“İş Cinayetlerini ve İşçi Katliamlarını Durduralım!”

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu (İKK) tarafından 2018 yılı iş kazaları ve iş cinayetlerine ilişkin basın açıklaması gerçekleştirildi.
“Ülkemizde çalışma yaşamında yaşanan ölümler, uzun zamandan beri sistematik bir hal almıştır. Bu yüzden yaşanan ölümler kamuoyu tarafından kaza değil, cinayet olarak adlandırılmaktadır. Bu cinayetin failleri, kâr hırsını can güvenliğinin önünde tutanlardır. Bu durumu görmezden gelen, gerekli denetimleri yapmayan, sorumluları hak ettikleri biçimde cezalandırmayanlar da, iş cinayetlerinin müşterek failleridir” ifadelerinin kullanıldığı, TMMOB Bursa İKK Sekreteri Ferudun Tetik tarafından yapılan açıklama şöyle:
“05 Ocak 2019 tarihinde Bursa’nın merkez Nilüfer ilçesi Özlüce Mahallesi Batıkent Metro İstasyonu yakınlarında su tahliyesi için çalışma yapılan su boru hattında 6 işçi girdikleri 80 metrelik kuyu içerisinde benzinli su tahliye motorundan çıkan egzoz gazının su borusuna yayılması sonucu zehirlendikleri belirtildi. 6 işçiden Yasin Balandi (18) hastanede, Atilla Balandi (25) ise olay yerinde yaşamını yitirdi, 4 işçi ise tedavi altına alındı.
Acımasız sömürü koşulları, güvenliksiz çalışma ortamı, alınmayan önlemler, uyulmayan kurallar ve uygulanmayan denetimler nedeniyle iş başındayken hayatını kaybeden tüm emekçilerin ailelerine bir kez daha baş sağlığı diliyoruz.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2018 yılında en az 1923 işçinin can verdiğini bildirdi. “Hangi savaşta bu kadar arkadaşımızı kaybediyoruz?” denilen İSİG Meclisi raporunda, AKP iktidarı boyunca iş cinayetlerinde yaklaşık 22 bin 500 işçinin yaşamını yitirdiği bildirildi.
İş cinayetlerinin her yıl artması, ülkemizde insan hayatına verilen önemin giderek düştüğünü gösterdiği kadar, işçi sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin yasal mevzuatın ve denetimlerin yetersizliğini de gözler önüne seriyor.
İş cinayetlerini önlemek için atılması gereken ilk adım, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusuna kamusal bir anlayışla yaklaşmaktır. Başta, 4857 sayılı İş Kanunu ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere bu alana ilişkin tüm yasalar, kamusal bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmelidir.
Her şeyden önce emekçilerin gelecek kaygısı hissetmeyeceği, güvenli bir çalışma ilişkisi yaratılmalıdır. Bunun için de İş Kanunu’nda yer alan “telafi çalışması”, “denkleştirme”, “çağrı üzerine çalışma”, “kısmi süreli çalışma”, “asıl işveren-alt işveren ilişkisi”, “geçici iş ilişkisi” gibi esnek ve kuralsız çalışma hükümleri derhal kaldırılmalıdır.
Çalışma yaşamını esnekleştiren, iş güvencesini ortadan kaldıran, işverenin işçiye karşı sorumluluklarını hafifleten, işçi-işveren ilişkisini dolaylı hale getiren her türden yasal düzenleme iptal edilmelidir. Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılması önündeki her türden yasal ve fiili engel kaldırılarak, işçilerin kendilerini örgütlü ve güvende hissetmesi sağlanmalıdır.
İşçi sağlığının korunması ve iş güvenliğinin sağlanması devletin ve işverenin sorumluluğundadır. Ne var ki, devlet kurumları da, işverenler de, konuya bu sorumlulukla yaklaşmamaktadır. 2012 yılında çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na rağmen iş cinayetlerinin her geçen yıl artması, Soma’da, Ermenek’te, Elbistan’da, Şirvan’da, Şırnak’ta, 3. Havalimanı’nda, Ankara tren kazasında birbiri ardına yaşanan iş facialarının nedeni devletin ve işverenin bu sorumsuz tutumudur.
Eksiklikleriyle yasalaşan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, zaman içinde yapılan değişikliklerle tamamen işlevsiz hale getirilmiştir. Kanun, TMMOB ve TTB başta olmak üzere meslek örgütlerinin katkı ve önerileriyle, kamusal bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmelidir.
Bu düzenlemeyle birlikte;
İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bir kamu hizmeti olarak ele alınmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ticari kuruluşların kâr alanı olmaktan çıkartılmalıdır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenleme ve denetimler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanı sıra, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.
İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında görev verilen mühendis ve mimarların işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması konusundaki görevlerinin bir danışmanlık hizmeti olduğu kabullenilmeli ve asıl sorumluluğun devlet ve işverende olduğu bilinci yerleştirilmelidir.
Bizler bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, insan yaşamının her şeyden önce geldiğini vurgulamaya devam edeceğiz. İşverenin kar hırsının, siyasi iktidarın politik önceliklerinin emekçilerin hayatlarını çalmasına izin vermeyeceğiz. Bu anlayışla, devlet ve işvereni işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda sorumlu davranmaya, tüm kamuoyunu da iş cinayetlerine karşı duyarlı olmaya davet ediyoruz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.