“Ben Devletim..! Soyarım” (2)

Cumartesi günkü yazımızda devlet teorisine kaba bir bakışla devletin kaba kuvvetinin kaynağını irdeledik.
Demokrasinin yerleşmediği ülkemizde zaman zaman öyle paralar öderiz ki, bu bedeli neden verdiğimizi sorgulayamayız bile. Sorguladığımız anda ödemek içimizden gelmez. Bu sefer de başımıza başka belalar açılır.
Örnek mi istiyorsunuz? Araç muayene istasyonlarında ödenen bedel…
Ülkemizde trafiğe kayıtlı yaklaşık 18 milyon araç var. Sayıca en fazla olduğu için toplamda en fazla ödemeyi otomobil sahipleri yapıyor. Otomobil sahipleri hangi hizmet karşılığında 165.2 TL ödemek zorunda kalıyor? 10 dakika süren bir araç muayenesi sonucunda ödenen ücret bu işin karşılığı mıdır? Bu durumu sorguladığınızda aklınız başınızdan gider ve muayeneden vazgeçerseniz sizi trafik cezası bekler. Fenni muayenesi yapılmamış araçla 2. kez yakalandığınızda ise aracınız trafikten men edilir. Üstelik bu bedeli ödemekten yine de kurtulamazsınız. Zira geciktiğiniz her ay için yüzde 5 gecikme bedeli ödemek zorundasınız. Bu oranda gecikme bedeli hiçbir kurumda yoktur.
Bankaların tasarruf sahiplerine 1 yılda ödediği faiz bu bedelin biraz üstünde iken siz bu bedeli 1 ay için ödemek zorundasınız.
Bu bedeli aracınızdaki kusurları öğrenip onartmak için ödemiyorsunuz. Zira geri dönmemek için hemen herkes mutlaka bir servise uğradıktan sonra muayene istasyonuna gidiyor.
Kendi sağlığınız için gittiğiniz en ünlü doktorların aldığı vizite ücretine yakın bir bedeli sadece trafik cezası vermemek için katlanıyorsunuz.
Muayene sırasında herhangi bir kusur bulunursa 1 ay içinde 2. kez muayeneye girme hakkınız var. Bir kez daha kusurlu bulunursanız aynı bedeli bir kez daha ödemek zorundasınız. Üstelik yüzde 5 gecikme bedeli ile…
Bu sırada aracınıza “emniyetsiz” damgası vurulabiliyor.
“Emniyetsiz” damgası vurulan araç gerçekten trafik için emniyetsiz mi? Lastikler mi kabak? Frenler mi tutmuyor? Farlar mı ayarsız? Balans ayarı mı bozuk? Bu takdirde söyleyecek sözümüz yok. Ya hiç kimsenin aklına bile gelmeyecek bir kusurla karşılaşırsanız ne yapacaksınız?
Aracınıza “emniyetsiz” damgası vurulmasının gerekçesi, fren tertibatı, lastikler, ya da farlar olduğunda hiç değilse sizin can güvenliğinizi düşündükleri gibi iyi niyet tesellisi arayabilirsiniz. Ama yıllar önce aracınız ilk kez trafiğe çıkarken, faturada, diğer teknik verilerin yazılı olduğu belgelerde yazılı şasi, ya da motor seri numaralarını o gün araç ruhsatına bilerek isteyerek eksik yazdılarsa, aracınız “emniyetsiz” damgasını yer. Durumu düzeltmek için Trafik Şube Müdürlüğüne gidip bir de ruhsat yenileme bedeli olan 69 lirayı hem de karşılığında bir makbuz almadan bayılır tekrar muayene istasyonunun yolunu tutarsınız.
Oysa zamanında araç şasi numarasını o ruhsata yazan devletin kendisidir. O yıllarda şasi numarasını 8 karakter olarak yazan da kendileridir. Daha sonra 8 karakteri yeterli bulmayan da kendileri. Aracınızın şasi numarası üzerinden sahtekarlık yapabilme olasılığınız Kutup Yıldızının kafanıza düşme olasılığı ile aynıdır. Siz Trafik Şube Müdürlüğü ile muayene istasyonu arasında pinpon topuna dönüştükten sonra artık 165 TL yerine 565 TL vermeye de razı olursunuz.
Sakın “trafik muayene istasyonları özelleşti” demeyin. Buraları özelleştiren bu devlettir. Ve Trafik Muayene İstasyonlarının özelleştirmesi ihalesinde bu ülkenin en büyük şirketleri yarışmış ve sanki çok büyük para gerektiren bir iş gibi yerli ve yabancı büyük şirketler konsorsiyumlar oluşturarak pastayı paylaşmışlardır.
Ülkemizde trafiğe kayıtlı yaklaşık 18 milyon motorlu aracın bu konsorsiyuma aktaracağı bedel yılda yaklaşık 2 milyar lira, eski para ile 2 katrilyon liradır. Bu büyüklükte bir parayı devlet gücünü arkasına almadan kimse kimseye yedirmez.
Muayene istasyonları hak etmedikleri bedelleri tahsil ederken size hep devletin sopasını sallamaktadırlar. Dileyen Tüv-Türk internet sitesine girip devlet sopasının nasıl sallandığını görebilir.
Önceki yazımızda devlet ve özel mülkiyetin ortaya çıkışını anlatırken şu anımsatmayı yapmıştık: “Devlet kavramının ortaya çıkışı ile özel mülkiyetin ortaya çıkışı eş zamanlıdır. İlk özel mülke sahip olan insanlar, mülk sahibi olmanın verdiği ayrıcalıklarla mülkünü korumak için zorbalar, zaptiyeler, paralı askerler edinmişlerdir.”
Bu güne kadar elde ettiği varlıklarla sanayi tesisleri kurmak, teknoloji geliştirmek gibi işlerle uğraşacaklarını sandığımız dev holdingler büyük kazanç kapısı olarak gördükleri araç muayene istasyonlarında soygun yaparken işte bu şekilde devlet sopası sallamaktadır. Böylece ortada hesap soracak kimse de kalmaz. Devlete sorarsanız “ben özelleştirdim” der. Soygunu yapana sorarsanız “ben sadece devletin emrettiğini yapıyorum” der.
Devlet Bankasının Genel Müdürünün paralarını banka kasası yerine ayakkabı kutusunda sakladığı bir ülkede ise bu kadarcık soygunun hesabını sormaya hiç sıra gelmez. Son dönemde ortaya çıkan ses kayıtlarında kamu ihalelerinde verilen avantalar ortaya dökülmektedir. Bu büyüklükte bir pastayı yemek isteyenler acaba kaç ayakkabı kutusu avanta yedirerek devlet gücünü arkalarına almıştır?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.