öğretmen!
– Peki ya sen?
– Pilot öğretmenim!
Ne hevesle söylerdik sorulduğunda ne olmak istediğimizi. En bildiğimiz meslekler ne ise onu söylerdik tabi. Hastalanınca bizi iyileştiren doktor, önümüze dünyayı seren öğretmen, ah bir de havada kuş gibi süzülen o uçağın pilotu.
En çok da öğretmen olmak isterdik ama.
İdealist öğretmenlerdi bize örnek olanlar. İtibarlı, sözü dinlenen, aklıselim, eli yüzü düzgün, örnek insanlardı hepsi.
Sonra geçen zaman içinde toplumun değişmesi ile öğretmen profili de değişmeye başladı.
Yeni öğrenciler de eski öğrenciler değildi artık.
Zorlaşan ya da zorlaştırılan şartlar öğretmenlik mesleğinin tercih edilebilirliğini olumsuz etkiledi. Eskinin öğretmen yetiştiren saygın kurumlarının kapatılmasıyla öğretmen değil fakülte mezunu insanlar öğretmen olmaya başladı.
Diploma insanı öğretmen yapmazdı ki.
Çocuğu anlamak, bazen çocukla çocuk olmak, onu sarıp sarmalamak ve hayata hazırlamak lazımdı önce. Bu da öğretmen okullarında öğretiliyordu.
Fakülte diploması üzerine eklenen ‘çocuk psikolojisi ve öğretmeyi öğrenme’ belgesi öğretmenlikte ne kadar yeterli oluyordu?
Duyarlılığı ve sorumluluğu yüksek insanlar kendi boşluklarını doldurarak, eksiklerini telafi ederek, arayı kapattılar elbet. Sevgiyle ve ilgiyle yapılan her iş başarılı olurdu.
Düzenli maaş alabilmek için çareyi devlete kapağı atmakta bulanlar ise aldıkları maaşı hiç hak etmediler…
Onlar çocukları sevmediler.
Onlar sorumluluklarının farkına varıp, gereğini yerine getirmediler.
Üstüne üstlük bir de siyasete malzeme olup bölüm bölüm bölündüler…
Çalıştıkları kurum “Millî” Eğitim idi oysa.
Eğitim ve öğretim vatan için, toplum için, gelecek için, birlik içindi…
Eğitim Millî idi ama Bakanlık hükümetindi. O yüzden de her gelen kendi düzenini getirdi. O yüzden de bunca senedir yerine oturamayan eğitim sistemi, adeta yap boz tahtasına benzedi…
****
Seslerine kulak vermek için Öğretmen Okullarının kuruluşunun 168. yıl dönümü etkinliğinde buluştuk öğretmenlerimizle.
Bursa İli Eğitim Hizmetlerine Yardım ve Eğitimi Geliştirme Derneği tarafından düzenlenen ve moderatörlüğünü Dernek Başkanı Zeki Baştürk’ün yaptığı “Geçmişten Günümüze Öğretmen Sorunları ve Çözüm Önerileri” konulu panele konuşmacı olarak, Eğitim-İş Bursa Şube Başkanı Özkan RONAEğitim-Sen Bursa Şube Başkanı Cihat UYGUR ve Türk Eğitim Sen Bursa 2 No’lu Şube Başkanı Selçuk TÜRKOĞLU katıldı.
İlk sözü SELÇUK TÜRKOĞLU’na verdi Zeki Hoca.
“Öğretmenin tek sorunu maddi değil. Öncelikle geleceğe güvenle bakmak istiyorsunuz. Milli eğitime altı ay sonra ne olacağını kimse kestiremiyor. Her gün değişen bir sistemin içinde. 5 defa bakan, 6 defa sınav sistemi, 4 defa milli eğitim temel kanunu ve yüzlerle ifade edilen yönetmelikler değişmiş. Böyle bir otamda eğitim çalışanları hayatlarını sürdürmeye gayret ediyor.” diyerek söze başladı Türkoğlu.
Öğretmenlerin en büyük lüksü tatil. 
Onun da çoğu memleket ziyareti. Ana baba ziyareti. Hatta belki memleketten erzak getirme ziyareti.
% 40’ımızın ev sahibi olmasını, (ki bir çoğunun üzerine banka kredisi vardır, bir çoğu miras kalmıştır ya da karı koca birlikte çalışmışlardır) lüks gören bir zihniyet var.

