Haçlı madalya…

AKP iktidara gelirken her türlü dinsel motifi kullandı. Yurttaşların kutsal duygularını oya dönüştürmenin ustası oldu. İktidarı boyunca laikliği rafa kaldırarak din istismarının ustası oldu. 

Bu nedenledir ki Anayasa Mahkemesi tarafından “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak mahkum edildi. Tek oy farkla kapatılmaktan kurtuldu. Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirdikten sonra da mahkumiyet kararını kaldırmak için atağa kalktılar.

Bütün bunlara rağmen ezilen İslam coğrafyasına yönelik emperyalist saldırıya AKP  kadar destek olan bir başka iktidar görülmedi. Emperyalist ülkelerin sözcüleri bu saldırılarına defalarca “haçlı seferi” dedikleri halde AKP bu politikasını gözden geçirme gereği duymadı.

Böyle bir gereksinimi olmadığı gibi, kendini iktidara taşıyan okyanus ötesindeki haydut devlete verilmiş sözleri vardı. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) Eş-başkanı olduğunu gururla söylüyorlardı.

Emperyalist dünya Haçlı istila sırasında AKP iktidarının kendisine yardımcı olacağından o kadar emin idi ki, bu hizmetlerinin karşılığı olan madalyaları peşinen taktılar.

AKP iktidarının en tepesindekiler hiç tereddüt etmeden Hıristiyan ve Musevi dünyasının en üst düzeydeki madalyalarını taktılar. Bizimkiler bu madalyaları almaya koşarak gittiler.

AKP, iktidar olduğu 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce, 15 Temmuz 2002 tarihinde ABD'de Yahudi Ulusal Güvenlik Örgütü JİNSA ile temaslara başladı. RTE Başbakan oluşu üzerinden 10 ay bile geçmeden gittiği ABD'de Yahudi Komitesinden Cesaret Madalyası olarak bilinen Davut Boynuzu Madalyası aldı. Bu madalya dünyada ilk kez Yahudi olmayan birine, üstelik bir Müslüman'a veriliyordu. RTE bu madalyadan aldığı cesaretle ünlü Van Münit çıkışını yaptı.

RTE ile Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyetinin 81. Kuruluş Yıldönümünün kutlandığı 29 Ekim 2004 tarihinde Roma'da, Türk düşmanı olarak tanınan Papa X. İnnocenzo'nun heykelinin gölgesinde AB Anayasası olarak bilinen metni imzaladılar. Bu Anayasa daha imzalandığı sırada Avrupa'da geçerliliğini yitirdi.  

Abdullah Gül Ulu Haç Nişanını, Diz Bağı Nişanı adı altında İngiltere Kraliçesinden alırken dizlerinin bağı çözülmüş olsa gerek ki bu sırada Anayasa hükmünü çiğnediğinin farkına bile varamadı. Oysa Anayasanın koruması altındaki 2590 sayılı kanunun 2. maddesi açıkça “Türkler yabancı devlet nişanları da taşıyamazlar” demektedir.

AKP önderleri şimdi Suriye'ye saldırı için emperyalistleri kışkırtıp kılavuzluk ederken peşinen aldıkları bu madalyaların gereğini yapıp yapmayacaklarını göreceğiz.

AKP önderlerinin Osmanlı hayranlığını bilmeyen yok. Geçen yıl Ulu Haç Nişanını ilk kez alan Abdülmecit'i nasıl andıklarını biliyoruz.

Ya hayranı oldukları Osmanlının vatansever, dindar subayları batılıların Haç Nişanları karşısında ne yapıyorlardı. Onu da Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay'ın anılarından öğrenelim.

Fahrettin Altay, Çanakkale Savaşının ardından Albay rütbesi ile Harbiye Nezareti Müsteşar Yardımcılığı görevine getirilir. Bir görevi de Askeri Protokolü yürütmek ve Padişahın Cuma Selamlıklarında bulunmaktır. İşte bu günlerde Alman'ların Balkan Bölgesi Komutanı Mareşal Makkenzen İstanbul'a gelir. Padişah Sultan Reşat, konuk şerefine bir davet düzenler. Davette bulunacak komutanların listesini hazırlama görevi Başyaver Salih Paşa tarafından Fahrettin Altay'a verilir. İsimleri bildirilenler arasında Zat İşleri Daire Başkanı bir Kurmay Yarbay da vardır.

O zamana kadar Padişah sofralarında Yarbay rütbesinde subay bulunmamıştır. Ne var ki Yarbay daha önceden general olarak görev yapmış, fazladan verilen rütbelerin geri alındığı dönemde rütbesi indirilmiştir. Bu nedenle bu kriz çözülse bile yeni bir kriz çıkmıştır.

Yarbay, samimi bir Müslüman'dır. Savaşta gösterdiği başarılar nedeniyle Birinci Sınıf Alman Demir Haç Nişanı ile ödüllendirilmiştir. Ancak üzerinde haç olduğu için nişanı taşımamaktadır. Alman Mareşal şerefine verilecek bir davette Almanlar tarafından verilen nişanı takmamak da nezaket kurallarına uygun düşmemektedir. İnancına göre ise Müslümanların bulunduğu sofraya üzerinde haç bulunan bir nişanla oturamayacaktır.

Fahrettin Altay bunu dini bir sembol olarak görmemesi konusundaki bütün ikna gücünü kullansa da işe yaramaz. Bunun üzerine yemeğe nişanı takmadan gelmesini söyler. Yarbay ise nişanın olmadığı görülürse yeni bir nişan daha verilmesinden korkmaktadır. Sonunda Nişandaki haçın kollarından birini kurdelenin içine gömerek  dört kollu yerine üç kollu görünmesi üzerinde anlaşırlar. Böylece nişanın haç şekli bozulacaktır.

İşte AKP'lilerin aşık oldukları Osmanlının dindar bir subayının haç işaretine ve yabancıların nişanına karşı tutumu budur.

AKP önderleri şimdi koşarak almaya gittikleri Ulu Haç ve Yahudi Cesaret Madalyalarının karşılığını ödemek için Haçlılardan daha heveslidir. Bu heveslerini tam da Dünya Barış Gününü kutlarken ortaya koymaktadırlar. Emperyalistler ise bu kez Suriye'ye saldırma konusunda, cesaret madalyası verdikleri AKP'liler kadar cesur değiller.

Madalyayı alanlar borçlarını bir an önce ödemek istiyorlar.

Oysa maden parçası madalyalar karşılığında oluşan borçlarını 11 yıllık iktidarları boyunca fazlasıyla ödediler.

Ne yazık ki faturayı Türk halkına ödettiler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.