Bir nefes alış, bir nefes veriş

Farklı rotalar tercih eden gezginleri cezbeden ülkelerden birisi de Hindistan.
Yukarıdan bakıldığında bir yanında Hint Okyanusu, bir yanında Umman Denizi ve Bengal Körfezi, kuzeyinde ise sarp Himalaya Dağları ile çevrelenmiş epey büyük (Hindistan toprakları yeryüzünün en büyük yedinci coğrafi alanına sahip) ve (kuzey batısı hariç) topraklarını Ganj nehrinin suladığı yemyeşil bir ülke.
Hindistan’ın komşu ülkeleri Pakistan, Nepal, Bengladeş ve Çin Halk Cumhuriyeti. Hindistan, Çin’in ardından dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi. İstatistiki bilgilere göre ise, kısa bir sürede dünyanın en kalabalık ülkesi olmaya aday tek ülke.
Ve çağı yakalamış ‘yazılım cenneti’ bir ülke.
Bir yandan da, özellikle de kadınlar üzerinde, çağ dışı uygulamaların sürdüğü bir ülke.Yukarıdan bakıldığında böyle görünen ülkenin üzerine doğru inmeye doğru başlayınca Hint kültürü, Hint tarihi, Hint mutfağı, Hint yaşamı belirmeye başlıyor yavaş yavaş. Daha yakınlaştıkça ise tüm bu olguların derinlerinde yatan Hint Mitolojisi çıkıyor karşımıza.Hint Mitolojisi Semineri
Aktiffelsefe tarafından düzenlenen mitoloji seminerlerinin on ikincisi ve sonuncusu 30 Haziran günü  Hint Mitolojisi üzerine Sosyolog Kemal Karadayı tarafından verildi.
Caffe Da Vinci’de verilen seminerin başlangıcında Yeni Yüksektepe Kültür Derneği, Aktiffelsefe, Gönüllü Adımlar ve GEA hakkında kısa bir bilgilendirme yapıldı yine.
(Mezopotamya Mitolojisi seminerinin ardından yazdığım Enuma Eliş’ten Beyt Nahrin’e başlıklı yazımda Aktiffelsefe ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz)
Eski uygarlıkların öğretilerini ve fikirlerini aktarmak için kullandıkları yöntem olan mitolojiyi “felsefe” başlığı ile değerlendiren ekip, atölye çalışmalarına başlarken ilk seminerlerini “Mitolojiye Giriş” başlığı ile vermişti. Ancak bu seminerleri sonlarda yakalayan ben ve benim gibi birkaç kişi, bugünkü seminerin bitiminde “Tüm seminerleri al baştan yapabilir misiniz?” diye sormadık değil. (Sorumuz hâlâ geçerlidir.)
Yaklaşık iki saat süren seminerin sonunda, bugünkü Hindistan’ın üzerindeki sır perdelerini az da olsa araladık.
Hindistan sokaklarındaki (kutsal) ineklerin, tüm günahlarından arınacağına inanarak Ganj Nehri’nde yıkanmanın, yakılan ölülerin küllerini Ganj nehrine atmanın, dünyaya yeniden gelmeye (reenkarnasyon) inanmanın ve dahasının, tüm bunların hepsinin geçmişten gelen bir anlamı vardı.

Hint Mitolojisi

Hindistan’da ortaya çıkan mitolojiler epey eskiye dayanıyor. Eskiliği yaklaşık 5 bin yıl öncesine atfedilen, ciddi anlamda felsefi unsurlar içeren ve diğer mitolojilerden ayrılan bir mitoloji Hint Mitolojisi.
Dünyanın üç büyük dininden üçüncüsü olan Hinduizm; Brahmanizm ve Vedalar’ın dönüşümüyle ortaya çıkmış. Aynı topraklarda Caynizm, Budizm, Sihizm de var elbet. Hindistan bu anlamda büyük bir kültür mozaiğine sahip.


