Senede bir gün…

Hadi bu yazımızda yaklaşan Sevgililer Günü dolayısıyla, “Sevgililer Günü’nü Lüzumsuz Bulan Erkek” hallerine nazar edelim ve biraz eğlenelim.
Bilirsiniz; 364 günü değil de şu 1 günü atlatmak çok zor gelir erkek milletine.
Çünkü içinde dayatma vardır.
Talep vardır.
Beklenti vardır.
Erkek de alır gardını;
“Ben seni her gün seviyorum kuzum hayatım balım, bizim sevgimizi ispat etmek için 1 güne mi ihtiyacımız var canım cicim ciğerim, bunlar hep gâvur icadı Hürremim sultanım baş tacım…”
Ya da direk yokmuş gibi davranır…
Kadınların boş buldukları her güne bir yıl dönümü kondurmaları ve türlü çeşit beklentiye girmelerinden dolayı mı ürkerler bu özel günden bilmem.
Belki de hayatlarına sonradan monte bir gün olduğu için bir türlü kabullenemezler.
Eee, ne de olsa racona ters…
****
Sevgililer Günü yaklaştığında herkese bir haller olur mesela.
Sevgilisi olmayan nisa taifesi yalnızlığına hayıflanıp bunalım takılırken, sevgilisi olan er kişi hediyeden nasıl kaytaracağını şaşırır.
Sevgililik ve hediye tercihleri arasında günübirlik sevgili bulanlar ile günübirlik ayrılık yaşayanlar bir kefede tartılır.
Ummaktan bıkıp umursamıyormuş görünen kadının bile içinde bir umut vardır.
“Belki bu yıl….”
****
İtiraf edelim ki erkeklerin de işi zor.
Bir tavaya sevinen kadın yok ki karşılarında alıp getirsinler de sevindirsinler kadını.
Sıkıysa al.
Üstelik hem tutulacak sapı var, hem de ağır.
Hani kazara adamın kafasına bir çarpsa!
Aman Allah mahfaza…
Demek ki en tehlikesizinden ve en yaratıcısından hediye bulacaksın.
Üstüne üstlük beğenilmeme riskini de göze alacaksın.
Zor dostum zor…
****
Hoş beşi bir kenara bırakırsak;
364 günü sevgiden ve aşktan bihaber yaşayıp da 365’inci günü tantanalarla ve pahalı hediyelerle kutlamak ne kadar yapay bir gösteriş ise, 364 günü başkla ve sevgiyle dolu dolu yaşayıp 365’inci günü protesto edercesine es geçmek de bir o kadar -tersine- gösteriş.
İki tarafta da bir ispat var.
Lâkin neyin ispatı?
****
Oysa arada sırada içten gelerek yapılan minik jestler kadını erkeğe hayran bırakmaya yeter de artar bile.
Daha bir şevkle kamçılanır duyguları.
Daha bir sıkı sarılır hayata.
Küçük dokunuşlar büyütür aşkı yudum yudum.
İlgisizlik ise eritir damla damla.
Şıpır şıpır çözülür gider her damla gözyaşı ile.
Ve son damla ne zaman düşer bilinmez.
Sonrası,
Biten aşkın ruhuna El Fatiha…
****
Elimiz değmişken böyle günlerde anlı şanlı hediyeler bekleyenlere de iki lâf edelim.
Eşe dosta gösteriş için ya da ilişkinizin rayic bedeli olarak görmeyin hediyeyi.
Bazen çapkın bir bakıştadır aşk, bazen hafif bir dokunuşta, bazen de sıkı bir kavrayışta, şefkatli bir sahip çıkışta, nahif bir saç okşayışta, nazlı nazlı darılmaların coşku dolu barışmalarında, beklenmeyen anda gelen bir mesajda, aniden ediliveren bir iltifatta, az biraz kıskançlıkta, mesafelerin kifayetsizliğinde, özleyişte ve bekleyişte, akşam eve gelirken alınan taze bir ekmekte, sofraya konulan sıcak bir kap yemekte, afiyetle yenilen bir yemeğin ardından dile gelen içten bir teşekkürde;
“Ellerine sağlık…”
****
Kısacası;
Cepte değil, gönüldedir aşk.
O yüzden,
Siz önce bir gönül alın,
Bakın bakalım ardından neler oluyor…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.