Bir dahaki seçimde Başkan ‘O’

Sayın Başbakanım, nihayet arzunuz oldu.
Memlekette gelinebilecek en üst makama geldiniz.
Hayırlı uğurlu olsun…
Daha da kimseyle kavga etmezsiniz artık.
Ne de olsa herkesten bir tık yukarıda, Çankaya’dasınız.
Umarım oraya yakışır ve sizi oralara layık bulmayan herkesi utandırırsınız.
****
Seçimin ardından “Seçimde kazanan kim-kaybeden kim”muhabbetleri var malum.
Kazanan resmî olarak Erdoğan olsa dahi, aslında kazanan sükûnet, dinginlik, güler yüz, bilgi, birikim, tevazu, kavgadan uzak barışçı ve esprili profil oldu.
Kimse ne CHP dinledi, ne MHP, ne de BDP.
Lakin çatıyı çakan partiler kendi içlerinde cebelleşmeye devam ediyorlar.
Yaşadıkları hezimet için; tatilini bölüp de oy kullanmayanlardan girip, eğreti çaktıklarından sebep çöken çatılarının altından çıkmaya çalışıyorlar, tabii çıkamıyorlar.
Kısacası didişmeler kaldığı yerden devam…
CHP her zamanki gibi öncelikle kendi içerisinde mutabık değil. İstifa talepleri ile arka çıkmalar havalarda uçuşuyor.
Bu hengamede başarısızlık mazeretleri milletin kafasını şişirmekten öte gitmiyor.
Misafir misafir istemez, ev sahibi hiçbirini istemez misali halk onların yüzünü dahi görmek istemiyor.
Atı alan ise Üsküdar’ı dört nala geçiyor…
Geçerken de geride kalanlara ve kendisini seçmeyenlere malum balkon konuşmasından zeytin dalları uzatıyor. Tam o tatlı sözlere inanıp dalı alacakken, insanın elini ısırıveriyor.
Bir insan iki olmaz elbet.
Olacağını beklemek abesle iştigal…
Partililer böyle didişe dursun biz seçimin ‘gerçek kazananı’na dönelim.
Demirtaş’ın genç enerjisi ile İhsanoğlu’nun bilge enerjisi yarıştı esasen bu seçimde. Aralarındaki yaş farkına rağmen yaptıkları espriler yaşsızlıklarını çıkardı ortaya. Onların bakışlarında kayganlık değil samimiyet vardı.
İhsanoğlu’nun akademik geçmişi ile Demirtaş’ın dağlardaki geçmişi düze indi ve tek potada eridi.
İkisi de bu seçim ile adeta yeniden keşfedildi.
Onlar centilmence bir yarış çıkardılar. Kimseye bulaşmadan, kimseyi suçlamadan, kimseye iftira atmadan.
Hani şu Amerikan filmlerinde gördüğümüz ayak oyunlarına hiç ihtiyaç duymadan.
Seçim bitiminde birbirlerini kutlayıp, el sıkışıp ayrıldılar. Kayıp için bahane aramadılar.
En çok tartışılan isim İhsanoğlu idi ve o da kendisine inananların hakkını verdi.
Bu seçimle anlaşıldı ki büyük bir kesim böyle bir lider istiyor.
Arkasına aldığı güç ile bağırıp çağıran, itip kakan, ona buna çakan bir lider değil, gücünü kendi içinden alan bir lider….
Ve galiba memleket artık böyle bir liderin önderlik ettiği partiye hazır.
E o zaman hadi E-YD Partisi’ne buyrun:
Benim gibi ne oraya ne buraya ait olmayan, alternatifsizlikten can-ı gönülden onaylamadığı partilerde de sığıntı gibi takılanlar için yeni bir parti lâzım artık diyorum.
Şöyle eli-yüzü düzgün (mecâzî anlamda diye belirteyim de sanmayın kediciklerin partisi), oturmasını kalkmasını bilen, empati ve sorumluluk duygusu gelişmiş insanlar için bir parti diyorum.
Adını da Eli-Yüzü Düzgünler Partisi / E-YDP koyalım diyorum.
Derli toplu yaşamasını seven ve bilen her kim varsa bu partiye buyursun diyorum.
Hani yüzünden gülümsemesi eksik olmayan, temiz-pak, iyi niyetli, elinden geleni ardına koymayan, içinde sevgi barındıran, saygıyı hayatının birinci kuralı yapan çalışkan insanlar olsun istiyorum.
Kabalaşmayı marifet sanmayan, hayatını kurnazlığa ve üç kağıda dayandırmayan, içten, samimi ve dürüst insanlar…
İşçi patron fark etmez. İşçi olup patronuna, patron olup işçisine ihanet etmesin yeter.
Zengin fakir fark etmez. Zengin olup parasıyla azıtmasın, fakir olup fakirliğinden utanmasın yeter.
Üzerine giydiği kıyafeti temiz ve özenli olsun, varsın bir tane olsun.
Çeşit çeşit giyecekse de biraz uyumlu olsun.
Hoyrat değil nazik olsun.
Müziği sevsin, ister şarkı, ister türkü olsun, yüreğinden de dilinden de müzik eksilmesin. Hatta canı çok istedi mi ‘O ne der, bu ne der’ demeyip kalkıp dans edebilsin.
Dünyanın sahibi değil bir parçası olduğunu bilsin.
Kendinden güçsüzlere eziyet etmesin.
Tanısa da tanımasa da insanlara bir ‘merhaba’yı esirgemesin.
Sevmekle başlar her şey…
Devam eder ve hayat bir yerde biter gider.
Baki kalan bu kubbede hoş bir sâda bırakacak insanlar olsun, o kadarı bize yeter…
Var mısınız?
Varsınız varsınız…
Hem de dünden hazırsınız…
Nazan Öncel’in dediği gibi:
“Hadi o zaman, ne duruyoruz?”
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.