Göçler

Dünya yüzünde kültür ve medeniyete ait bütün birikimler asırlardır göçlerle aktarılıyor.
İran ya da Doğu Avrupa yönünden Hindistan’a göçtükleri söylenen Aryanlar (Ari ırk) bu bölgede yaşayan yerli halklara (Dravidler ve Mundalar) rağmen yeni bir toplumsal yapı oluşturuyorlar.
Aryanlar geldikten sonra Vedalar ile başlıyor her şey. Vadalar’ın (Vedizm) 5 bin yıllık bir tarihi olduğu söylenir. Vedalar toplumdaki yapılaşmalarını “kast sistemi” ile düzenlemişler.

Kast Sistemi
Kast sistemi ilginç. Aslında buna her dönemde, en küçük birimden en büyük birime kadar uygulanması gereken bir çeşit “iş bölümü” sistemi de diyebiliriz. İnsanları özelliklerine göre konumlandırıyorlar. Bu sistemde Brahminler en üstte yer alıyorlar ve her konuya vakıflar.

Brahminler (Yöneticiler veya din adamları)
Kşatriyalar (Savaşçılar) (Buda, Gandi ve Caynizm’in kurucusu olan Mahavira, Kşatriya ailesine mensuplar)
Vaisyalar (Tüccarlar ve işçiler. Tüccar ve işçiler aynı sınıftalar)
Sudralar (Hizmetliler)
——
Paryalar (Kastsız)


Sudra
 sadece kendinden sorumlu. Bilinci kendisi kadar geniş olmalı. Kendi sorumluluğunu almalı.
Vaisya ailesinden sorumlu. Bilinci ailesi kadar geniş olmalı. Ailesinin sorumluluğunu almalı.
Kşatriya şehrinden sorumlu. Bilinci şehri kadar geniş olmalı. Şehrinin sorumluluğunu almalı.
Brahmin evrenden sorumlu. Bilinci evren kadar geniş olmalı. Tüm bütünün sorumluluğunu almalı.
Paryalar ise kastsızdırlar ve bu sistemi reddedenlerdir. Farklı inanışa mensup olanlardır. Onlar sistemin içine zorla sokulmazlar. Evlenebilirler, mal mülk sahibi olabilirler. Kendi istedikleri gibi yaşamalarına izin verilir. Sonralarıysa ötekileştirilirler ve aşağılanırlar.
Kast sisteminin kökeni dinidir. İnanışlar kastlarla ilintilendirilir.

Olmak, Olmamak, Olamamak
Bir Brahmi, bir Vaisya gibi sadece kendi ailesini düşünemez. (Mesela Brahmi olmak için yeterli olmayan oğlunun Brahmi olması için çabalamak gibi.) O zaman Brahmi olamaz.
Bir Vaisya, bir Sudra gibi sadece kendisini düşünemez. (Mesela evde bir yangın çıkması halinde ailesini düşünmeksizin kaçıp kendini kurtarmak gibi.) O zaman Vaisya olamaz.

“Adalet herkesin kendi işini yapmasıdır” 
…… der Krishna’nın Bhagavad Gita’sı
Herkesin kendi işini yapması; yapmakla yükümlü olduğu işi yapması ya da yapabileceği işin yükümlülüğünü alması demektir bu. Lakin zamanla bu öğretiler dağılır ve şekilsel bir hâl alır. Kavramlar sorumluluk olmaktan çıkıp unvan olmaya dönüşür.
(Niyeyse, Richard Bach’ın novellası “Martı Jonathan Livingston”daki gibi, Jonathan kadar yükseğe uçmak ve onun sözlerini anlamak yerine onu ilâhlaştırıp ona tapınmayı seçer insanlar.)

Hinduizm
Brahmanizm’e karşı Caynizm ve Budizm zamanla reformist hareketler olarak ortaya çıkıyor. Hinduizm’in dini temelleri Veda Dinine ve Brahmanizm’e dayanıyor. Hinduizm’de çok fazla Tanrı ve Tanrıça var. Bir yandan da Hinduizm’in tek tanrıcı bir yapısı da var.
Budizm ortacı, Caynizm sert. İkisi de kast sistemini reddediyor.

“Tanrı’dan bahsedilmez”
Mısır’da da çok Tanrı ve Tanrıçalar var. Lakin ismini söylemedikleri gizemli de bir Tanrı var. O tanrı tapınaklarda sadece bir sembol olarak görülür. Kimse ondan bahsetmez. O, kastedilen tüm tanrıların ardındaki tek tanrıdır. İnsan zihni onu algılayabilecek ve onun hakkında konuşabilecek düzeyde olmadığı için insanlar onun hakkında konuşmazlar. Onu tarif etmezler.

