Bu kez neyi kutluyoruz?

Geçtiğimiz senelerde yaptığımız gibi bu yıl da ‘Bir yılda kaç kadın öldürülebilir?’ gününü kutluyoruz herhalde. Mesela 2012’de 165 kadın, 2013’de 237 kadın cinayete kurban gitmiş.
Kayıtlara intihar olarak geçenleri ve kayıtlanmayan bir dolu ölüm olduğunu da unutmayalım.
Belki de günde en az 5 kadının yaşama, çalışma, evlenme, boşanma, giyinme ve benzeri hakları için öldürüldüğü dünyanın tek medenî ülkesi olmamızı kutluyoruzdur. Ya da kadını şiddetten koruyan yasa tasarısının ordan oraya sürüklenirken şekilden şekile girmesini, kadının özlük haklarının korunmasının değil de, ailenin korunmasının ön plana çıkartılmasını, ailenin korunabilmesi adına da her türlü ceremenin yine kadının sırtına yüklenmesini…
2013 yılında en fazla kadın cinayetinin yaşandığı 5 il; İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Antalya ve Gaziantep olarak sıralanmış. Üstelik öldürülen 237 kadının 25’i koruma talep etmişken 18’i koruma alabilmiş. Sonuçtan anlaşılacağı üzre koruma da kâr etmemiş.
Kadının her hakkını gasp eden erkekleri ıslah etmediğiniz sürece gittikçe artan bu şiddetin önüne geçebilmek çok zor.
Üstelik bir de ailelerinde ıslah olmamış erkeklerin sorumluluğunu da kadınlara yüklüyoruz.
Hem çocuklarını, hem kocanı yetiştir diyoruz.
Dişi Kuşsun ya!…
Oysa çocukların anne-baba elbirliğiyle yetişmesidir esas olan.
Hani eskilerin dört göz arasında dediği.
****
Hadi şiddeti bir kenara bırakalım ve erkeklerin niçin kendilerini “Bulunmaz Hint Kumaşı” olarak gördüklerini sorgulayalım.
Ey erkekliğiyle övünüp de kadın cinsini aşağılayan insancıklar, düşünün bir;
Anne karnına düştüğümüz anda kime soruldu hangi cinsiyette olmak istediğimiz? Sorulduysa da kimler erkek olmak istedi? Kimler dişi?
Açıkçası hepimiz kendi tercih etmediğimiz hayatları yaşıyoruz.
Elimizde olmayan şekilde Kadınlar-Erkekler olarak ayrılıyoruz.
Bazen de bedenin cinsiyetiyle o bedenin içinde yaşayan ruhun cinsiyeti uyuşmuyor. Biçare insan bedeniyle ruhu arasında sıkışıp kalıyor. Bu sıkışanlar da gelip-gidip taşlanıyor…
Yaradılışta farklılıklarımız olsa da haklarda eşit olmamız gerekliliği hep savsaklanıyor.
****
Sözün özü;
Biz kadınlar diyoruz ki, sadece dişi doğduğumuz için ayaklar altında ezmeyin bizi. Ya da siz erkekler sadece erkek doğduğunuz için adam olduğunuzu düşünmeyin.
Farklılıklarımızla savaşmak yerine, bu farklılıklarla bütünleşmeyi öğrenin.
Hakları gasp edilmemiş, sevilmiş ve ötekileştirilmemiş bir kadının herhangi bir erkekten aşağı kalmadığını fark edin.
Kadın olsun, erkek olsun sadece cinsiyetiyle var olmaya çalışanların cinsiyetlerinden başka ortaya sürecekleri başka kartları olmadığını iyi bilin.
En önemlisi de; sizin gözünüzde saygın bir biçimde var olabilmemiz için bizden erkek gibi olmamızı beklemeyin.
Bırakın da “Erkek gibi kadın” olmayalım, “Kadın gibi kadın” olalım.
Ve; Senede ‘1’ günü değil, hayattaki her günü birlikte paylaşalım…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.