Evden ayrılmanın en güzel yanı

İster tek göz olsun isterse çok göz, içinde huzur bulunan yerdir ev dediğimiz o çatı altı.
Ne kimsenin köşkü, ne de kimsenin bağı bahçesi mutlu eder insanı. Oralarda misafirlik güzeldir lâkin ait olmama hissiyatı diken üzerinde tutar adamı.
Kimse sınırlamasa dahi özgürlüğün sınırlıdır. Dokunduğun her şey başkasınındır. Sana ait olmayan bir dünyada sığıntı gibi yaşayan bir emanetçisindir işte.
Ötesi yok…
Kendi evin öyle midir ya?
Duvarındaki çatlağı da senindir, damlayan çeşmesi de, patlamış ampulü de…
Her şeyden öte, her şey sen kokar.
Ev halkının kullandığı parfümlerden, çamaşırların yıkandığı deterjana kadar her koku tanıdıktır, bildiktir.
İnsan üzerinde evin güvenilirliği öyle etkilidir ki, beden henüz eve girmeden dahi eve gelmiş olmanın rahatlığını hisseder.
Ki çok zaman saatlerdir tutulmuş olan hacet, kapının önüne gelindiğinde anahtarın kilitte dönmesine sabredemez….
Tatillerde uzun uzun yollar gider insan. Başka şehirlerin başka sokaklarında o şehrin yabancısı olmanın özgürlüğünü sever.
Gezer dolaşır, güler eğlenir.
Sonrasında gelir dönüş vakti.
Tatilin bitmesinin hüznü ile eve dönüyor olmanın gizli sevinci harmanlanır yüreklerde.
Gidilen yollar gerisin geriye kat edilmeye başlanır.
Eve yaklaşıldıkça herkesin üzerine bir rehavet çöker. Arabayı kullananın arabayı kullanıştaki dikkatli hali bile değişir. (Bu sebeple kazalar en çok eve yaklaşıldığında oluyormuş)
Şehir dışındayken algıda seçicilikten olsa gerek nerde olsa gözüne çarpan kendi şehrinin plakası, şimdi sağından solundan geçen arabaların çoğunluğundadır.
Virajlar tanıdıktır, rampalar bildiktir. Kasisler, çukurlar maalesef ki giderken bıraktığın yerdedir.
Olsun, yine de hepsi senindir.
Ve insan anlar ki, evden ayrılmanın en güzel yanı eve dönmektir…
Eve adım attığında eskilerin deyişiyle “Evceğizim evceğizim, sen bilirsin halceğizim”, yenilerin tabiriyle “Home sweet home” ya da “Evim evim güzel evim” düşer dillere.
Pofuduk terliklere, pamuklu eşofmanlara, gelişi güzel toplanılan saçlara kavuşulur.
Nedir efendim o her daim iki dirhem bir çekirdek olma halleri!..…
Aidiyet duygusunun en küçük birimi ev ise en büyük birimi -şimdilik- dünyadır.
Uzaya çıkan astronotlar yolculuk sonrası dünyaya dönmeyi eve dönmek olarak nitelendirdiklerine göre öyle olmalı.
Yurt dışından memlekete giriş yapanlar da evlerine dönüyorlardır, başka bir şehirden kendi şehrine dönenler de, bir kahve içimlik gidilen komşudan kendi hanelerine dönenler de…
Bence; içinde kendisini güvende hissettiği ve kendini bulduğu eve dönmek için can atar insan.
Evlerinden kaçanların ya da evlerine istemeye istemeye dönenlerin ya da hiç dönmek istemeyenlerin yaşadıkları mekânı ev olarak görmedikleri aşikârdır.
Bir evi ev yapan içinde yaşayanların birbirlerine olan sıcaklığı ise eğer, öncelikle bu sıcaklığı oluşturmak ve muhafaza etmek gerekir demek ki.
Bu dikkat ve bu özen minicik bir ev için de geçerlidir, koskoca bir ülke için de……
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.