Kimdir bu Tanrı?
“O ki hayat vermektedir, kuvvet vermektedir, gölgesi hem ölümdür hem hayattır, kimdir bu Tanrı?
O ki karlı dağlarla denizi ve uzaklardaki nehri yaratmıştır, o ki kollarını göklerin içine salmıştır, kimdir bu Tanrı?
O ki kudret veren ve kurban töreninin ateşini doğuran gözlerini sular üzerinde gezdirmektedir; O ki bütün Tanrılar üstünde tek Tanrıdır; kimdir bu Tanrı? Kurbanlar keselim şerefine…”

“Bilgeler tek varlığı başka başka adlandırırlar. Agni derler, Mitra derler, Veda derler ona…” (Aslında isim olarak ne söylediğinin bir anlamı olmadığını söylerler. Her yol ona gider.)
Tanrı her şeyi kapsayan bir şey HİÇ’tir. Tanrı ‘hiçbiri’dir. Aslında hepsidir.
“Tanrı hakkında tek bir söz söyleyebilirsiniz, o da ‘Onun hakkında hiçbir şey söylenemez’ sözüdür.” der Platon.
Çünkü söyleyebileceğiniz her şey insan zihninin bir uydurması, bir canlandırması olacaktır. Sınırlarımızdan yüksek bir şeyi anlayamıyoruz.
Aristotoles, “Tözden bir parça ihtiva etmeyen bir varlık, bir madde var mıdır bu evrende?” diye sorar. “İçindeki ‘öz’ü (‘töz’ü) maddeye yansıttığı ölçüde gerçek olacaktır. Evrendeki her varlık bu yolla kendi tamlığını arar.” der Aristotales.
Sadece TÖZ’den ibaret olan, sadece Tanrı’dır.

“Biliyorum ki ben olmadan
Tanrı yaşayamazdı hiçbir an
Eğer ölüp gitseydim
Tanrı yaşayamazdı her daim.” / Angelus Silesius

Gerçeklik
Bir şey gerçek olmayı bırakmaz. Bırakıyorsa zaten gerçek değildir. Etrafınızda gerçek bir şey göremiyorsanız içinize bakın. İçinizdeki öze “atman” diyoruz. Kişi içindeki atmanın farkına varamıyorsa kerelerce doğar ölür. Farkına vardığın anda ise doğum-ölüm zincirinden çıkar.
(Ölümsüzlük için, “Ya yazılmaya değer bir şeyler yap ya da okunmaya değer bir şeyler yaz” dedikleri bu olsa gerek.)

Sihizm
Hindistan’da din savaşları çok oldu. Sihizm; Budizm’den, İslam’dan ve Hinduizm’den birer parça taşıyan bir din olarak ortaya çıktı. Hindistan’daki toplumsal barışı sağlamak için politik bir hareket olarak başlayıp zamanla dinî bir harekete dönüştü. Bu yolda çok acılar yaşandı. Politik olarak güçlüler. Sihizm’in mitolojik bir yönü yok.


Ruh Göçü – Tenasüh

Ruh göçüne inanmayan birsi Hindu değildir denir. Hinduların birçoğu ölüm ve yaşamın sürekli  birbirini takip ettiğine yani reenkarnasyona inanır. Yani ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi inanışıdır. Hinduizme göre varlıkların ruhları, öldükten sonra başka bir varlığın bedenine dönebilir. Dönüş sanıldığı gibi aşağıya doğru olmaz. İnsan hayvana dönüşmez mesela. Dönüşün temelinde tekamül etmemiş olmak vardır. (Ortalama 70 yıl olan bir ömürde insanın tekamül etmesi de pek kolay değil aslında.) Dönüş henüz “anlamadığının” göstergesidir ve “anlamak” için bir kez daha gelinir. O zaman tekrar gelmenin pek de iyi bir şey olmadığını söyleyebiliriz.

