Ateş ki ne ateş!

“Duydun mu Suruç’u?” dedi.
“Duydum” dedim.
“Benim yaşımda çocuklar hepsi” dedi.
Yutkundum.
Sustuk karşılıklı. Sonra kapattık telefonu.
Anlamıştık birbirimizi….
Orada o da olabilirdi.
Bu ateş bizim ocağımıza da düşebilirdi.
Şimdilik düşmediyse de, çok kısa bir zaman sonra düşmeyeceğini kim garanti edebilirdi?
22 yaşında bir delikanlıdan bahsediyorum size.
Asgari ihtiyaçları karşılanan, bu zamana kadar kimseye muhtaç olmayan, iyi sayılabilecek bir eğitim alan, aldığı eğitimin hakkını vererek iyi bir üniversitede mühendislik okuyan bir delikanlı.
Çocukluğundan beri memleketteki kargaşaya bir anlam veremeyen, yurt dışına çıktığında gördüğü hayatın niçin burada yaşanmadığını irdeleyen, kendisi dışındakilerin farklılığını sadece insani davranışlarla nitelendiren bir genç.
Uçlarda değil, ortada bir genç.
Gençliğine yakışacak kadar neşeli, zaman zaman tembel, zaman zaman söz dinlemez, zaman zaman heyecanlı, zaman zaman da umursamaz.
O dönemlerde çoğumuzun olduğu gibi yani.
Yaşananlar onu da büyütüyor şimdi.
Gözlerinin ardına bir hüzün gelip yerleşiyor.
Artık o da gelecek korkusuyla endişeleniyor.
Oysa ne kadar kolaydı hayat onun için…
“Anne ne yemek var?”, “Gömleğimi ütüledin mi?”, “Hoca da taktı bana bu aralar!”…
Evden uzakta yaşamaya başladığından beri Suruç’a ya da eylem yapılan bir yere gitmemiş olmasının başına bir hâl gelmemesini sağlamayacağını biliyor.
Her an her yerde o da burun buruna gelebilir böyle hain bir vak’ayla.
Otobüste, metroda, yolda, mağazada…
Azrailin soluğu hep ensesinde.
O memleketin keşmekeşinde, benim yüreğim hep onun peşinde.
Takip edemezsin, kontrol edemezsin, zincirleyemezsin.
Olacak her ne olacaksa.
Hepsini bildiğin için de yüreğin hep pır pır…
Suruç’a giden çocuklar da onun benzeriydi ihtimal.
Barış isteyen, düzen isteyen, en uzaktaki bir canın bile insanca yaşamasını isteyen.
Ki yüklenmişler oyuncakları, neşe içinde çıkmışlar yola.
Anlaşılan o ki;
Onlar bu tatlı telâşedeyken karanlık dehlizlerde yapılmış kanlı planlar.
Tüm “kutsal” kavramlarla zihni yıkanmış bir genç de dahil edilmiş içine.
Bağlanmış üzerine bombalar, salınmış ortaya.
Sonuç;
Basın açıklaması esnasında kameralar önünde korkunç bir patlama.
“Show”sa “show”, hem de en “reality”sinden…
****
Şimdi yaptığım;
Ölen gençlere kahrolurken içlerinde kendi canımın olmadığına sevinmekten utanmak.
Yaralı kurtuldu denilen çocukların bundan sonraki hayatlarının asla eskisi gibi olmayacağını bilmek.
Ve bilmek ki; oradaki her çocuk demek arkalarında büyük birer aile demek.
****
Ya devlet?
Ya hükûmet?
Ya politika?
Ya politikacılar?
Daha edecek misiniz kavga?
Daha çekişecek misiniz?
Ne zaman bırakacaksınız egolarınızı bir tarafa?
Ne zaman sıyrılacaksınız hırslarınızdan?
Daha kaç çocuk sonra?
****
Orta Doğu bir cehennem…
Siz de şeytanın elini tuttunuz bir kere değil mi?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.