Efendiler, önce siz yiyin!
Milliyet‘te yer alan habere göre Rota şirketinin altı kez isim değiştirdiği yazıyor.
Nasıl oluyor da yıllardır askeriyenin o cânım yemeklerini, hâttâ belki kendi evlerinde dahi yemedikleri yemeklerini, yiyerek kendine gelen askerler böyle sorumsuz ellerin pişirdiği yemekler ile gıda zehirlenmesi yaşıyor?
Malzeme satın almacısından o yemeği pişirenine, pişmiş yemeği askeriyeye taşıyıcısından sofraya servis edenine kadar bu zincirde yer alan her bir Allah kulunun mesul olduğu bu sorumsuzluğun esas baş sorumlusu kimdir?
Sorumluyu bulmak için verilen öneri nasıl olur da reddedilir?
Hepsinden önemlisi;
Askeriyede yemek pişirme işi niçin taşeron firmaya teslim edilir?
Mutfakta çalışan, soğan-patates soyan, çorba karıştıran askerlerimiz nerededir?
Ordu dediğin kendi yemeğini kendi pişirmez miydi?
Normal hayatında aşçılık ile haşır neşir olmuş gençler askeriyenin mutfağına verilmez miydi?
Şimdi hangi eller girdi askeriye tencerelerinin içine?
Kimler karıştırıyor o çorbaları?
Kimler doğruyor yemeklere patatesleri soğanları?
Hangi güvenle, hangi fikirle teslim ediliyor vatan bekçisi askerin canı ne idüğü belirsiz ellere?
Kimler nemalanıyor bu alış verişlerden?
İşin başındakiler de aynı yemeği yiyiyorlar mı mesela?
Kendi evlerine fabrikalarında pişirilen yemeklerden yolluyorlar mı?
O yemekleri çoluklarının çocuklarının boğazından geçiriyorlar mı?
Yoksa zehirledikleri insanların sırtından kazandıkları paralar ile mükellef sofralar mı kuruyorlar kendilerin?
****
Her işin başı ahlâk ve vicdan…
En basitinden, insan kendi yemediği bir şeyi misafirine ikram eder mi hiç?
Hele de bu işten ekmek yiyiyorsa, kendi ekmeğine kan doğrar mı hiç?
Ahlâkı ve vicdanı yoksa doğrar elbet.
Bir kere yetmez, bir daha, bir daha doğrar üstelik.
Ne can kıymeti, ne Allah korkusu, ne akıl, ne fikir.
Kirlenmiş paralar ile yaşadıkları kirli hayatlardır edindikleri.
O yüzden; askere uzanan bütün kirli eller cezasını çeksin…
Ben derim ki;
Bundan böyle asker için verilecek her yemek önce yemeğin piştiği fabrikada pişirenler tarafından yensin, sonra askeriyeye servis edilsin. Üstelik bir kez de askeriyede çeşnicibaşının denetiminden geçsin.
Hâttâ derim ki;
Askeriye eskisi gibi kendi yemeğini kendisi pişirsin.
Anasının babasının gözünün nuru evlatlarımızın canıdır mevzubahis olan.
Onların vazgeçilmiş, unutulmuş, atılmış, kıymetsiz, önemsiz canlar olduğu zannedilmesin…
(Kapak fotoğrafı üç yıl öncesinin haberine aittir)