Hint Felsefesinin Temel Öğeleri
Samsara – Zincir, Tekerlek, Döngü
Dharma – Yasa
Karma – Nedensellik Enerjisi
Ahisma – Zarar Vermemek
Moksha – Samsara’yı Aşmak
Maya – Yanılsama Dünyası
Bhakti – Aşk Adamak
Atman – İnsandaki Öz
Brahman – Evrendeki Öz (Hakkında bir şey söylenemeyecek olandır, en temel ilahiyattır, cinsiyetsiz olandır, yaratım halinde eril, dinlenme zamanında dişil hale gelir, BİR’dir, tüm özlerin varlığıdır, üç yöne çevrili başı vardır, AUM (OM) hecesi Brahma ile ilişkilidir)

Pralaya – Manvantara
Derler ki “Tüm evren Brahman’ın bir nefes alışı, bir nefes verişidir.”
Evren eskiden inandığımız gibi sınırsız ve sonsuz değil. Evren’in bir sınırı var. Evren yavaşlayarak genişliyor. Bir teoriye göre bu genişleme duracak ve sonunda evren küçülecek. (Bu evrende içinde bulunduğumuz dünyadaki kum tanesinden daha fazla yıldız var.) “Bir nefes alış, bir nefes veriş” dediğimiz gibi bu evren de sonunda küçülecektir.

Bu ikilik sadece Brahman’da yoktur, Brahman’dan itibaren yaratılmış olan her yerde, her şeyde vardır. Gece-gündüz, yaşam-ölüm, nefes almak-nefes vermek, çalışmak-dinlenmek, uyumak-uyanmak gibi.

Coğrafi ikilik
Hindistan coğrafyasına baktığımda gördüğüm, Hindistan’da yüksek yaylalar ile alçak kıyı bölgeleri, geniş yağmur ormanları ile kurak bölgeler hep bir arada. İklimindeki kavurucu sıcaklar ve sıcakları izleyen muson yağmurları ona keza.
Kemal Karadayı’nın dediği gibi, “İkilik her yerde”…

Yasa – Karma
Dharma Yasa’dır. Evrenin bir yasası vardır. Yasa düz bir çizgiyle anlatılır. Biz yasaya uyduğumuzda her şey öngörülebilir. Evrenin yasasını anlamayıp tanımadığımız için yanlış yollara saparız ve sonunda bu sapmanın sonuçlarına maruz kalırız. Yasaya uygun hareket etmediğimizde yasanın bize tepki vereceğini öngörmek lazımdır oysa. Çiçeğe su vermezsek o çiçeğin öleceği, bir inşaatta malzemeden çalarsak o inşaatın çökeceği gibi öngörüler bunlar. Yasaya uygun hareket etmediğimizde yasa tepki vermiyorsa o yasa değildir. Yasaya uygun hareket etmezsek yasa her zaman kendini hatırlatır. Karma o ‘reaksiyon’dur. Reaksiyonları iyi okumak gerekir, ki doğru yolu bulalım. İşaretleri doğru okumadığımız sürece duvara toslar dururuz. Buradan elde edeceğimiz şey sadece acıdır. Duvara tosladığımızda yasaya uygun hareket etmeyi öğrenmek ise tecrübe.

Samsara Tekerleği
Yasayı keşfeden, öğrenen ve içselleştiren kişinin tekrar doğup ölmesine gerek kalmamıştır. Onun kalbi tüyden daha hafiftir. Öğrenemeyenler ise öğrenene dek gidip gidip gelirler ve hayatın ağırlığını bir kez daha, bir kez daha yaşarlar. Ta ki anlayana kadar. Samsara Tekerleği de bu öğrenme ihtiyacı var oldukça döner durur.

Ahimsa
Ahimsa, “Zarar Vermemek” demek. Caynizm’deki en temel kural Ahimsa’dır. Onlar toprağa ve topraktaki canlılara zarar vermemek için tarım yapmazlar. Bazıları kıyafetler yoluyla canlılara zarar vermemek için kıyafet bile giymezler. Bazıları sadece beyaz bir kıyafet giyer.

Brahman
Brahman kendisini bir üçlü yoluyla ifade eder. Shiva ve Vishnu’yu doğurur kendinden. Ve üçlüye dönüşerek Trimurti olur. Aslında dört yüzlüdür. Çokluğu içeren birliği temsil eder. Vishnu inşaa edici, Shiva yıkıcıdır.

