Benimle dans eder misin?

Müzik çalmaya başladığı anda müziğin ritmiyle bir o yana bir bu yana yavaş yavaş sallanmaya başlar insan.
Eller bilekten kıvrılır, parmakların hepsi canlanır, baş bir o yana bir bu yana salınır, gözlerin hareketi de salınan kafayla aynıdır. Ayak bacak orkestrası ise bir o davula, bir bu zile davranır…
“Dance me to the end of love” ile aşkın sonsuzluğunu özler Cohen, “Singin’ in the rain” ile ıslak sokaklarda dans eder Kelly, “Dirty Dancing” ile dans etmeyi öğretir Swayze, “Grease” ile  çılgınca dans eder Travolta, “Shall We Dance” ile romantizmin ve tutkunun sınırlarını zorlar Lopez, “Gilda”ile pek çok erkeğin hayallerini süsler Hayworth, “Thriller” ile insanı korku imparatorluğuna çeker Jackson, “Scent of a Woman”da görmek için göze gerek olmadığını gösterir Pacino…
Ve tabii ki Blues Brothers…
Ne unutulmaz filmlerdir onlar…
Fred Astair, Ginger Rogers, Gene Kelly, John Travolta, Olivia Newton John, Patrick Swayze, Rita Hayworth, Jennifer Lopez, Michael Jackson, Al Pacino. Ve dahası, ve dahası…
Müzikle ve dansla dolu doyumsuz sahneler…
****
Bir halkın medeniyet düzeyi ettikleri danslardan anlaşılır her zaman.
Toplumsal cinsiyet bilinci düğünlerinde çıkar açığa. Eğlence anlayışlarından anlaşılır hayatı nasıl algıladıkları.
Ayrı gayrı mı yapıyorlar düğünlerini, yoksa el ele, kol kola mı çekiyorlar halaylarını ona bakılır.
Kadın ve erkek horon teperken aynı anda atarlar adımlarını, aynı anda vururlar yere topuklarını. Bazen ayrılırlar kızlar bir yana erkekler bir yana, sonra yine coşkuyla birleşirler.
Ankaralı Seymenler ağır aksak oynarlar bir başlarına, bir de Ege’nin Efeleri.
Kılıç Kalkan olsun, Ata Barı olsun hep erkek dansı. Adeta savaşın yansımasıdır erkeğin bu danslardaki savaşçı tavırları.
Barışın dansını ise birlikte eder iki cins.

Tarlada tapada nasıl ki beraber çalışıyorlarsa, danslarında da öyledirler işte…

Çerkez danslarına bakarım bazen, Azeri düğünlerini izlerim. Hep el ele, hep yan yanadır kadınla erkek. Oyunun bazı kısımlarında kadın ortada dururken erkek etrafında pervane misali döner ve kendini kadına beğendirmeye çalışırcasına bir dans sergiler.
Doğada da hep böyle değil midir zaten?
Kadın doğurgan, kadın anaç, kadın seçici…
Avrupa’nın halk dansları ona keza, salon dansları ona keza. Hep karşılıklı atışmalar, sonra da kol kola girip dansın içine karışmalar.
Amerika Birleşik Devletleri dediğin bin bir halkın buluşma noktası. İçinde hangi çeşit dans ararsan o mevcut.
Hollywood filmlerinde dans vazgeçilmez bir unsur mesela. Bazen step, bazen vals, bazen rap.
Bollywood ise tam bir dans cenneti.
Latin dünyasının ateşli dansı Tango ile insanın iliklerine kadar işler tutku. Salsa, rumba, çaça hem capcanlı, hem az biraz erotik.

Ama hep eşli…

Arap dünyasında eşli dans var mı bilmiyorum?
Benim videolarda izlediğim danslar hep (kibar tabiriyle) “kadın oynatma” üzerine.
Bizim de pek sevdiğimiz bir mevzu bu “dansöz oynatma”. Araplar’dan ithal etmişiz besbelli.
Dansözün sanatını pür dikkat dik-izleme ve dansöze para yapıştıracağım bahanesiyle sallanan etlerine hafiften, hatta bazen ağırdan sürtünerek değme de temaşaya dahil elbet…
Bir de bütün Arap erkeklerinin çepeçevre oturduğu, üç beş kadının ise dizlerinin üzerine çöküp, secde eder gibi başlarını yere eğip, popolarını havaya dikerek yaptıkları bir popo sallama dansı var ki, onu ne geleneksel oryantal dansla, ne de boru dansıyla aynı kefeye koyamadım.

Hem çok muhafazakârsınız, hem de… Bilemedim işte…

Kadın oynatma diyorum ama zenneleri ve köçekleri de unutmayalım arada. Muhafazakâr toplumlarda ortada oynatacak gayrı müslim hatun bulunamayınca kabak az buçuk danstan anlayan erkeklerin başına patlamış diye anlatılır erkek dansçılar için.

Bizim ise erkeğin dans edip etmemesiyle bir zorumuz yok. Ortada “oynama” olması değil, “oynatma” olmasıdır bizi irite eden.

Tarikatlarda dans olmaz zannedersiniz ama orada da var. Zikir çekenlerin görüntülerinin üzerine sert bir müzik bindirin de görün bak. Danssa dans, kafa sallamaysa kafa sallama. Bir sinerji ki tam bomba!
Kedicik dansını hiç anlatmıyorum. Dağarcığımda o dansı tasvir edecek kelimem yok, üzgünüm…
Bunlardan farklı olarak ‘bale’de zaman zaman tek, zaman zaman eşli, zaman zaman da grup halinde dans ediliyor. Bale dediğin, dansın estetiği ile bedenin denge ve direncinin harmanlanması. Kısacası; eğlenme amaçlı dansın çok ötesinde.

Beğenmezlik edenlere aldırmayın siz, bilmediklerinden hep…

Tüm dünya danslarına tek tek bakamayız haliyle. En bilinen birkaç dansa değindik kısaca.
Halklar nasıl yaşıyorlarsa öyle dans ediyorlar işte.
Çocukluğumdaki düğünlerde kadın erkek edilen danslar vardı hep.
Gelin ile damat La Comparista ile ederlerdi ilk danslarını. Sert, ciddi ve mesafeliydi çalan müzik…
Paket Program yapılan düğünleri saymazsak; şimdi artık düğünlerin açılış parçaları da, düğün boyu çalacak parçalar da özel seçiliyor.

Lakin en aristokrat mekânda yapılan bir düğün ne kadar aristokrat müziklerle başlarsa başlasın, aristokrasinin derecesine göre en fazla yarım saat içinde müzikler Yalelli’ye dönüyor. Dümbeleğe vurulan bir TIK ile o caanım tuvaletler içindeki birbirinden “evropai” kızlar bir anda Asena’ya dönüşüyor. Ondan sonra artık tut tutabilirsen…

“Haydi lililililili yar”dan gir, “A be kaynana”dan çık…
“Rakkas geldi meydane, al bastı ak gerdane, ay ay ay ay ay ay canlar..!”
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.