“Cumhur ittifakı”nın en büyük şansı, CHP’nin Altı Ok’un halkçılık ilkesine yabancılaşmış olması

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

CHP’nin, “Kurtuluşun ve kuruluşun, dış güçlere boyun eğmeyenlerin, kula kulluk etmeyenlerin partisi, halkın partisi” söylemi kulağa hoş geliyor.
CHP’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu olduğu doğru.
Fakat, “Kurtuluşun … dış güçlere boyun eğmeyenlerin, kula kulluk etmeyenlerin partisi, halkın partisi.” olduğu iddiaları, Atatürk’ün ölümünden sonra günümüze uzanan Türkiye gerçeği ile pek uyuşmuyor.
Nedeni gayet açık.
CHP, 1938’den sonra “Emek Misak-ı Millisî”nin rabıtalı savunucusu olmuş olsaydı, bugün Türkiye çok çok farklı bir konumda bulunmuş olacaktı.
“Altı Ok’un Devletçilik Okunun Güncellenmesinin Yaşamsal Önemi” başlıklı yazımda, CHP’nin, bugüne uzanan, ne zaman ve nasıl kıblesini şaşırmaya başlamış olduğunu özetledim. Merak edenler “meltem” gazetesinin arşivine bakabilir.
Türk Devrimi’nin askerî evresindeki zafer, iki Mustafa’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti’nin imanlı Türkiye halkıyla gerçekleştirdiği zaferdir. Bundan sonraki zaferin ekonomi sahasında devam ettirilmesi için İzmir İktisat Kongresi’nde “Emek Misak-ı Millisî” kabul edildi.
Sathı müdafaada gözünü kırpmadan, büyük bir vatanseverlik aşkıyla canını vermiş, kanını akıtmış Türkiye halkı, gel gör ki, Atatürk’ün ölümünden sonra unutuldu. Vicdanların kabul edemeyeceği bir mağduriyet içine terkedildi. Atatürk’ün ölümünden sonra “Atatürkçü zenginler”, Erdoğan döneminde de “Müslüman zenginler” türedi. Onlar fani dünyanın sefasında, “Atatürkçü ve Müslüman fakirler” ise cefa içinde.
Gazi Mustafa Kemal, “Her fabrika bir kaledir.” uyarısında bulundu, ömrü boyunca yurdun dört bir köşesine “Emek Misak-ı Millisî” düşüncesinden harketle fabrikalar kurdu. Bu fabrikalar satılırken CHP milletin malına sahip çıkmada sınıfta kaldı. Çünkü Altı Ok’un halkçılık ilkesine daha 1947’de sırtını dönmeye başladı. Türkiye’de oluşturulan burjuva sınıfının kapitalist ekonomi siteminin bir nevi partilerinden biri niteliğine dönüştü. Özel ve devlet tekellerine dayanan emperyalist ekonomilerin ancak uygulama olanağına sahip olduğu “sosyal demokrasi” düşüncesiyle, Müslüman mahallesinde salyangoz satma hastalığına yakalandı. Türk Devrimi’nin ve Türk milletinin degerlerine yabancılaştı. Böyle bir CHP için Sayın Errdoğan haklı olarak ortalıkta muhalefet görmediğini söyler.
Her fabrika nasıl bir kale ise, her belediye de bir kaledir.
CHP Atatürk dönemindeki fabrikaların yeniden açılmasını gerçekten istiyorsa, yerel seçimlerde, özel sektör yanında, çalışan emekçi halkın da üretim araçları üzerinde mülkiyet sahibi olacağı kamu sektörünü Türk milletine anlatmalı. Özel sektörün Türk ekonomisi çin bir kazanım olduğunu, fakat emekçi halkın da kamu sektörüyle Devletin yönetiminde gerçek anlamda söz sahibi olmasının, Türkiye’nin beka ve halkının refah meselesi olduğunu kapı kapı gezerek bütün seçmenleri bilinçlendirmeli, ikna etmeli, böylelikle belediye kalelerinin ezeci çoğunluğunu fethetmeli.
Dış düşmana ve tehditlere karşı Türk milletinin iki Mustafa’nın yolunda yekvücut olma gibi bir hasleti var.
CHP önce Altı Ok’a sözde değil özde sahip çıkmalı. Devletçilik ilkesini sözünü ettiğim kamu sektörü ile güncellemeli. Emperyalist ekonomilerin devletçi karma-ekonomi modelini değil, Atatürk dönemi ve sonrası ekonomi deneyimlerinden dersler çıkararak, özel ve kamu sektöründen oluşan halkçı karma-ekonomi modelinin gerçek kurtuluşun yolu olduğunu, şimdiden başlayarak, yerel seçimler ve sonrasında Türk milletinin önüne koymalı.
İki Mustafa’nın yoluna girmeyen, Türk Devrimi ve Türk milletinin değerlerine önem vermeyen, emperyalizmin “sosyal demokrasi” düşüncesinden medet ummaya devam edecek olan CHP, “Cumhur ittifakı”nın yerel seçimlerde üstün başarı kazanmasına yardımcı olur.
Sayın Erdoğan’ın büyük sermayenin ve özel sektörün temsilcisi olmasını yadırgamıyorum. Tekrar tekrar söylüyorum. Tüm zaaflarına rağmen özel sektör bir bütün olarak Türk ekonomisi için bir kazanımdır.

Ama, çalışan emekçi halkın da kamu sektörü ile Devlet’in yönetiminde söz sahibi olması, hem yurttaşlık, hem de ümmet açısından hakkıdır. Madem ki yurttaşlar eşittir, madem ki Müslümanlar kardeştir, o halde, zengin-fakir bölünmüşlüğünü hangi vicdana sığdıracaksınız?
Dost acı söyler.
Gelecek haftadan Vatan Partisi gerçeği üzerinde duracağım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.