Avatar
Vishnu bilgeliği yönlendirip insanları aydınlığa çıkartmak için bazı çağlarda çeşitli temsilciler gönderir. Bunlar ‘avatarlar’dır. Avatar sizi temsil edecek olan görüntüdür. Vishnu’nun avatarları bizim bildiğimiz anlamda peygamberlerdir. Geleceği söylenen en son “beyaz atlı avatar” henüz gelmemiştir.
Giordano Bruno’nun “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” sözü de bunu anlatır.
Caynizm’de seçilmiş insanlar var. Budizm’de seçilmiş kişiler yok. Budistler her doğan insanın Buda doğasına sahip olduğuna inanıyor.

Dipnotlar
Tüm mitoloji dünyanın oluşumu ile ilgili. (Başlangıcı anlattıkları gibi bitişi de anlatmalarına bakacak olursak, kim bilir kaç kez çevrildi bu film!)
Yaratmak için yok etmemiz, yeni şeyler inşaa etmek için yıkmamız gerek.
Yaşam enerjisinin akması için akışı engelleyen her ne ise onunla savaşmak zorundayız.
Kendini izle, kendini tanı, kendini keşfet, hatanı kusurunu gör ve düzeltmeye çalış.
Her dişilin içinde bir eril, her erilin içinde bir dişil var.
Hayat ikiliktir.
Akışa uymak iyidir.
Münzeviler el açmaz.
Doğru yol ölçülülüktür.
Tanrı tarif edilemez.
Adına ne dediğinizin önemi yok, “O” sizi duyar.
Yasa’nın çizgisinden saparsanız ya acı çekersiniz ya tecrübe kazanırsınız. Yasa her zaman gereğini yerine getirir.
Mevlana der ki: “Mineraldim öldüm bitki oldum, bitkiydim öldüm hayvan oldum, hayvandım öldüm insan oldum, insanken ölüp melek olacağım.”
Bir an önce anlamaya ve öğrenmeye bakın, sonra da melek olup uçun. Yoksa bin kere gelip bin çeşit acı çekeceksiniz.
Carl Gustav Yung’un “Tanrı’ya inanıyor musunuz?” sorusuna verdiği “Hayır, biliyorum.” cevabındaki gibi, siz de inanıp inanmama sözünü bir kenara bırakın ve anlamaya çalışın.
Unutmayın; anlamıyorsanız zaten inanacak bir şeyiniz yoktur. Anladıysanız da zaten inanmanıza gerek yoktur.
Ve;
Sosyoloji ve felsefe dersleri müfredattaki eski yerlerini muhakkak almalı.
****
Seminerin ardından Kemal Karadayı’nın anlattıklarını anlayabilmek için sayfalarca metin okudum ve okuduklarım ve dinlediklerim ile böyle bir yazı yazdım.
Bir yandan da; bundan bir önce izlediğim Mezopotamya Mitolojisi’nden önceki 10 mitoloji seminerini de izlemiş olsaydım keşke diyerek yine hayıflandım.
Ben de pek çok izleyici gibi Mitoloji Seminerleri’nin tekrarını bir kez daha talep ediyorum. ?

Yazı bitmez
Okunacak, yazılacak, anlatılacak ve anlaşılacak çok mevzu, Hint Mitolojisi’nin bugünkü Hindistan üzerindeki etkisi ile ilgili sorulacak çok soru var.
Hint Mitolojisi bir yana, kendini ve sonrasında evreni anlamak için sorulacak çok soru var. Lakin şimdi de sormak ve anlamak için yeterince zaman yok. (Bir dahaki gelişte sormaya ve anlamaya daha erken başlamalı demek ki.)

“Bir nefes alış, bir nefes veriş ya da ilk nefes alış, son nefes veriş”teki gibi iki nefes arasında yaşanıyor hayat. İki nefes arasını tüy gibi bir kalple yaşamaktır arzumuz.

Yazıya Erkin Koray’ın Hare Krishna parçası ile son verelim dilerseniz.
Hepinize iyi dinlemeler…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.