“Öğretmenliği bırakmak istiyoruz”

Meslekten soğumuş, emekli olmak isteyen öğretmenler var. Ek gösterge düşüklüğünden dolayı, çalışan ile emekli arasındaki gelir farkından dolayı emekli olamıyor. Birçoğu psikolojik sıkıntılar yaşıyor. Öğrenciler ya da veliler tarafından şiddete uğruyor. Okul ortamında çalışma barışı yok, adalet, vicdan ve ahlâk yok, okul kültürü oluşamıyor. İsteksizlik ortaya çıkıyor.
Zorlama var
Bin’e yakın aday öğretmen geldi Bursa’ya. % 90’ı bir sendikaya, ister ya da istemez, üye olmuşlar. Bir de mülakat şartı getirilmiş şimdi. “Fakülteyi kazandım, okudum, bitirdim, KPSS’yi zar zor aştım, atandım, risk edemem” deyip kendini riske atmak istemiyor. Bu da köleleşmeyi yaratıyor.
ÖZKAN RONA ve öğretmen okullarının tarihi
“Öğretmenlik, devletin eğitim öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanıyor.
İlk öğretmen okulu Darülmuallimin 16 Mart 1948’de kurulmuş. Tanzimat’tan Cumhuriyete kadar modern eğitimcilerin yetiştirilmesinde emeği geçen eğitimciler ve Cumhuriyet ile birlikte yeni eğitimciler yetiştirilmesinde emeği geçen Mustafa Kemal Atatürk ve devrimci kadrolarıdır.
Köy Enstitülerinden başlanarak öğretmen yetiştirilmesi konusunda çok önemli adımlar atılıp çok atılımlar yapılmasına karşın, günümüzde hem öğretmen yetiştirilmesinde, hem öğretmen istihdamında hem de eğitimin öğretmen eliyle yürütülmesinde önemli sorunlar yaşanmakta.

Her çağ kendi modelini yaratır
Cumhuriyet’in öğretmen modeli idealist ve toplumcu öğretmen modeliydi. Kulluktan çıkarıp birey haline getiren, aklı özgürleştirip çağdaşlaştıran, köylüyü köyünde eğiten ve köyünde kalkındıran, ezberci değil, öğrettiklerinin yaşamda bir karşılığı olan, uygulamacı olan öğetmenler idi onlar. Bireyin mutluluğunu öne alıp toplumsal mutluluk ve topyekun kalkınmayı sağlayan öğretmen modeliydi. Yeni model böyle değil. Tek görevi öğrenciyi sınavlara hazırlamak olan, teknisyen öğretmen modeline geçildi şimdi.
Öğretmen artık kendi sınırlarını belirleyemiyor. Sınıfında özgür değil. Neyi nasıl öğretmesi gerektiği önceden belirlenmiş.

Alo 147 Öğretmen Şikâyet Hattı
Eline telefonu alan istediği kadar öğretmeni şikayet eder oldu. Hukukta temel kural iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir oysa. Burada o kural da çiğneniyor. Herkes her şekilde şikayet edebiliyor.

Okul mu çiftlik mi?

2014’de çıkan Torba Yasa ile okullarda tasfiyeye ve kadrolaşmaya imza atıldı. Okullar çiftlik haline geldi. Sendikasız ve muhalif sendikaya üye öğretmenler tek tek çağrılıp ‘idari sopa’ ile yandaş sendikaya üye yapılmaya çalışılıyor.
Dünyada neredeyiz?
Ülkemizde öğretmenlerin çalışma süreleri çok yüksek. 2012’de yapılan bir çalışmaya göre, OECD ülkeleri öğretmenlerinden 145 saat daha fazla çalışıyorlar. OECD ülkelerindeki öğretmen ücretlerinin üçte biri ücrete çalışmaktalar. (OECD ülkelerinde yıllık gelir 24 bin dolar, ülkemizde ise 10 bin doların altında.)
Bu durum onların mesleki verimliliklerini de etkiliyor haliyle.

