Ayasofya ve YENİ OSMANLICILIK

Global Bakış

Tarık Reshad Köşe Yazısı

Ayasofya’nın camii olmasında ne var ki diyebilirsiniz ama gerçekte olay hiç de bu kadar masumane ibadet yeri arayışı değil! Bu işin iki ayağı var: birincisi, AKP’nin üstlendiği ve islam dünyasına lanse etmek istediği “Yeni Osmanlıcılık” fikrinin temel taşlarının adım adım döşenmesi. İşte Sünni islamın en büyük devleti olan Osmanlı’ya tekrar dönüyoruz millet,hazırlıklı olun imajı! Hani bundan yüzyıl önce biz sizin üstünüzde bir güçtük de, o muazzam devletin de başkenti İstanbul’du ya,  ha işte orayı tekrar eskisi gibi kutsal ve büyük büyük camilerle dolu bir şehre dönüştürüyoruz siyaseti.

Türkiye’den bakıldığında bu fikir mükemmel, üstelik müşterisi de çok, yanı sıra iyi de oy getirir. Osmanlıcılığı savunacak iki kanat hazır bir araya gelmişken, milliyetçi ve ümmetçi iki kol ittifak halindeyken oylar yarı yarıya sizin lehinize olur; hatta kim bilir belki yeni oylar da kazandırır?! Ama gözden kaçırılan bir husus var: Siz her ne kadar Osmanlı’yı cilalayıp dünya siyaset vitrinine satmaya çalışsanız da, Araplar artık bıraktığınız o eski Araplar değil. Kimse iktidarını getirip de altın tepsi ile size sunmak istemeyecektir. Kaldı ki Araplarda çoğunluk monarşi ile idare edilmekte ve tek merkezden defalarca Arap birliği üyeleri yeniden Türklerin boyunduruğu altına girmeyi reddetmekteler. Hatta Suudi hanedanlığı ve BAE(Birleşik Arap Emirlikleri) açık açık restlerini çekmiş durumdalar bile.

Eminim ki içinizden “ama Katar yanımızda ” falan diyenleriniz olacaktır. Bilmenizi isterim ki Katar’ın Arap dünyasında pek bir etki alanı yok, başından beri zaten dışlanmış durumdaydı “El Thani” hanedanlığı. Ticaret olarak da komşusu İran’a bağlı  küçük bir devlet. Ve yakın zamanda da tanık olduk ki Araplar tek kalemde birlik olup Katar’ı kapı dışana koyabildiler de.

Oysa güçlü Mısır ve Suriye’de durumumuz ve ikili ilişkilerimiz hiç de iyi değil. Mısır ordusu neredeyse Libya’da bize karşı asker çıkarmayı bile masaya yatırmıştı.

Finansal gücünü, kara propaganda için kullanmaktan geri kalmayan veliaht prens Muhammed bin Zayid bin Sultan el-Nahyan, Türkiye aleyhine çekilmiş dizilere dahi milyonlarca dolar aktarmakta. İşin özü Suriye’den aşağısı için yeni Osmanlıcılığa açıkçası pek bir sıcak bakan kimse yok. Belki Filistin olabilir.

Aklınızdan bizim tarih kitaplarında yazan, “Osmanlı o topraklara girdi ve oralara barış ile huzur getirdi” sözcükleri geldi değil mi? Ama değil!  Gerçekte film hiç de böyle değil, çünkü Ortadoğu’da  tarih anlayışı hiç de “barış kardeşlik ve sevgi” destanlarıyla örülü değil. Onların şuurunda; Türkler eşittir kan ve sömürü demek. Biz bunu her ne kadar kabullenmesek de Osmanlı yaptırdığı camilerin haricinde pek de sevilmiyor bu coğrafyada. Memlüklüleri suçsuz yere işgal edip elindeki hazine dolusu altın ve mücevheratı deve sırtında İstanbul’a taşıyıp kendilerini haraca bağladığı düşüncesi hakim bu topraklarda. Aynı şey Balkanlar için de geçerli.

Neden mi? İşte ispatı: İlk isyan eden devletlerin Balkan devletleri olması ve hiç olamamış bir şeyi başarıp da birlik olup Osmanlı’ya saldırmaları. Sizce memnuniyetliliğin mi yoksa zulme başkaldırının mı resmidir? Bugün Bulgaristan ve Yunanistan’da ilk okullarda dahi özgürlüklerini; bu şanlı isyan ve Osmanlı’yı yenmelerine borçlu oldukları uzun uzun anlatılmaktadır. Ha biz safa yatıyoruz o ayrı (?!)

Bu işin diğer ayağı ise Ayasofya’nın Ortodoks dünyası için olan ehemmiyeti. Kimdir bu Ortadokslar, İstanbul neden onlar için bu kadar değerli ve neden Ayasofya? Zamanla ayrıntılara gireceğim fakat isterseniz şimdilik kısaca değinelim:

Ortodoks dünyasının en güçlü devleti Rusyadır. Hani şu S400’lerle flörtleşmeye başladığımız Rusya ve onun bir zamanlar sömürgesi olan tüm Balkan devletleri hristiyanların Ortodoks mezhebindendir, yani İstanbul’un eski sahibi olan Bizans’ın başkenti İstanbul , ve onun da göz bebeği “Hagia Sophia” yani bugünkü ismi ile Ayasofyadır. Dolayısıyla da Ortodoks dünyasının manevi kanaat önderi olan Fener Rum Patrikhanesi yani Rumlardır. İşte bu dünya içinde, bu kutsal mekanın camiye çevrilmesi,  tam anlamıyla korku çanlarının çalması anlamı taşıyor.

Muhtemelen kamuoyu yaratıp tüm dünyaya Türkiye’yi hedef göstereceklerdir.

Unutmayın genelde konu din ve hristiyanlık olduğunda hemen Amerika konuya müdahil olur. Ama bu sefer gözler Rusya’ya da çevrilmiş olacak. Umulur ki uluslararası siyasette dişimizi gösterip, haklı duruşumuzu koruyabiliriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.