İlkesiz birlik…

İlkesiz hiçbir birlik yürümez. Ne ticari ortaklık, ne siyaset, ne arkadaşlık ne evlilik…

Bu nedenle insanlar yeni bir beraberliğe başlarken hedeflerini ortaya koyup, konulan hedefe tek başına ulaşılamıyorsa birlikte yürüyeceği kişileri seçerler. Seçilen kişi ile mutlak surette bir hedef birliği olması gerekir. Elbette bu birlikteliğin ilkeleri olacaktır. Eğer birlikteliğin ilkeleri yoksa kısa sürede darmadağın olur. Hele birlikteliğin ortak hedefleri yoksa yeni birliktelik nedeniyle var olan dostları da kaybedersiniz.

CHP'nin şimdiki durumu bu açmaza işaret ediyor.

Önümüzdeki 1,5 yıl içinde ülkemizde 3 tane kader belirleyici seçim olacak. Üstelik Cumhuriyet ağır bir saldırı altındayken… Var olan değerlerimiz hızla erirken…

CHP'nin bu can alıcı döneme ilişkin hedefleri neler? Kiminle yürüyecekler? Kimlerle mücadele edecekler?

Bu soruların net yanıtları yok. Genel Başkana göre ayrı, Genel Başkan yardımcılarının her birine göre ayrı, milletvekillerinin her birine göre ayrı, il ve ilçe örgütlerine göre ayrı hedefler, ayrı müttefikler var. Durum bu olunca partiye tam bir karmaşa hakim.

Öncelikli hedef AKP'den kurtulmak mı? Bir tane olsun fazla belediye kazanmak mı? AKP içinden koparılacak milletvekilleri ve cemaatle birlikte ABD desteğiyle iktidar olmak mı? Bu birlikteliğin içine HDK-BDP (PKK da diyebilirsiniz) ortaklığını da katıvermek mi?

Ne hepsi…Ne Hiçbiri…Herkesin cebinden farklı bir reçete…

Bir bakıyorsunuz İstanbul için bir ucu cemaate, diğer ucu HDK'ya dayanan bir seçim ittifakı söylentileri ayyuka çıkıyor. Yalanlamayı bırakın doğrulanıyor.

Diğer taraftan AKP iktidarına son vermek amacıyla önerilen CHP-MHP-DSP-İP seçim ittifakı için kamuoyu baskısı var. CHP yönetiminin böyle bir birliktelik için hiçbir olumlu sinyali yokken birden bire ortaya Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adaylığına MHP'li Mansur Yavaş adı atılıyor ve ortalık karışıveriyor.

CHP, üst yönetimini ve örgütünü hangi hedefe ve birlikteliğe yönlendireceğinin kararını vermemişken (ya da açıklayamamışken) ortalık bir birine giriyor.

İşte bu durumda geçmişten gelen ve ebediyen süreceği sanılan dostluklar ya da düşmanlıklar hepimizi yönetir hale geliyor. Bunun sonunda ortaya çıkan garip durumlar yıllar sonra bile açıklanamaz.

İlginç bir örneği Yaşar Okuyan'ın anılarını topladığı “O Yıllar” adlı kitaptan aktaralım:

12 Eylül faşizminin en baskıcı günlerinde en sağından, en soluna dek çok kişi Mamak Askeri Cezaevinde tutukludur. Koşullar çok ağırdır. İşkencenin her türlüsü ayrımsız uygulanmaktadır. Doğu Perinçek'ten Yaşar Okuyan'a herkes aynı kaderi paylaşmaktadır. Yaşar Okuyan o zamanlar sıkı bir ülkücü ve MHP Genel Sekreter Yardımcısıdır. Koğuş kıdemlisini seçimle belirlemek isterler. Doğu Perinçek ve Yaşar okuyan aday olur. Kıyasıya geçen seçimi 2 oy farkla Doğu Perinçek kazanır. Ancak oylamada öyle garip bir tablo çıkar ki, TÖB-Der'liler ve bazı sol guruplar Yaşar Okuyan'a oy verirken, MSP'liler Doğu Perinçek'e oy verirler.

Bu tabloyu bugünün saflaşmalarında bile açıklamak kolay değildir.

Bir kez doğru hedefler, ilkeler ve birliktelikler demokratik bir şekilde sağlandıktan sonra yola emin adımlarla devam edilecektir. Eğer saptanan hedeflerde ve yapılan birlikteliklerde uyum yoksa herkes kendi yolunu bulacak, derecikler bir şekilde ortak bir yatağa kavuşacaktır.  

İstanbul'da başka, Ankara'da başka, Mersin'de başka, Tunceli'de başka hedefler ve ittifaklar oluşturmak hedefe ulaşmamak için her yolu denemek anlamına gelir ki bu durum Atatürk tarafından kurulmuş CHP'ye hiç yakışmaz… 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.