Futbolcu belirliyor, öğretmen uyguluyor

Ülkenin eğitim sistemini eğitimcilerin dışında kim varsa o belirliyor. 4+4+4 sistemi, komisyonda öğretmen olmayan beş milletvekilinin imzasıyla meclise gelmişti. (O komisyonda futbolcu Hakan Şükür bile vardı.)
Siyasal iktidarlar eğitim politikalarını belirlerken öğretmenleri kapsam dışında tutarlar. 12 Eylül’den bugüne ülkemizde 21 kez hükümet kurulmuş, 18 ayrı kişi milli eğitim bakanlığı yapmıştır. Bunlardan sadece birisi eğitim kökenlidir. O da Avni Akyol‘dur.

Hem dindar, hem kindar
Siyasal iktidarlar eğitimi mutlu ve üretken insan yetiştirmek yerine hakim ideolojiyi kökleştirme ve yeni insan yaratma aracı haline getirmişlerdir. Dindar ve kindar nesil yetiştirme hedefindeki gibi… Siyasiler öğretmenleri kapsam dışında tutmaktadır.
Öğretmenleri önce kendi sorunlarına ikna etmek gereklidir. Sendikalar öğretmeni kendi sorunlarına duyarlılık gösterme konusunda daha duyarlı bir seviyeye getirmektir.
Son ‘öğretmen okulu mezunu’ CİHAT UYGUR:
Ne kadar ekonomik gücünüz varsa ona göre şekillenirsiniz. Köylü tabakası kendi sorunlarını aktarırken bundan orta sınıf ve üst sınıf rahatsız oluyorsa bunu düşünmek gerek. Bu sıkıntılar sadece 13-14 yıllık son dönemlerden kaynaklı değildir. 1965’de ortaya çıkar bu sıkıntılar ilk. Devrimci öğretmenlerin hakimiyeti orta sınıf tarafından kırılıyor. Öğrenci profili değişiyor.

Siyasal iktidar kendine sorun olacak her kurumu kapatır. 
Bu sorun üç ayaklıdır. Öğretmen sorununu çözmekle bitmez. Veli, öğrenci, sosyal guruplar olacak. Çocuklara, neyi eksik yaptık diye soran öğretmenlerin dedikleri aşamaya, 46’daki felsefeye ulaşana kadar öğretmen sorunları çözülemez.

Anlaşmalara uymuyoruz

Biz çadır devleti değil, Türkiye Cumhuriyeti isek eğer yapılan uluslararası anlaşmalara uymalıyız ama uymuyoruz..
Okullarda mobbing var. 
Her türlü baskıcı ve ters hareket idareyle çatışma yaşamamak için saklanıyor. İdareci odaları genç öğretmenler için tehdit odaları olarak kullanılıyor. Göstermelik bir iç huzur var okullarda.

Öğretmen evleri kimler için?
80 sonrası öğretmenlere danışılmadan öğretmen evleri yaratıldı. Öğretmenler sahip çıkmaya başlayınca engellemeler oldu. Bugün bu evler otel halinden üst tabaka bürokratlara hizmete kaymış durumda.
Panel başkanı Zeki Baştürk panelin ilk bölümünün sonunda kısa bir konuşma yaparak ilk bölümü toparlıyor: “Köy Enstitüleri kapatıldı, Öğretmen Okulları, Yüksek Öğretmen Okulları, Gazi Eğitim Enstitüsü kapatıldı, Eğitim Enstitüleri kapatıldı, en son Anadolu Öğretmen Liseleri kapatıldı. Öğretmenlerin kaynağı kurutuldu. Osmanlı’ya hayranlık var ama Osmanlı’nın bundan 168 sene önce öğretmen okullarını kurduğu atlanıyor. Eskiden şehre gelen öğretmeni Valilik protokol ile karşılarmış. Yaşadığı yer Vali Konağı kadar güzel olurmuş. Şimdi öğretmenlik bir sorun yumağı.”
Uzun uzun anlatılan sıkıntıları dinlerken aklıma bir soru düştü ve sordum:

