Efendiler, önce siz yiyin!

Çanakkale Savaşı’nda 43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 1915 yılı yemek listesini görmüşsünüzdür internet paylaşımlarında.
15 Haziran Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yağlı buğday çorbası ve ekmek.
26 Haziran Sabah: Yok. Öğlen: Yok. Akşam: Üzüm hoşafı, ekmek.
18 Temmuz Sabah: Üzüm hoşafı. Öğlen: Yok. Akşam: Yarım tayın ekmek.
21 Temmuz Sabah: Yarım ekmek. Öğlen: Yok. Akşam: Şekersiz üzüm hoşafı, ekmek YOK.
1915 yılında bu listeye talim eden ve canı pahasına Çanakkale’yi geçirmeyen asker, bugün 2017 yılında yemek şirketinden gelen bozuk yemekler ile adeta imha edilmeye çalışılıyor.
Hürriyet‘in haberinde Manisa’da bir ay içinde 4 defa binlerce askerin zehirlenmesine neden olan Rota yemek şirketinde gözaltına alınanların sayısının 24’e yükseldiği yazıyor.
Milliyet‘te yer alan habere göre Rota şirketinin altı kez isim değiştirdiği yazıyor.
Sözcü‘de üçüncü zehirlenmeden sonra CHP’li vekillerin ‘Bu şirketi ve zehirlenme olayını araştıralım’ önerisini TBMM’de AKP-MHP’li vekillerin oylarıyla reddedildiğini yazıyor.
Habere göre Rota şirketinin geçen yıl Maliye Bakanlığı’na verdiği yemekte de zehirlenme yaşanmış ve Rota şirketiyle 5 Ekim 2016 tarihinde yapılmış olan sözleşme 27 Ekim 2016’da feshedilmiş.
Manisa’da art arda yaşanan bu zehirlenmelerin mazisi var üstelik.
25 Ağustos 2013 tarihinde Mynet’de yayınlanmış bir haberde de farklı bir şey yazmıyor.
****

Nasıl oluyor da yıllardır askeriyenin o cânım yemeklerini, hâttâ belki kendi evlerinde dahi yemedikleri yemeklerini, yiyerek kendine gelen askerler böyle sorumsuz ellerin pişirdiği yemekler ile gıda zehirlenmesi yaşıyor?
Malzeme satın almacısından o yemeği pişirenine, pişmiş yemeği askeriyeye taşıyıcısından sofraya servis edenine kadar bu zincirde yer alan her bir Allah kulunun mesul olduğu bu sorumsuzluğun esas baş sorumlusu kimdir?
Sorumluyu bulmak için verilen öneri nasıl olur da reddedilir?
Hepsinden önemlisi;
Askeriyede yemek pişirme işi niçin taşeron firmaya teslim edilir?
Mutfakta çalışan, soğan-patates soyan, çorba karıştıran askerlerimiz nerededir?
Ordu dediğin kendi yemeğini kendi pişirmez miydi?
Normal hayatında aşçılık ile haşır neşir olmuş gençler askeriyenin mutfağına verilmez miydi?
Şimdi hangi eller girdi askeriye tencerelerinin içine?
Kimler karıştırıyor o çorbaları?
Kimler doğruyor yemeklere patatesleri soğanları?
Hangi güvenle, hangi fikirle teslim ediliyor vatan bekçisi askerin canı ne idüğü belirsiz ellere?
Kimler nemalanıyor bu alış verişlerden?
İşin başındakiler de aynı yemeği yiyiyorlar mı mesela?
Kendi evlerine fabrikalarında pişirilen yemeklerden yolluyorlar mı?
O yemekleri çoluklarının çocuklarının boğazından geçiriyorlar mı?
Yoksa zehirledikleri insanların sırtından kazandıkları paralar ile mükellef sofralar mı kuruyorlar kendilerin?
****
Her işin başı ahlâk ve vicdan…
En basitinden, insan kendi yemediği bir şeyi misafirine ikram eder mi hiç?
Hele de bu işten ekmek yiyiyorsa, kendi ekmeğine kan doğrar mı hiç?
Ahlâkı ve vicdanı yoksa doğrar elbet.
Bir kere yetmez, bir daha, bir daha doğrar üstelik.
Ne can kıymeti, ne Allah korkusu, ne akıl, ne fikir.
Kirlenmiş paralar ile yaşadıkları kirli hayatlardır edindikleri.
O yüzden; askere uzanan bütün kirli eller cezasını çeksin…

Ben derim ki;
Bundan böyle asker için verilecek her yemek önce yemeğin piştiği fabrikada pişirenler tarafından yensin, sonra askeriyeye servis edilsin. Üstelik bir kez de askeriyede çeşnicibaşının denetiminden geçsin.
Hâttâ derim ki;
Askeriye eskisi gibi kendi yemeğini kendisi pişirsin.
Anasının babasının gözünün nuru evlatlarımızın canıdır mevzubahis olan.
Onların vazgeçilmiş, unutulmuş, atılmış, kıymetsiz, önemsiz canlar olduğu zannedilmesin…

(Kapak fotoğrafı üç yıl öncesinin haberine aittir)

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.