Boşuna zorlama Mısır’dan 28 Şubat çıkmaz!!!

Gezi Direnişi benim gibi "sosyal medya özürlü" kişileri de sosyal medya ile gündemi takip eder hale getirdi.

Bunun birçok yararlı yanının olması ile birlikte tahammül zorlayan yanları da var şüphesiz.

Dert tek başına; arkadaşlarımızın, dostlarımızın ve sosyal medya aracılığı ile arkadaş olduğumuz insanların yediklerini, içtiklerini, terlikli ayaklarını, tatillerini, emmi oğlunun düğünündeki kasap havasındaki oyunlarını, kedilerini, burçlarını, can sıkıntılarını, edebiyat parçalamalarını paylaşmaları değil elbet.

Tahammülümüzü sınayan “politik zorlamalar” ve “politik alan açma” mesajları da başka bir mesele şüphesiz.

Geleneksel medyanın hızla “yandaş medya” görünümü alması başkaca haber kaynakları arayışımızı zenginleştirdi. Bugünlerde yıllardır takip ettiğimiz Birgün Gazetesi yeni “sürgün yazarları” ile gazete okuma telaşımıza keyif katıyor mesela.

Birçok değerli yazar yanında Ece Temelkuran'ın yayın yönetmenliğinde Can Dündar ve Nuray Mert'in katkıları ile gazete bayisine “iki ekmek, bir Birgün” diye seslenmenin rahatlığını da yaşıyoruz bu arada.

İtiraf etmeliyim ki sosyal medya ortamı bana “gazete okuma” tadını da yaşatmıyor. Neyse mevzu bu değil. Ama yazacaklarım sosyal medyada yaratılmaya çalışılan hava üzerine.

Gezi Direnişi şimdilik “sıcaklığını” yitirdi. Futbol sezonu açıldı. AKP iktidarını taraftarların maçlara taşıyacağı “sık bakalım, sık bakalım” telaşı kapladı. Çarşı'nın sezon açılışı görkemli oldu falan.

Şüphesiz AKP iktidarının tek derdi “hafta sonu maçları” olmayacak. Üniversiteler açılınca polisiye tedbirleri arttırmayı düşündüğü “muhalif gençlik” de iktidar açısından başka bir can sıkıcı başlık olacak.

AKP'nin yeni sendromu “Eylül Direnişi” olacak gibi duruyor. Ekonomik sıkışma ve “sat sat, eee satacak bir şeyde kalmadı” hali de başka bir dert iktidar açısından. Bu durum da sıkıntıyı artırıyor haliyle.

AKP iktidarı açısından fotoğraf bu olunca ve önümüzde bir seçim maratonu serisi başlayacak olunca ne yapmak gerekli? Tabi ki, klasik yönteme başvurmak gerekli.

Klasik yöntem belli.

Mağdura yatmak.

Mağdur görüntüsü yaratarak oy tabanını konsolide etmek.

Nasıl olacak peki?

İç siyasal atmosfer bu koşulları yaratmıyor. Gezi Direnişi “mağdurların” nasıl “zalim” olacağını herkese gösterdi. Faiz lobisi, dış güçler, camiye ayakkabı ile girdiler, telekinezi, narkotik operasyonları, her daim kullanılan başörtüsüne saldırdılar meselesi belli ki bu seçim maratonunu çıkaracak gibi durmuyor.

Başka bir mağduriyet yaratmak gerekli.

Suriye'de destekledikleri güçler vahşi katliamların aktörleri olunca ve dış politika argümanları çökünce mağduriyet arayışları arttı ve sonunda buldular. Doğru ifade ile söylersek bulduklarını sandılar.

Kolunu yukarı kaldıracaksın. Aynı kolun elindeki avuç içini karşıya gelecek gibi açacaksın. Baş parmağını aynı elinin avucunun içine bükeceksin. Suratındaki görüntüyü de “mağdura çevireceksin”. Al sana seçimleri taşıyacak “yeni mağdur”.

Seçmen tabanına ve oydaşlarına ne demiş oluyorsun böylece?

“Mısır'da tıpkı bizim gibi arkadaşlar iktidar olmuştu, biliyorsunuz onlarla aramız gayet iyi idi, hatta partimizin kongresine gelmişlerdi, karşılıklı destekleşiyorduk, bizim Ergenekon ile içeri tıktığımız askerleri onlar içeri tıkamadı, hatta Savunma Bakanı yaptılar, o askerler de geldi darbe yaptı, darbe yetmedi bir de katliam yaptılar, aynısını bize yapmak istiyorlar, Gezi Direnişi bu nedenle yapıldı, biz bu durumu polis efsanesi ile bastırdık, şimdi iktidarımızı sürdürmek ve bu l'aikçilere' Mısır'da olduğu gibi olanak vermemek için hazır olun. Anladınız di mi? Mısır'daki durum bir nevi daha kanlı bir tür 28 Şubat”.