* Yandaş denilen öğretmenler de aynı sıkıntılardan muzdarip mi? Niçin onlar sizin yanınızda değil?
Önce Selçuk Türkoğlu cevapladı soruyu.
SELÇUK TÜRKOĞLU: Bizden daha farklı değiller. Onlar bizim savunumlarımızı gerekli bulmuyor. İş güvencesini gereksiz buluyor. İçinde bulundukları duruma razılar. Ya da yandaşlıklarından dolayı biraz daha kolaylıklarla karşılanıyor. Kollanıp gözetiliyorlar. Hallerinden memnunlar. Haklarına değil ideolojisine bakıyorlar. Kutuplaşma ve ideolojik körlük gerçekleri görmemeyi getiriyor.
Türkiye’de öğretmenlik mesleği bir uzmanlık mesleği görülmüyor. Eğitim de bir bilim dalı olarak kabul edilmiyor. Gerçeklerin değil algıların yönettiği bir ülkedeyiz. Bakış açısı ile şekilleniyor algı.
Çalışma saatlerini az, tatili ve ücreti çok bulan zihniyete, Farabi’yi getirseniz altı saatten fazla ders anlatamayacağını anlatamıyorsunuz.
İmam hatiplerin artmasıyla biz öğrenci yetiştirmiyoruz, biz seçmen yetiştiriyoruz.
Çözüm yolları politik siyasi irade ile doğru orantılı. Bir ülkede 350 bin atanamayan öğretmen olmaz.

Zorunlu eğitim 4+4+4 = Dert+Dert+Dert…
8 yılı bitirince devam etmeyen çocuklar ekonomik hayata atılıyordu. Aile hayatına giriyor. Hayatın içine giriyordu. Bursa’da liselere kayıt yaptıran çocukların % 50’si mezun olamıyor ve kayıp nesil oluyor.
Bonzai neredeyse bir Bursa markası olma yolunda. Kayıtlı 5 binin üzerinde kullanan çocuk var.
Eskiden okullar mahallelerde idi. Okullar ayrışınca mesafeler de uzadı. Şimdi okulların % 99’ı ikili öğretim yapıyor. Sabahın 7’sinden akşamın 7’sine kadar okul açık.
200 tane 24 derslikli tam donanımlı okul parası, en az 600 milyon TL’ye mal olan yeni stada yatırıldı. Eğer ki o okullar yapılmış olsaydı, bütün eğitim sorunu çözülüp tekli eğitim yapılacaktı.
ÖZKAN RONA: Kendi yapamadıkları düşünce baskısını okul idarecilerinin yapıyor olmasından mutlu olduklarını gözlemliyoruz. Kölelik sisteminden şikayetçi değiller. Siyasal iktidarın tercihine göre belirlendiğini biliyorlar. Yardımcı hizmetliler dahi siyasi partiye üye olmadan okulda iş bulamıyorlar. İş bulmuş olmalarını yeterli görüyorlar.
Herkesin kendi haklarına sahip çıkması için bir şeyler yapması gerek. Çoğunlukta olan onları, kendileri için bir şeyler yapmaya ikna edebilirsek sorunlar daha kolay çözülür.
Öğretmenlik yarınla ilgili kaygılar duyularak yapılacak bir meslek değildir. Aklında nasıl daha iyi insan yetiştirebilirim olmalı.
Öğretmen, okulunun ekonomik ihtiyaçlarının karşılanmasında görev almamalıdır.
CİHAT UYGUR: Onlar yanımızda olsun olmasın biz onlar için de mücadele ederiz. Biz ayrımcı değiliz. Demokratik düşünce derken kimseden bizim gibi düşünmesini isteyemeyiz. O zaman biz de aynı çizgiye düşeriz.

Kamu çalışanlarına siyaset hakkı tanınmalıdır.
19. Milli Eğitim Şûrası’nın kararlarını tanımıyoruz. Sübyan tipi eğitim sistemini dayatanlara karşıyız.
Pisa araştırmalarında öğrencilerimiz 65 ülke arasında 42. sırada, okumada 41, fende 45. sırada. OECD’de öğretmenlere verdiğimiz kıymet ile 41. sıradayız.

Çözüm:

Bu verileri değiştirmenin yolu siyasi otoritede yer almaktadır. Toplumsal muhalefeti güçlenmektedir. Okulda yanlışlık yapılıyorsa o okula velilerin sahip çıkmasındadır.
Kaynaklar adil dağıtılmamaktadır. Hükümetin tercihi öndedir.
****
İyi eğitilmiş öğretmenlere ihtiyacımız var önce bizim.
Sonra da müfredat merkezli değil, insan yetiştirme merkezli bir eğitim sistemine.
Bu işi başarmışlara bakarak, onlardan model alıp uygulayarak ve eğitimi/eğitimsizliği ülkenin geleceği olarak görerek.

Ağaç yaşken eğilir malum.
Tabi siz ne tarafa eğerseniz o tarafa eğilir.
O yüzden;
Eğeceğiniz yanı iyi seçin…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.