Bilmiyorum!

Lise 2’deyiz.
İngilizce derslerimiz boş geçiyor.
Bunun üzerine Karacabey Harası’ndan İngilizce bilen bir genç adam girmeye başlıyor derslerimize. Patalogmuş kendisi. İsmi de Hami Öz.  (Prof. Dr. Halit Hami Öz şu anda Kafkas Üniversitesi’nde akademisyen diye biliyorum.)
Hami Öz canavar gibi İngilizce konuşuyor. Hâttâ hiç Türkçe konuşmuyor ve bizi de bu yönde yönlendiriyor. Genç, enerjik, yerinde duramayan bir öğretmen Öz.
Müthiş enerjisi ile hepimize iyi geliyor.

Yeni öğretmenimiz İngilizce’nin dışında hayat dersleri de veriyor bizlere.
Söylediklerinden aklımda kalan iki sözü var mesela.
Birisi, ‘İsminizin sol tarafını doldurun’, diğeri de ‘Bilmiyorum demeyi bilin’…
Hayat içinde ismimin sol tarafını akademik olarak dolduramasam da, bilmediğim konularda ‘Bilmiyorum’ demeyi hiç unutmadım.
Bilmemek değil öğrenmemek ayıp demez miydi büyüklerimiz.
Yeri geldikçe, ihtiyaç hasıl oldukça, ilgilendikçe ve merak ettikçe durmaksızın öğreniyor zaten insan.
Bir yandan da; hayat boyu devam eden ‘hain’ bir süreç bu öğrenmek.
Hain diyorum çünkü; önce her şeyi bildiğini sanıyorsun, ataksın, sonra öğrenmeye başladıkça hiçbir şey bilmediğini anlıyorsun, tutuksun, sonra delice bir öğrenme arzusu ile her yana saldırmaya başlıyorsun, arsızsın, en nihayetinde de öğrendiklerini unutmaya başlıyorsun, yaşlısın

Lakin bu evrelerin hiçbirinde bilmediklerini BİLİYOR-MUŞ gibi yapmıyorsun.
Çünkü öncelikle her şeyi bilmenin mümkün olmadığını biliyorsun.
O yüzden bilmediğin bir konu karşına çıktığında BİLMİYORUM diyebiliyorsun.
Demekle kalmayıp bir adım daha atıyor ve o konu hakkında araştırma yapıyorsun.
Öğreniyorsun.
Öğrendiklerini uygulayacak enerjin kalmadığında ise bunca yıl biriktirdiklerini aktarmaya başlıyor, kısacası ‘bilge insan’ oluyorsun.
İşte böyle kâh öğrene, kâh unuta yaşayıp gidiyorsun.
****
Pek çok kişinin bir Öz öğretmeni vardır hayatının bir köşesine imza atan.
Bana ‘bilmiyorum’ diyebilme imzasını attı Hami Bey.
Pek çok kişinin hayatında böyle imzalar olmadığı, kendileri de düşünmeyi akıl edemedikleri için bilmiyorum demeyi bilmiyorlar maalesef. Her şeyi bilmek zorundaymış gibi her şey hakkında olur olmaz konuşuyor, yalan yanlış konuşunca da işleri sarpa sardırıyorlar.
Nasıl mı?
İşte böyle:
Bir televizyon programında Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabının sinema filmi yapılacağı hakkında konuşulurken ve konuşanlardan birisi olan nam-ı diğer Bonbon Funda’ya kitabı okuyup okumadığı sorulmuş iken, Funda Hanım’ın kitabı ‘Okudum’ demesi ve ardından da sözü Madonna’nın aşklarına getirmesi trajikomik oldu tabii. Konuyu anlatan Jess Molho kitabın yazılma tarihine özellikle dikkat çekip karşısındaki hanımları uyandırmayı denediyse de nafile. Sena Keçeci bir yandan Funda Özkalyoncuoğlu bir yandan ‘La Isla Bonita Madonna’ya bağladılar işi.
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabında anlatılanın meşhur Amerikalı şarkıcı Madonna Louise Ciccone sanıyormuş biçareler.
Oysa Sabahattin Ali nireee, Madonna nire?
Şöyle ki:
Sabahattin Ali: 1907 – 1948 (Allah rahmet eylesin)
Madonna: 1958 – …. (Allah ömür versin)

Hani insan kitabı okumamış olsa bile mantık yürütmeyi akıl edemiyorsa, üstüne üstlük bir de yumurtladığı çürük yumurtaları özrü kabahatinden büyük sözlerle savunuyorsa,
E Allah ona da akıl fikir versin…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.