Müslümanlar Vahşi mi?

Paris’te işlenen cinayet bütün dünyayı sarstı. Olayla ilgili hiçbir ayrıntılı blgi alınmadan hüküm verildi. “Cinayeti İslamcılar işledi”…
Yerli ve yabancı haber ajansları ve TV kanalları aynı anda “Fransa’nın 11 Eylül’ü” değerlendirmesi yaptılar. Bu değerlendirme elbette sağduyulu çevrelerin midesini bulandırdı. Olayda bir bityeniği aramada haklılık payı olabilirdi.
New York’ta İkiz Kuleler adlı iş merkezine yapılan saldırının gerçek bir saldırı olmayıp büyük bir provokasyonun başlangıcı olduğuna inananların sayısı ABD’de bile çok fazla. Ancak son 50 yılda yürütülen algı operasyonu ve yapılan ahmakça bazı eylemler nedeniyle kimse gerçeği aramaya kalkışmıyor. Önüne konulan çözümlemeye inanmaya dünden razı oluyorlar.
Hemen belirtelim Paris’te dünyaca ünlü “Charlie Hebdo” adlı mizah dergisine yapılan ve şimdilik 12 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırıyı İslamcı bir terör örgütünün yapmamış olabileceği gibi bir komplo teorisine inanmamakla birlikte, kanlı cinayetin kesinkes İslamcılar tarafından işlendiğine dair bir peşin hüküm içinde de değiliz.
Şimdilik tek kanıt cinayet sırasında kameraların “Allah-u ekber” diye bağırmalarını kaydetmiş olması. Cinayet nedeni ise derginin Hazreti Muhammed’in karikatürlerini basması ve bunun sonrasında tehditler alması.
Bizi esas ilgilendiren, olaydan bir süre önce özellikle Avrupa’da başlatılan İslam düşmanlığı dalgasının hemen arkasından bu saldırının gelmesi ve bu kez tüm dünyada İslam dünyasına karşı büyük bir kampanyanın düğmesine basılmış olması.
Bu kampanyanın yürütülmesine haklılık veren geçmişteki acı olayları yok sayamayız. Ancak başlıkta da vurguladığımız gibi gerçekte Müslümanlar Vahşi mi? sorusunu sorup doğru yanıtı almadan doğru sonuca ulaşamayız.
İslam tarihinin geçmişinde çok kanlı olaylar olduğu bir gerçektir. Dahası İslamiyet en büyük vahşetlerinden birini Türklerin İslamiyet’i kabul edişi sırasında gerçekleştirmiştir. Bu nedenle Türk tarihinin yaklaşık 200 yıllık bölümü kayıptır. Nedense anlatılmaz. Bundan sonrasındaki vahşet olayları ise “İslam’ın kılıcı” olarak adlandırılan Türklerin üzerine kalmıştır.
Bütün bu gerçeklere rağmen dünyanın bu güne değin gördüğü en vahşi yapı emperyalist sistemdir. Ortaçağ engizisyonu ve Amerikanın keşfi, buna paralel olarak yürütülen köle ticareti emperyalist dönemdeki vahşetin provası niteliğindedir.
20. Yüzyılda özellikle İkinci Paylaşım Savaşı sırasında Naziler ve Faşistler tarafından uygulanan vahşet de aslında aynı sistemin kaçınılmaz sonucudur. Emperyalist sistem özünde bulunan vahşeti gizleyebilmek için her seferinde günah keçileri yaratarak suçu “çılgın” adını verdiği kişilere yıkmayı becerebilmiştir.
20. Yüzyılın son bölümü ile günümüzde, suçlamak için İslam toplumu hedef seçilmiştir. Bu saptırmayı yapabilmek için İslam dünyasını sonsuz bir karanlığa gömmek ise vazgeçilmez koşul kabul edilmiştir.
Emperyalizmin İslam dünyasındaki en sadık dostları bağnazlığın ve karanlığın en yoğun olduğu Arap ülkeleri yöneticileridir. Emperyalizme baş kaldırmayı becerebilen İslam toplulukları ise bitmez tükenmez saldırıların hedefi olmuşlardır. Afganistan, Cezayir, İran, Libya, Tunus, Irak, Mısır ve son olarak da Suriye’de yaşananlar unutulmamalıdır.
92 yıl önce emperyalizme unutulmaz bir ders veren Türkiye üzerinde emeller de sürmektedir.
İslam dünyası içinde bağnazlığı ve karanlığı yenmek için atılım yapan ülkelerdeki aydınlanma hareketlerinin karşısına en önce emperyalizm dikilmektedir. Bu işi bazen iç gericilikle, bazen askeri dikta ile yapmakta başarılı olamazlarsa doğrudan işgal yoluna girmektedirler.
Emperyalizm hiçbir laik girişimi hoş karşılamamıştır. İslam dünyasında laik bir düzen atılımı içinde olan ülkeler hep hedefte olmuştur. Son Suriye deneyi bile her şeyi açıklamaya yetmektedir. Bugün nefret ettiklerini söyledikleri IŞİD ile dün uğraştıkları Usame bin Ladin kendi yarattıkları Frankestaynlarıdır.
Antiemperyalist tutum alan İran’a düşmanlar. Gericiliğin çok daha egemen olan Suudilere ise dost. Arkasına sığındıkları büyük Batı uygarlığı ile emperyalist sistemin ilişkisi yoktur.
Kimin vahşi olduğunu anlamak zor değildir. Bu duruma isyan eden İslam dünyası direnişçileri bu algı operasyonuna karşı daha uyanık olmalı, tuzağa düşmemeliler. 50 yıl önce dünyada çok daha büyük sempati toplayan Filistin direnişi yapılan hatalar ve bölünme nedeniyle bugün eski sempatiyi bulamamaktadır.
İslam dünyasının gerçek vahşilerin kimler olduğunu gösterecek yolu bulması zor değildir. Bütün İslamcı direniş örgütleri büyük bir içtenlikle Paris’teki feci cinayeti kınayarak ve varsa içlerindeki provokatörleri dışlayarak işe başlayabilirler…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.