Maniple

Manipülasyon sözcüğünü bol bol duyuyoruz. Bu sözcüğe kaynaklık eden maniple aletini anımsayan var mı?
Uzun yıllar önce ilkokullarda bile haberleşme konusunu öğrenirken telgraf sisteminin temel aracını görürdük. Maniple’nin tıkırtısı daha sonra izlediğimiz filmlerdeki dıııt, dı, dıııt sesleriyle birleşirdi. Böylece Mors alfabesi hakkında da fikir sahibi olurduk.
Devir değişti. Eski teknolojiler hızla rafa kalktı. Telemprimörler’i anımsayan bile yok. Faks diye bildiğimiz belgegeçer sistemi bile sayısal teknoloji ve bilgisayarlar aracılığı ile başka bir şekle büründü.
Maniple rafa kalktı. Ama manipülasyon dediğimiz aldatma sisteminden hiç vazgeçilmedi. Üstelik manipülasyon, maniple aletinin icadından önce bile vardı. Sadece bu terim kullanılmıyordu.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Ulusal Kurtuluş Savaşını kazanırken telgraf ağını öylesine kullandılar ki, pek çok tarihçi zaferin telgrafçılar sayesinde kazanıldığını bile söyler. Tarihin belli bir döneminde telgrafçılar maniple ile pek çok zaferin kahramanı olmuşlardır.
Sıcak savaşın olmadığı zamanlarda ise manipülasyon savaş aracı olarak kullanılıyor. Üstelik yaşamın her alanında…
Sadece askerlikte değil, siyasette, ekonomide, eğitimde, pazarlamada… Uzun sözün kısası geniş halk yığınlarını aldatmada manipülasyon savaş aracı oluyor.
Tıpkı telgraf sistemimim temel aracı maniple’nin kolunu hareket ettirerek kilometrelerce ötedeki insanlara bir haberi iletmek ya da onları etkilemek gibi.
Adamın biri oturduğu yerden bir şirketin hisse senetlerinin değerini düşürebiliyor. Ya da artırabiliyor. Gerçek piyasada bir şirketin hisse senedinin yükselebilmesi için yüklü bir sipariş, yeni bir ürün, bol kazanç gerekirken manipülasyon ile her şey bir anda değişebiliyor.
Hiçbir işe yaramayan bir ürün birkaç şaklabanın TV ekranlarında yaptığı bir program ile satış rekorları kırabiliyor.
Adı sanı bilinmeyen birisi bir anda siyaset sahnesinin yıldızına dönüşebiliyor.
Milyonlarca seçmenin, yüz binlerce sandıkta vereceği oylarla şekillenecek parlamentoyu daha seçimler yapılmadan belirleyebiliyorlar.
İnsanların güçlüden yana olması gerektiği düşüncesini pompaladıktan sonra sahte anketlerle güçlü ve güçsüz olanları oturdukları yerden belirlemek, “baraj altında kalacak partilere oy vererek oyunu çöpe atmamak” gibi özgür iradeye ipotek koyan anlayışları yerleştirmek hep manipülasyon dediğimiz yöntemle gerçekleşiyor.
Bu nedenle siyasal partiler anket şirketlerine milyonlarca lira akıtıyor. Neredeyse her hafta birkaç siyasi parti anket yaptırıp yayınlatıyor. Anketi sipariş veren siyasi partiye göre sonuç çıkıyor. Maddi olarak güçlü olan siyasi partinin anket sonuçları basında yer buluyor. Böylece de milyonlarca insan etki altında bırakılarak yönlendiriliyor.
Son günlerde ortalığa dökülen Başbakana ait ses kayıtları basın üzerinde nasıl bir baskı ve denetim olduğunu gösterdi. Artık işadamlarının denetiminde olan basın dünyası, devletle iş yapan basın patronları nedeniyle tamamen iktidarın kuklası haline geldi. Gazete başlıkları ve TV haberlerine nasıl müdahale ettiklerini görüyoruz.
Şimdi ortaya çıktı ki basın aracılığı ile yaptırılan seçim anketlerinde görüşü alınan binlerce insanın söylediklerinin hiçbir hükmü yok. Başbakanın ya da yakınlarının anketi yaptıran basın kuruluşunun başındaki ile yapılan bir telefon konuşması ile anketteki değerler yer değiştiriyor.
“Gücü özgürlüğünde” olan “özgür” basınımız da bu isteğe “emredersiniz” yanıtı verebiliyor. Böylece baraj altında kalacak bir partinin (BDP) oyları yükseltilip biraz daha zorlansa barajı geçebileceği algısı yaratılıyor. Diğer yandan barajı rahat geçecek bir parti neredeyse baraj altında kalacak gibi gösterilebiliyor.
Maniple dediğimiz alet müzelik olalı yıllar oldu. Manipülasyon ise daha uzun yıllar geleceği belirlemede tayin edici rol almaya devam edecek gibi görünüyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.