Bu gidiş son gidiş

1965’den 1993’e uzanan bir siyasî hayat, sonrasında 1993’den 2000’e dek süren Cumhurbaşkanlığı, 1924’den 2015’e süren 90+1 yıllık bir ömür….
Bir anı bile boş geçmemiş, meralardan zirveye çıkmış, hep zirvelerde dolaşmış, en büyük hazları yaşamış, bir yandan da en ağır suçlarla suçlanmış bir insan.
Dün vefat eden Süleyman Demirel’in 91 yıllık hayat yolculuğunun neredeyse yarılarında katılmışım bu yolculuğa ben de.
Benim Demirel’i tanıma dönemlerimde o, en parlak, en iddialı, en güçlü günlerindeymiş. O günlerin görüntülerini şimdiki yaşımda izlediğimde bunu daha iyi anlıyorum.
O zamanlar gazetelerde, mecmualarda, radyolarda, gelişen çağla birlikte televizyonlarda görürdük hep. Biz çocuktuk, o büyüktü. Hatta bize göre yaşlıydı. Değilmiş…
Hararetli konuşmaları, biraz hınzır bakışları, her zaman cebinde hazır olan cevapları vardı.
Karikatüristlerin ise baş kahramanıydı…
O dönemlerde bizim evde “Kır At” ile “Altı Ok” çekişirdi seçim zamanları.
İnönü’nün kulaklıklı yaşlı halleri, Ecevit’in Karaoğlan günleriydi.
Ha bir de kadayıf tepsisinin sahibi ile bozkurt efsanesi var idi.
Aklımda kalan bazı görüntülerde Cevdet Sunay’lar, Nihat Erim’ler, Cemal Gürsel’ler varsa da, silik.
Fahri Korutürk ise daha bir bilindik.
Hele 12 Eylül öncesi günlerle gelen Evren ve ardından da Özal dönemi hepsinden bilindik…
Hepsi geldi, hepsi geçti…
Öte tarafta bildiklerimizin sayısı bu tarafta bildiklerimizden ziyade hale geldi…
Hani insanın içinden “Bugünlerde bu tarafta kurulamayan koalisyon öte tarafta kurulur mu acaba?” diye geçmiyor değil.
Neyse;
Bırakalım şimdi politikayı ve wikipedia bilgilerini bir tarafa da öyle bakalım Demirel’e.
Onca yıllık hayatında yaşadıkları; vicdanı, insafı, zorunlulukları, pişmanlıkları, dostları, düşmanları….
İnsan yanına bakalım yani.
Fotoğraflarında bir karede çocuk Süleyman, köyünde davar peşinde. Bir karede üniversitede. Başka bir karede evlenmiş.
Kocasının başbakanlığı döneminde tüm kadınların imrenerek izlediği ‘First Lady’ Nazmiye Hanım’ı unutmak ne mümkün?
Hep bakımlı, hep şık, hep modadan, hep göz önünde…
Karı-koca gençliklerinin zirvesinde, memleketin kâh dışında, kâh içinde koşturup duruyorlar.
Sesleri geliyor o günlerden;
“Saçım iyi olmuş mu Süleyman?”
“Hangi kravatı takayım Nazmiye?”
****
Siyaset bu; bir öyle bir böyle. Demirel oyunun bir dışında, bir içinde. ‘Altı kez gidip, yedi kez gelmek’ de her faniye kısmet olmaz. Öyle de sadık, öyle de vefalıdır Türk halkı…
Gidiş geliş aralarında iktidara oturunca iş de yapmak lazım elbet. Yapıyor da; köprüler, barajlar…
Alkış alan, unutulmayan, memleketin çehresini değiştiren icraatlar…
Kararlar da vermek gerekiyor arada; Deniz, Yusuf, Hüseyin…
Kalp kıran, iç acıtan, tüm kavramları sorgulatan kararlar…
O zamanın doğruları, şimdinin yanlışları…
Gencecik üç fidanı kopartmanın özrü var mıydı?
Doğru ne kadar doğruydu? Ya şimdi yanlış ne kadar yanlış?
Şimdi artık değişen değerler, değişen Türkiye, değişen dünya…
Aktif siyaset hayatının ve devletin zirvesindeki görevinin bitimiyle Güniz Sokaktaki evinde yaşayan, yaş alan ama zihnen yaşlanmayan bir Demirel.
Ve sonra, birlikte geçen 65 yılın sonunda hayat arkadaşından zoraki ayrılış.
Baba’nın geleni gideni bitmez, yanı yamacı boş kalmaz, ama Nazmiye Hanım da olsaydı yanında iyiydi…
****
Şimdi; şapkası, kendine has mizah anlayışı, pratik zekâsı, pervasız ve eğlenceli yanı ile unutulmaz aforizmaları kalacak hatıralarda… Üzerine yapışıp kalan Çoban Sülü’lüğü hiç unutulmayacak. ABD’ye gidişi ve dönüşü ise hep sorgulanacak…
En çok da; sırlarla dolu beyni merak edilecek Baba’nın.
Bedeni isyan edip ‘hadi gidelim artık’ demese o beyin daha çok yaşayacaktı belki…
Ki vefatı açıklayan doktoru öyle dedi. Son ana kadar normal sohbetini yapmış, mutlu görünüyormuş…
****
Çocukluğumuz, gençliğimiz ve bugünlerimize kadar uzanan epey uzun bu zaman diliminde hep vardı o.
Sayesinde yaşadıklarımız ve sayesinde yaşayamadıklarımız oldu.
O günlerdeki pek çok kararı ile bugünleri oluşturdu.
Hepsini bilelim, lakin bildiklerimizi unutmadan, sahte methiyeler düzüp, haksız beddualar etmeden yolcu edelim kendisini…
Gidenler hesabını öte tarafta verir mi bilmem ama kalanlar dersini bu tarafta alsın…
Bu gidiş son gidiş,
Mümkünse unutulmasın…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.