Aydın ve “Aydın”

Aydın ve “Aydın”, Türk aydınlanmasının “ölümsüz” kahramanlarından Prof. Dr. İlhan Arsel’in en önemli yapıtları arasındadır. “Ölümsüz” dediğimiz Arsel, can güvenliği nedeniyle sığınmak zorunda kaldığı ABD’de 2010 yılında 90 yaşında iken yaşamını yitirmiş ve gerçek aydınlarımız arsında ölümsüzlük kazanmıştır.
Arsel, Aydın ve “Aydın” adlı eserinde gerçek aydınlar ile tırnak içindeki aydınları karşılaştırır. Tırnak içindeki aydınlar aklın ve bilimin egemenliğine gözlerini kapatmış, yaşamını şeriat düzeni kurulması için geçirmiş zavallılardır. Ancak geniş halk kitlelerini de kendi karanlık ve zavallı dünyalarının içine çekmek istemektedirler. Gerçek aydın ise, “insanlığın ıstırapları karşısında isyan eden, her türlü adaletsizliğe karşı dikilen, cahil sınıfları akılcılığa ulaştırmak için ömrünü tüketen ve insanın insanca yaşayabilmesi için savaş veren, bu uğurda ölüme gidendir.”
Arsel eserinde, insanları karanlıklara mahkum etmek isteyen tırnak içindeki aydınları döne döne ve bıkmadan anlatır. “Kadere körü körüne ve akılsız bir mutlaklıkla bağlanmışlık, İslam ülkeleri insanlarını miskinlikler ve ilkellikler içerisinde eritmiştir… Bundan dolayıdır ki İslam dünyası yüzyıllar boyunca yenilgilerinden, geriliklerden hiç bir ders almamış, her felaketi talihsizliklere ya da tanrı gazabı’na yormuş ve bir türlü köhne geleneklerden kurtulamamıştır.” Şeriata bağlanmayı böyle anlatır İlhan Arsel ve “İslam ülkelerinde şeriatçının en büyük endişesi, halkın kültür seviyesinin yükselmesi, okumayı sevmesi, okuduklarını anlayabilir hale gelmesi iken, Batı’da aydınlar için amaç, aksine halkın okur yazarlığını geliştirmek ve din verileri dışındaki akılcı bilgilerle donatmak olmuştur” tespiti ile de tırnak içindeki aydın ile aydın arasındaki farkı anlatır.
İlhan Arsel’in anlattığı tırnak içinde aydın tipi yüz yıllar öncesinde kalmış değildir. Ne yazık ki günümüzde de değişik maskeler ve tiplerle aramızdadır. Din adamı, siyasetçi, milletvekili, bilim adamı hatta Profesör maskeleri ile aramızda dolanıp toplumu zehirlerler. Bazıları ise sonradan edinilen bu tür unvanlar yerine aileden isim ya da soy isim alırlar. Nüfus kağıtlarına yazılı olan bu tür isimler kimseyi aldatmamalıdır.
Türk edebiyatında değişik anlatım sanatları vardır. Bunlardan biri de “tariz” (tersini söyleme) dediğimiz taşlama sanatıdır. Hedefteki kişiye, onda olmayan özelliği söylenerek inceden hicvedilir. Örneğin, son derece korkak birine “cesur”, cimri bir kişiye “cömert”, zayıf bir kişiye “güçlü” denilebilir. Şimdilerde “tariz” sanatı için yazarlara gerek yok. Kişiler kendine bunu uyguluyor.
Son günlerde, AKP Milletvekili olan birinin soy ismine bakınca, İlhan Arsel’in Aydın ve “Aydın” kitabını anımsadık. Anayasa Komisyonu üyesi olduğu söylenen bu şahıs, bağlı kalacağını ant içtiği Anayasa’nın değiştirilmesi bile teklif edilemeyen ilk 4 maddesinin de değiştirileceği düşüncesini yumurtlamış. Aslını ararsanız hukuk öğrenimi gördüğü söylenen şahıs, 2. kez milletvekili seçildiği halde milletvekili andını 2 kez tekrar ederek yapamamış. Ancak anayasanın değiştirilmesi için tam 4 kez kanun teklifine imza koymuş. Yani anayasayı çiğnemeye ant içmiş. Yasama görevinin en önemlisi olan denetim görevi ile ilgili hiçbir çaba göstermediği kendi sayfasından görülebiliyor. Bu güne dek TBMM çatısı altında hiçbir yazılı ya da sözlü soru önergesine, hiçbir gensoru ya da meclis araştırma önergesine imza atmamış. Biat kültürünün eşsiz örneklerinden biri olmuş.
Kendi varlığının da sonunu getiren milletvekillerinin yasama faaliyetlerini sona erdiren ve tek adam yönetimini getiren anayasa değişiklikleri ile yetinmeyerek anayasanın ilk 4 maddesini kaldıracaklarını ilan edivermiş. Adamın nüfus kağıdında da “aydın” yazıyormuş…
Şair ve yazar Rıfat Ilgaz korkak aydınlara bile tahammül edemeyip yıllar önce aşağıdaki dizeleri yazmış. Bugünküleri görseydi, bu gibilere korkuluk sıfatını bile çok görürdü.
Aydın mısın?
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun?
*****
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol!
*****
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol!
*****
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol!
Rıfat Ilgaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.