Şimdi Mısır nere Türkiye nere?

Bu söyleme inanan olmaz mı? Şüphesiz çokça olur.

Bu söylem ve verilmek istenen mesaj doğru mu? Külliyen yalan şüphesiz.

MISIR VE AKP

Gerek sosyal medyada gerekse yaygın yandaş medyada AKP ve AKP yandaşları başka bir fotoğraf anlatıyor, biz de bunu izliyoruz.

Mısır'da yaşanan insanlık dramının bir iç politika faydacılığına dönüştürülme çabası Mısır'da yaşanan insanlık dramının üzerini asla örtmez. Bu dram yaşanırken bunun bir iç politika malzemesi haline getirilmesi de ayrı bir vicdansızlık ayrıca.

Hele Mısır'daki bu dramın ülkemizde bir kesim tarafından “kınanan” bir kesim tarafından “memnuniyetle” karşılanan bir mesele gibi politik pazarlamaya tabii tutulması vicdansızlık ötesi bir durum.

Kendisi için eşitlik, özgürlük, kardeşlik isteyenlerin Mısır halkı için benzer duygularda olmaması TOMA'lardan sıkılan suya ve gaza karşı gösterdikleri direncin ruhuna aykırıdır bir defa. Toplumsal talepler konusunda şiddetle bastırılan ve yaşamlarını yitirenlerin acısını yine en iyi gencecik evlatlarını polis kurşunları ile kaybedenler anlar. Ne acılar yarıştırılır, ne genç ölümler.

Mısır'da insanlar ölürken burada kendine mağduriyet çıkartmaya çalışanlara, oradaki zulmün benzerini kendi muhaliflerine yapanlara ne denilebilir ki? “Ayıp yahu, edep yahu!”nun ötesinde.

Mısır nere Türkiye nere?

Birincisi; Mısır'da Müslümanlara zulüm kendi eşi de başörtülü olan ve koyu bir İslamcı olan General Sisi tarafından yapılmaktadır. İhvan dışında diğer İslamcı fraksiyonlar Sisi'yi desteklemektedir.

İkincisi, Mısır'da İslamcılar ve seküler gruplar diye bir kutuplaşma ve çatışma yoktur. Seküler yapılar Müslümanlara saldırmaktadır diye bir durum hiç yoktur. Darbeyi yapan da darbeye uğrayanda İslamcıdır.

Üçüncüsü; Darbeyi yapanların anayasaya koyduğu ilk madde şeriattır ve ilk destek de İhvan'dan daha radikal olan İslamcı olan Selefi Nur Partisi tarafından verilmiştir.

Dördüncüsü; Mısır'da yaşanan bir Şii-Sünni mezhep çatışması da değildir. Darbeyi yapan da darbeye uğrayan da Sünni'dir. Ortadoğu'da genellikle İslami fraksiyonlar arasındaki kavga mezhep çatışması olarak yaşanır ancak Mısır'da durum böyle değildir.

Beşincisi; Mısır'da bir yanda Katar, bir yanda Suudi Arabistan'ın olduğu Sunni eksenli çatışmayı ABD, AB ve İsrail ise “bir süre yiyin birbirinizi bakalım” formunda izlemektedir.

Şimdi durum böyle iken AKP nasıl oluyor da kolunu yukarı kaldırıp, avucunu açıp, başparmağını avuç içine bükerek Mısır'dan güç almaya çalışıyor?

Dedik ya, Mısır nere Türkiye nere? Bir yutan olur umudu sanırım.

Sonuçta Recep Tayip Erdoğan'ın işi artık epey zor. Bir yanda Cemaat sıkıştırması, bir yanda Gezi ile isyan eden muhalefet, bir yanda Kürt sorununda tıkanma emareleri gösteren süreç ve önünde seçim maratonu.

Yeni bir mağduriyete ihtiyaç var.

Ancak kolunu yukarı kaldırıp, avucunu karşıya dikip, başparmağını avucunun içine gömerek yeni bir mağduriyet ve 28 Şubat çıkmaz ki…Bu durumda Cemaat darbe yapmayacağına göre AKP'nin ayakta kalacak mağduriyetleri de dibe geldi demektir.

Hayırlısı bakalım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.