Kurnazlar olmasaydı dolandırıcılar aç kalırdı

İyi niyetleri ve safdillikleri sebebiyle dolandırılanlara üzülüyor insan da, kurnazlıklarının sonucu olarak dolandırılanlara pek de üzülmüyor doğrusu.
1950-60 seneleri arasında köyden İstanbul’a gelen saf insanlara, kentin birçok  eserini ve en çok da “Galata Köprüsü”nü satan meşhur “Sülün Osman”ı çoğumuz biliriz.
Paracıklarını Sülün Bey”e kaptıranlar daha sonra ne yapmışlardır bilmem ama Sülün Bey’in o paraları afiyetle yediği ve icraatlarına aralıksız devam ettiği malumunuz…
Saf insanları dolandırmak dolandıran insanı pek tatmin etmemeli aslında. Esas tatmin kurnazı dolandırmakta.
Kurnaz kişi malı ucuza kapatmak ister ya hani, işte onun da tongaya bastığı yer orasıdır.
AVM otoparklarında araçlarıyla yanlarına yaklaşarak “free shop”tan aldığı parfümleri yarı fiyatına satmak istediğini söyleyenlere atlar hemen mesela.
Yarı fiyatına ayıla bayıla aldığı o parfümlerin ederi aslında gerçeğinin çeyrek fiyatının bile çok altındadır.
Çünkü o parfümler asla gerçek değil, çakmadır…
Ee, “Ucuz etin yahnisi lezzetsiz olur”, benden söylemesi…
****
Bankerlere para kaptıranlar vardı hani 80’li yıllarda. Niçin kaptırmışlardı o paraları, hatırlayın bir…
Çünkü bankerler çok daha fazla faiz sunuyorlardı kendilerine. Yattıkları yerden çuvalla para kazanıyorlardı.  Oh ne âlâ memleket idi o öyle.
Sonra birdenbire bir de baktılar ki ne çuval kalmış, ne de tek kuruş para…
****
Çok değil, daha bu senenin martında cennetten tapu vaadiyle vurgun yapanlar oldu bu memlekette.
5 ilde vatandaşları cennetten yer vereceklerini söyleyerek yaklaşık 6 milyon lira dolandıran bu kişilere diyecek bir şey yok. Onlar mesleklerini gayet iyi icra etmişler. Neyse ki tökezleyip yakalanmışlar da daha fazla can yakamamışlar.
Ya cennetten arazi alabileceğine inanabilen kurnaz kişilere ne demeli?
Ne kadar da kolaymış cennette yer sahibi olmak diye ne kadar sevinmişlerdi kimbilir… Sevap işlemeye, iyi insan olmaya, ibadete ne hacet var. Bas parayı, al tapuyu…
Cennette kendilerine verilecek hurilerin hayali gözlerini nasıl kör etmiş olmalı ki, en kolay yoldan cenneti garantilemek istemişler.
Hazır cennet garantiyken bir an önce öteki tarafa gitmeye kalkışan olmamış neyse ki…
Kurnazsınız, evet çok kurnaz….
****
Çağın dolandırıcılığı da Deniz Feneri dolandırıcılığı olsa gerek.
Pardon, Çağın İyilik Hareketi idi adı sahi.
Evet hakikaten de iyilik hareketiymiş.
Ama kime?
Her türlü ispatı ile ortada olan bu dolandırıcılığın cezası da nedense verilemedi gitti.
40 milyon Euro’nun üzerinde bağış parasının izini süren Alman mahkemesi, Deniz Feneri derneğinin, bu paraları toplanma amacı dışında kullandığına hükmetti. Hakim, bu davanın Almanya’nın en büyük bağış skandalı davası olduğunu açıkladı.
Fakat biz ne yaptık? Dolandırıcılarımıza sahip çıkarak dolandırılan vatandaşlarımızı elimizin tersi ile ittik.
Ki o vatandaşlar Türkiye’nin başı her sıkıştığında ilk yardıma koşanlardır.
Dolandırılan bu vatandaşlarımız neye istinaden sorgusuz sualsiz verdiler o paraları peki?
Dini inançlarının sömürülmesine nasıl bu kadar müsaade ettiler?
Bu yardımın onlara “ne” olarak dönmesini bekliyorlardı? Var mıydı böyle bir beklentileri, yoksa gerçekten “hayrına” mı vermişlerdi yıllardır gıdım gıdım biriktirdikleri o paraları ceplerinden…
****
Türkiye’de, kurdukları çağrı merkeziyle  600 Alman’ı dolandıran bir Türk şebeke çıkartıldı ortaya daha dün.
Bu şebekenin, çalışanlarını primle ödüllendiren, kurban olarak da yaşı biraz ilerlemiş kişileri seçen oldukça organize bir şebeke olduğunu okuyoruz gazetelerden.
“Araba kazandınız” lâfının insan üzerinde yarattığı etkisi büyük olsa gerek ki 600 kişi birden bu batağa saplanmış.
****
Bu sistem cep telefonu mesajları ile de işletilmeye çalışılıyor. “…. kazandınız” içerikli mesajlara itibar edilmemesinde fayda var.
Önce bir sorgulamak lazım. “Ne yaptım da kazandım?”
Yine cep telefonuna çağrı bırakarak geri aranmayı bekleme numarası var ki, o da ayrı bir dolandırıcılık.
Garip numaralı bir numaradan bırakılan çağrıya dönen kişi, “kediyi öldüren merak” lâfını hak ediyor doğrusu.
Telefonunda gördüğü cevapsız çağrıya dönerek o numarayı arayan kişi telefonda ziyadesiyle meşgul edilerek faturasının epey bir katlanması sağlanıyor.
Görüldüğü üzre fazla merak hem sağlığa, hem de keseye zarar.
İnsanların ucuza ve beleşe temayül etmelerinin neticesi olarak dolandırılmaları da kaçınılmaz oluyor.
İlla ki pahalı ürünler alalım demiyorum.
Lâkin az çok bir ürünün ederini tahmin edebiliyoruz. Piyasasını biliyoruz.
Biraz düşük fiyata almak hepimizin hoşuna gider. Pazarlık yapmasını severiz. Etiket fiyatından düşen 3-5 lira bile bize ucuza kapatmışız hissi verir. Ki belki satıcı sırf bu yüzden 3-5 lira fazla paha biçmiştir ürününe.
Pazarlık payı yani…
Ben’ce;
Olabileceğinden çok fazla ucuz olan bir mal ya çalıntıdır ya da sahte…
İkisine de itibar etmemek lâzım.
Yoksa ava giderken avlanmak da var kaderde….
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.