Dijital Teşhir Çağı

Milattan Önce kaç bin yılın yaşandığını bilmediğimiz dünyamızda Taş’ından Maden’ine pek çok devirler geldi geçti.
    İlk’inden Yeni’sine pek çok çağlar açıldı kapandı. Hepsini bir bir tarih kitaplarında okuduk. Sınavlarda çıkar diye hepsinin tarihini bir bir ezberledik. Özellikle de 1789’u ve 1453’ü katiyyen unutmadık.
    Büyüdükçe, görmediğimiz devirleri tarih kitaplarının sayfalarında bırakarak kendi çağımız içinde yaşanan olaylara şahit olmaya başladık.
    2001 yılında, daha sonra hakkında şaibelerle dolu teoriler üretilen, 11 Eylül’ü yaşadık mesela.
    Ki bu olay; Karmaşa Çağı‘na girebilmek için itinayla açılan bir kapıydı sanki…
    Ben bu yazımda siyasî olayları bir kenara bırakıp, dünyayı farklı bir boyuta geçirerek insanları esir alan Teknoloji Çağı’ndan bahsetmek istiyorum.
    Teknoloji Çağı’nın alt açılımı olan Dijital Teknoloji Çağı’nın nimetleri sayesinde en son olarak geldiğimiz noktadaki çağa bir isim vermek istedim kendimce.
    Siz de katılır mısınız bilmem ama bence bu çağın adı Dijital Teşhir Çağı olmalı.
    Görüyorsunuz, ünlü-ünsüz herkes hayatını pervasızca kameralar karşısında yaşıyor.
    Bu çılgınlık bütün dünyayı sarmış durumda.
    Telefonların fotoğraf makinesi ve bilgisayara dönüşmesi ile beraber, her ama her durum anında görüntülenerek sosyal medya ortamına sürülüyor.
    Sıcak sıcak servis edilen görüntülerin albenisi, arkadan gelen diğer bir etkinliğin paylaşımıyla cazibesini yitiriyor.
    Kendi halinde sıradan insanlarken, günlük hayatlarının her anını paylaşıp, yedikleri-içtikleri her ne varsa takipçilerine bildirmeden duramayan insanlar haline geldik sonunda.
    Yorumlar ve beğeniler olmadan yaşayamaz olduk.
    Kameraya poz verme yaratıcılıklarını gördükçe, pek çok kadının içinde bir Hilal Cebeci yaşadığını anladık.
    Sıradan insanların bir adım ötesinde şuh pozlar vererek ilgi çekmeye ve gündemde kalmaya çalışan karakterlerden birisiydi Cebeci.
    En iç gıcıklayıcı görüntüleri paylaşan bu hanımların görüntülerinin gündemde kalma süresi dahi gittikçe kısaldı.
    Onlar da daha çok ilgi çekmek adına daha iç gıcıklayıcı hallerde sundular kendilerini.
    Ki o bile fayda etmez oldu.
    Teşhir enflasyonunun, insanlar üzerinde yarattığı bu doygunluk galiba sonunda bıkkınlığa dönüştü.
    Açlığın bastırılması için önce gözün doyması gerekiyordu zaten değil mi?
    İşte bu sayede pek çok kişi tokgözlü oldu.
    Ne yazık ki gözü doymayanların nefesleri hâlâ kokmakta ve açlık kokan o nefesleriyle önlerine çıkan her canlıya tasallut etmekteler.
    Doğal arzularını dizginleyemeyerek gemi azıya alan bu canlı türünün ne aşkla, ne de meşkle işi var.
    Onlar için varsa yoksa her şey 3 dakika…
    Perde arkasında olduğu bilinen ama yüzü bir kez dahi görülmeyen sevgiliye duyulan platonik aşklardan, ekran arkasında olanın gerçekten O mu olduğunun bilinmediği ama paylaşılan fotoğraflarla vücudunun her santimetrekaresinin ezberlendiği görsel aşklara geldik.
    İyi mi oldu, kötü mü oldu bilmem ama gerçek hayatların dürüst paylaşımları sayesinde, bilinmeyene duyulan merakın ateşi biraz hafifledi.
    En azından insanlar şimdi zihinde yaratılan bir hayalle değil de, iyisiyle kötüsüyle capcanlı bir gerçekle karşı karşıyalar.
    Yine de dikkat!
    Bütün kartlar açık gibi görünse de bu oyunda blöf de var.
    Rest de,
    Pas da,
    Rölans da…
    Ve tabii iflas da.
    Değil mi ki başrol oyuncusu hep insan…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.