Bu ne biçim hikâye böyle…

Kimin kiminle savaştığının birbirine karıştığı, kimin kime düşman olduğunun artık bilinmediği bir savaşa dönüştü bu iş.
PKK geçenlerde -yanlışlıkla- büyük bir katliama imza attı.
Teröristler, içinde 6 genç kızın olduğu otomobili önce uzun namlulu silahlarla taradı, daha sonra da otomobilin yanına giderek içeride can çekişen kızların üzerine el bombası attı.
Kızların bulunduğu otomobile tam 82 merminin isabet etmiş.
İçinden tek bir canlı çıkmaması adına yapılmış bir saldırı.
Lâkin “yanlış” araca.
Pardon…
Ve en önemlisi de; teröristlerin öldürdüğü 4 genç kızdan hayatını kaybeden Nurcan Olgaç ve yaralanan Gülcan Olgaç BDP’li belediye Başkanı Selim Sadak’ın yeğeni olduğu ayrıca Kevser Çekin’in ise, BDP’li belediye başkan yardımcısı Abdullatif Çekin’in yeğeni olduğu öğrenildi.
****
İki gün önce Pervari’de yaşanan çatışmada şehit olan çocuklardan birinin babası köy korucusu, halası da yıllar önce dağa çıkarak PKK’ya katılmış ve üst düzey  sorumlusu olmuş kişilerden birisi çıktı.
Ve PKK tarafından şehit edilen Recep Gök’ün cenazesi Kürtçe ağıtlar arasında toprağa verildi.
Bu ne yaman çelişki diye sormaz mı insan şimdi?
Ölen kim, öldüren kim diye sormaz mı?
Yıllar önce Türküyle Kürdüyle düşmana karşı savaşan bu millet yıllar sonra birbirinin düşmanı olmuş.
O köprülerin altından çok sular akmış besbelli.
Ne birlik kalmış ne beraberlik.
Eskilerin birbiriyle kol kola perçinledikleri o dostluğun yerini, birbirlerine namluların doğrulduğu düşmanlık almış.
Ve işte en sonunda halanın tarafındaki namludan çıkan bir kurşun da gelmiş karşı taraftaki halanın öz ağabeyinin öz oğlunu bulmuş.
Gittikçe o kadar fazla şehit vermeye başladık ki ölenler ve öldürenler birbirlerinin kanı canı olmaya başladı.
****
Bir arada yaşayanların gün gelip düşman olmaları yeni bir şey değil aslında.
Osmanlı tebaası altında bir arada yaşayan ne kadar millet varsa gün gelip Osmanlı’ya düşman kesilmemiş miydi?
Dedelerimiz-ninelerimiz komşuluk ettikleri Rumların pek çoğunun Yunan desteğiyle nasıl da tavır değiştirdiklerini anlatmazlar mıydı?
Almanya’da Hitler’in soykırıma uğrattığı Yahudiler yıllarca Almanlarla bir arada yaşamamışlar mıydı?
Yugoslavya’daki Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar komşuluk etmemişler miydi?
Sonra ne olduysa olmuş, birileri birilerini istemez olmuştu.
Ben’ce; güvendiği ve sırtını dayadığı bir yer olmadan kimse gerçek kimliğini ortaya çıkartmaya cesaret edemiyor.
Bir yerlerden destek bulanlarsa yıllarca sakladıkları kimliklerine sarılıp, o kimlikleri için savaş vermeye başlıyorlar.
Doğdukları ve doydukları topraklarda birlikte büyüdükleri kardeşlerinin kanını döküyorlar.
Bu savaşları destekleyenlerin ise savaşan tarafların menfaatlerini değil de, kendi menfaatlerini gözettiklerini göremiyorlar…
****
Bakın artık şehit aileleri cenazelere gelip kendilerine sahip çıkmaya çalışanları istemiyorlar. Cenazelere gelerek pankart açanları cenazelerden kovalıyorlar. Taziye için gelen siyasilerin yüzlerine bakmıyorlar.
Sadece evlatlarını geri istiyorlar.
İnsanlar kendilerini acımasızca katledebilen topluluğun sözcülerini mecliste gördükçe, örgütle devletin kapalı kapılar ardında yaptıkları gizli pazarlıkları duydukça, içinde oldukları savaşa olan inançları gittikçe zayıfladı, tepkileri de gittikçe güçlendi.
Askerliğin ve şehitliğin kutsallığına yürekten inanmış bu halk evladını askere yollamaktan kaçınır hale gelmişse, şehit düşen evlatlarının nasıl bir savaş içinde canını vermiş olduğuna olan inancı sarsılmışsa;
İşte en büyük mesele de budur…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.