O testi kırılmasın

Ölüm, terör ya da afet sebebiyle gelmişse eğer, toplum tarafından bir kişi için de olsa duyulan acı aynı oluyor, yüz kişi için de olsa aynı.
Toplu ölümler karşısında ise yeise gark olmak kaçınılmaz.
Böyle zamanlarda yüzümüz gülmüyor, canımız ‘yaşamak dahi’ istemiyor.
Unutulmuyor hiçbirisi.
Acılar ne 7’nin, ne 40’ın ne de 52’nin ardından son buluyor.
Doğanın kendini koruma ve devamlılığını sağlama mekanizması olsa gerek, en derin acılar içindeyken dahi gülümseyebiliyor olmasına en çok da insanın kendisi şaşırıyor.
Hayat, ‘acının kalbindeki insan’ için bile durmaksızın devam ediyor.
Biliniyor ki hayat, geçmişten ders alınarak ileriye doğru yaşanmakta.
Biliniyor ki marifet, ‘yas’tan ziyade böyle felaketlere mahal vermeyecek önlemleri almakta.

Bizler acılar içinde sağımıza solumuza bakmak dahi istemezken ciddi derecede sekteye uğrayan bir sektör var ve ilk darbeyi yiyen hep onlar.
Felaketler sonrası sesçisinden ışıkçısına, makyözünden terzisine, menajerinden müzisyenine dev bir ordunun ekmek kapısı geçici de olsa kapanıyor. Daha önceden planlanan cemiyetler devam ediyor, özel konserler ise ardı ardına erteleniyor, eğlence mekânları kapılarına kilit vuruyor.
Büyük felaketlerde ilk hesap önce sanatçılara kesiliyor.
Acılı zamanlarda insanın içinden ‘eller havaya’ davranmak gelmiyor elbet.
Lakin her kişi işine gidip mesaisine devam edebiliyor, müziğin ise müzisyenlerin ‘işi’ olduğu atlanıyor. Sanatın sadece eğlenme amaçlı olmadığı, en çok da insan ruhunu otadığı ıskalanıyor.
Acılı insanların acılarına saygısızlık edilerek, ‘kör kör parmağım gözüne’ misali eğlenmek değil dediğim.
Sanat, müzik, şifa, deva, geçim, kaygı, sektör kelimelerinin bir araya geldiği bir anlayıştan bahsediyorum.

Nasreddin Hoca’nın su getirmesi için çeşmeye yolladığı oğluna testi kırılmasın diye aşk ettiği tokatı hatırlayın.
Kırıldıktan sonra eşek sudan gelinceye dek dövsen de yok çaresi.
İş, testiyi kırdırmamakta.

O yüzden;
Siz testiyi kırdırmayın önce.
Velev ki kırıldı, bırakın insanlar yasını tutsun kendi bildiğince…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.